Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk, yaklaşan 2024 yerel seçimleri ve Türkiye siyasetindeki gelişmeleri tartıştı. Özellikle Urla'daki yoğun aday sayısı ve siyasi stratejiler üzerine değerlendirmelerde bulundular. Ahmet Nesin, Türkiye'nin birçok yerinde aday bulmakta zorlanan partilere işaret ederek, özellikle Urla'da 47 adayın olmasını dikkat çekici buldu. Nesin, bu durumu, Urla'nın gelişmekte olan bir yer olması ve rant potansiyeli yüksek olmasıyla ilişkilendirdi.
Ahmet Nesin, "Türkiye'nin bir sürü yerinde aday bulmakta zorlanıyor bütün partiler. Çünkü bütün adaylar Urla'da. 47 aday var" diyerek aday bolluğuna esprili bir yaklaşım getirdi.
Serdar Öztürk ise, aday belirleme sürecinin ve siyasi partilerin stratejilerinin değiştiğine dikkat çekti. Öztürk, aday adaylarının rakiplerini kötülemek amacıyla sosyal medya fenomenlerini kullanmaya başlamasını "siyasi ahlaksızlık" olarak tanımladı ve bu durumun siyasetin seyrini olumsuz yönde etkileyebileceğine işaret etti.
Öztürk, CHP'nin aday belirleme sürecinde yaşanan çelişkileri ve Veli Ağbaba'nın akrabalarının aday adayları arasında yer almasını eleştirdi. Bu durumun, aday seçim sürecindeki tarafsızlığı zedeleyebileceğini belirtti. Ayrıca, İYİ Parti'nin seçimlere kendi başına girmesinin Türkiye siyasetinde önemli bir değişiklik olduğunu ve bu durumun siyasi dinamikleri yeniden şekillendireceğini vurguladı.
Serdar Öztürk, "Biz 2024 yerel seçimleri için aday ayarlamaya bir de şimdi artık kazanacak aday belirlemeye çalışıyoruz. 47 aday var. Ama biliyorsunuz bu sadece CHP'nin ilan ettiği takvime göre. Yoksa Şubat ayına kadar aday olma şansınız var. Ama aday adaylarının içinde bence en dikkat çekici eski futbolcu ve teknik direktör Mustafa Denizli'nin kızı Lal Denizli. Aday adaylarının içinde tanıdığım isimler var. Onlar da gerçekten hayret ediyorlar. Urla'da seçilmiş bir belediye başkanı vardı CHP'nin. Daha sonra onu Fetö'cü olmakla suçlayıp içeri attılar. Sonra kayyım atandı. CHP seçimi Urla'da seçimi garanti gördüğü için, Urla daha bakir. Daha ranta açık olduğu için Çeşme, Alaçatı'da ranta açık arazi kalmadı. Ama Urla gelişmekte olan bir yer. Urla'da zaman zaman mafya çatışmaları bile olur. Serkan Kurtuluş dahil oralarda bir takım eylemleri vardır. O yüzden Urla rantı yüksek olarak görüldüğü için aday adaylığının temel nedenlerinden biri. Urla önümüzdeki dönemde yatırımın çok yapılabileceği, belediyenin özellikle imar planları üzerine rant yaratabileceği bir bölge. O bölgede bu yüzden herkes bir şeye sahip olmak istiyor. Finansman sorunu var şu anda. Benim dikkatimi çeken, bu güne kadar bu kadar yerel seçim gördüm. İlk defa teknolojiyle doğru orantılı bir şey bu. Aday adayları rakiplerini kötülemek amacıyla, kendilerini övmek amacıyla da değil. Rakiplerini kötülemek amacıyla sosyal medya fenomenleri denilen birtakım insanları ciddi paralarla kiralamaya başlamışlar. Bunların işi rakipleri hakkında, yüksek takipçili var tabi. Olumsuz paylaşımlarda bulunmak. Teknolojinin geldiği bu nokta çok tehlikeli. İçinde doğru olan da olabilir elbette. Ama karalamak üzerine yani benim daha iyi bu görevi yapabileceğim konusunda bir paylaşım değil de sizin ne kadar kötü bir insan olduğunuzu anlatmak üzerine strateji kuruyorsanız bu işin sonu gelmez. Çok kötü yerlere gider. Siyasi ahlaksızlık örneğidir aslında. Bu sosyal medya fenomenlerinin de ne olduklarını aşağı yukarı o sosyal medya izleyenleri bilir. İnanıp inanmama konusunda ciddi şüpheler var. Ama böyle bir savaşın başlamış olması beni adaylık ve seçim sürecinde daha kötü şeyler olabileceği konusunda ürküttü. Tüm partilerde oluyor. Ama bu seçimde nedense iyice siyasi ahlakın dışına yönelmek gibi bir şey var. Onu görüyorum. İyice kaba tabirle belden aşağıya vuruşlar yapılıyor. 47 adayın olduğu ilçede kolay bir iş değil. Oradan sıyrılıp aday olmak. Bunun sadece urla ayağı yok. Hadi İzmir ilin yüzde 30, 40 etkisi var ama genel merkezden yapılacak. CHP 5 kişilik bir komisyon kurmuştu. Murat Karayalçın başkanlığında Veli Ağbaba, Seyyit Torun, Gökhan Günaydın, yerel yönetimlerden sorumlu birini aldılar. Komisyon bizim aday belirlemek gibi görevimiz yok torpili engellemek için buralardayız. Ama o Urla'da söylediğimiz 47 kişinin arasında maalesef Veli Ağbaba'nın bir akrabasının olduğu ortaya çıktı. Şimdi orada akrabanız, nasıl olacak da tarafsız olacaksınız. Bu 47 aday içinde. Zaten Güzelbahçe'nin hala mevcut belediye başkanı Veli Ağbaba'nın yakını. Malatya vekili olarak İzmir'in iki ilçesinde kendi yakınlarınızın belediye başkanı adayı olması için çaba harcayacaksınız. Bence o komisyonda olmaması lazım. Bu şaibeyi ortadan kaldıramazsınız. Çünkü bir kişi aday olacak sonuçta diğer 46 kişi bunu sürekli kullanacak. Böyle de çelişkiler var. Bu seçimlerin hatta adaylıklar açıklandıktan sonra dediğim bu siyasi etiğin dışına çıkmaları yada çıkmak zorunda kalmaları gibi bir koşulla karşılaşırlarsa çok zor olacağını düşünüyorum. Artık İYİ Parti'nin içinde de CHP gibi bir şey yok. İYİ Parti'nin seçimlere kendi başına girme kararı alması demek Türkiye'deki siyasetin yeniden şekilleniyor olması demektir.""Kazanması garanti ise aday değilim dedim"
Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk, belediye başkanlığı ve Türkiye siyasetindeki çeşitli yönleri de ele aldılar. Nesin, kendisine gelen bir belediye başkanlığı teklifini ve siyaset anlayışını, Öztürk ise belediye başkanlığının siyasi ve teknik yönlerini değerlendirdi. Ahmet Nesin, İzmir'den gelen bir belediye başkanlığı teklifi üzerine, belediyeciliğin ciddi bir ekip işi olduğunu ve kendi deneyimlerinin bu göreve uygun olmadığını dile getirdi. Belediye başkanlarının özel bir eğitimden geçmiş olması gerektiğine inandığını ifade eden Nesin, büyükşehirlerde bu tip uzman kişilerin belediye başkanı olmasının önemli olduğunu belirtti.
Ahmet Nesin, "Bana bir belediye başkanlığı teklifi gelmişti. İzmir'den bir ilçeden. Bende aday olacağımdan değil ama madem böyle bir şey düşünmüşler akşam oturup konuşalım dedim. Laf lafı açtı. Dedim ki 'diyelim ki dediğinizi kabul ettim ve aday oldum, seçilme ihtimalim var mı' dedim. 'Evet' dediler. O zaman aday olmayacağımı söyledim. Şaşırdılar tam tersi olması gerktiğini söylediler. Belediyecilik benim anladığım bir şey değil. Ciddi bir ekip olması gerekiyor. Söylediğiniz büyük bir ilçe. Ben bunun altından kalkamam dedim. Hiç hayatımda yapmadığım bir şey. Ben belediyeciliği milletvekililği gibi bir siyasi yapılandırma olarak görmüyorum. Apayrı bir şey. Belediyecilerin bu işin okulundan mezun olmaları gerektiğini düşünmüşümdür. Yada ona benzer şekilde desteklenmesini. İzmir'e Ahmet Priştina ile beraber Hasan Mani diye bir adam geldi. Hasan Mani gibi insanların hele büyükşehirlerde mutlaka belediye başkanı olması gerektiğine inanıyorum. O işin ilmini bir parça bilmiyorsan işin çok zor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerin bu tip insanlarla olmasını istiyorum.""Buğra Gökce İzmir'i biliyor"
Serdar Öztürk ise, belediye başkanlığının hem teknik hem de siyasi yönlerini vurguladı. İyi bir yöneticinin yanına uzman birini almasının gerekliliğine dikkat çekti. Öztürk, sosyal demokrat belediyelerin ve sağ belediyelerin farklı politikalar izlediğini ve bu politikaların siyasi tercihlere bağlı olduğunu örneklerle açıkladı. Öztürk, belediye başkanlarının tamamen demokrat olmasının bazı zorluklar yaratabileceğini ve siyasi iktidarın temsilcilerinin halkla bağlantısının önemini dile getirdi.
erdar Öztürk, "Bu söylediğiniz doğru ama gördüğüm yaşadığım örneklerden yola çıkarak şöyle demek istiyorum. Buğra Gökce aday İzmir'i biliyor. En azından bürokrat olarak İzmir'de görev yaptı. Şehir plancısı işin ilmini de biliyor. Ama sonuçta belediye başkanlığının siyasi bir tarafı var. Siyasi kararlar almak zorunda kaldığınızda ki sıkça alıyorsunuz. Şehri nasıl yöneteceğiniz, belediyeyi nasıl bir örgütlenme yapısı içerisine sokacağınız konusunda siyasi karar vermeniz gerekiyor. İyi bir yönetici iseniz ve yanınıza uzman olan birini almanız gerekir. AKP zihniyetindeki bir belediyenin İzmir'de Aziz Kocaoğlu zamanında başlatılan süt kuzu projesini yapması düşünülemez. Belli yaştaki çocuklara evlerine kadar süt verilmesi düşünelemez. Çünkü sosyal demokrat belediyeciliğin yapabileceği şeydir. İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'nun çocuklu kadınlara belli bir limitte binişlere toplu taşıtta ücretsiz yapması bir sosyal demokrat belediyeciliğinin sonucudur. Siyasidir. Bunu sağ belediyeden beklemezsiniz. Sağcı belediye rantın peşindedir. Kupon arazileri değerini artırıp müteahhite ona buna para kazandırmak derdindedir. Sosyal belediyecilik sağ partinin içinde olamaz. Belediye başkanlarının tamamen demokrat olması böyle bir sıkıntı yaratabilir. Halkla kopması zaten vali, ilçe kaymakam sonuçta siyasi iktidarın temsilcisi. Ama sizin bir öneriniz vardı. Bir seçimi kazanan hepsini kazanmış sayılsın dersek o zaman olur. O da işte demokrasi olur mu onda endişem var."2024 yerel seçimlerine düşük profilli aday!
Gazeteci Serdar Öztürk, Türkiye siyasetindeki gelişmeler ve yaklaşan yerel seçimlerle ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Öztürk, İzmir Şirince'de yaşanan mülkiyet dağılımı ve belediye başkanlığı seçim süreçlerine dair iç görülerini paylaştı. Öztürk, Şirince'de devlet mülkiyetlerinin büyük bir bölümünün Diyanet İşleri Başkanlığı'na geçmesini ve buna karşı belediye başkanlarının mücadelesini ele aldı. Ayrıca, Urla'daki 47 belediye başkan aday adaylığı ve adayların seçim sürecindeki zorluklarını tartıştı. Öztürk, genel merkez tarafından belirlenen adayların yerel halkın ve parti üyelerinin tercihlerini yansıtmaması konusundaki endişelerini dile getirdi.
Öztürk, siyasi partilerin finansman sorunlarına ve siyasi partilerin yönetim stratejilerine değindi. Öztürk, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yerel seçimlerde düşük profilli adaylar çıkarmayı tercih edeceğini ve bu sayede kendi siyasi rakiplerini ortadan kaldırmayı planladığını öne sürdü. Ayrıca, Erdoğan'ın yerel seçimler sonrası kendi siyasi planlarını hayata geçirmek için milletvekillerine ihtiyaç duyacağını ve bu planın, yeni bir siyasi düzeni içereceğini belirtti. Öztürk, Türkiye'nin siyasi partilerinin geleceği hakkında da yorumda bulundu. Erdoğan'ın siyasi partiler üzerinde kontrol kurmak ve bu partileri kendi amaçları doğrultusunda kullanmak istediğini iddia etti. Bu bağlamda, Erdoğan'ın siyasi partilerin kapatılmasını ve kendisine biat eden bir yapı oluşturmayı hedeflediğini söyledi.
Öztürk şöyle dedi:
Serdar Öztürk, "Sizin de yakından bildiğiniz İzmir'in Şirince'si var. Geçtiğimzi günlerde eski belediye başkanı Vefa bey ile konuşuyordum. Devletin mallarının nasıl pay edildiğini konuştuk. İlginç bir şey söyledi. Şirince'de en çok mülkiyet dağıtımnda en çok payı Diyanet aldı dedi. Jandarmaya bile çok ciddi otopark alanı verdiler dedi. Devlet sonuçta bunu pay ederken böyle pay etti dedi. Buna itiraz etmek için süre önümüzdeki yıl sona eriyormuş. Belediye başkanı bunların peşinde koşturacak. Çok tuhaf geldi bana. Çok gittiğim bir yer değildir ama Şirince'yi herkes turistik yer olarak bilir. Oradaki devlet mülkiyetlerinin çoğunun diyanete geçmesi garip geldi. Ama müthiş bir gelir. Muhtemelen önümüzdeki dönemde onlar parsellenecek. Parsel parsel satılacak. Bu ancak siyasetçilerin yapabileceği iş. O yüzden gerçekten de siyaset yapan yanına işin uzmanlarından da bir ekip oluşturan, bürokrasiyi yönetebilen insanlara ihtiyaç var. Şu anda gördüğümüz aday adaylıkları üzreinden aday belirleme sürecinde gördüğümüz herkes kendi mahallesinin adamını aday yapmak için uğraşıyor. Halk hiç yok. Urla'da 47 kişi aday. Ama orada yaşayan bir halk var. O halkın haberi yok. Onlara hiç kimse sormayacak. Genel merkezden birileri çıkacak. Çok kötü duyumlar var bu konuda belirleme konusunda. Sonuçta bir kişiyi getirip halkın önüne koyacaksınız. Hadi bırakın halkı Urla'daki CHP'lilerin bile söz söyleme hakkı yok. Koyun oraya en azından bir sandık. 47 kişinin hepsi boyunun ölçüsünü alsın. Az olur çok olur. Bu da bir tercihtir. 47 kişi müracaat etti. Herkes Ankara'da tanıdık bulma derdinde. Herkes Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel'e ulaşmak derdinde. Murat Karayalçın'a ulaşmak derdindeler. Çünkü karar verici onlar. Hepsinin işi zor bence. Siyasetin finansmanı noktasında öyle bir noktaya geldik ki artık Türkiye'de kara para yada yasadışı para siyaseti finanse eder hale geldi. Siyasetçilerin de finansmana ihtiyacı var. Çok ciddi paralar harcıyorlar. Ama belediye başkanı kaç lira maaş alıyordur ki sonuçta. Harcadığı paraları 5 yılda belediye başkanı maaşıyla alabilmesi mümkün mü? O zaman o ilçeyi çok seviyor. Eğer bizim Erdoğan ise Ankara, İstanbul, İzmir hatta bazı büyükşehirler. Bu tür yerlerde ileride kendisinin koltuğunu sarsabilecek yüksek profilli aday göstermeyecek. Düşük profilli adaylar çıkarmak zorunda yarın kendisine karşı siyaseten rakip olmasınlar diye. Erdoğan başına Abdullah Gül, Bülent Arınç çıkarmak istemiyor. İki yada üçten fazla seçilmeyi istiyor ve de yüzde 51'i bir biçimde çözmeyi düşünmüyor ise kendisine siyasi rakip hatta kendisinden sonra oğluna, damadına bir gelecek düşünüyüorsa onun karşısına bir rakip kendi eliyle yetiştirmez. Bu benim iddiam. Erdoğan 2024 yerel seçimlerinde bir önceki seçimden kendisini hezimet diye tanımlatacak bir sonuç almayan her sonuca razı. İstanbul, Ankara'yı kazanmayabilir. Ama elindekileri hezimet sayılabilecek derecede kaybetmek istemiyor. Yerel seçimleredn sonra kendi siyasi planını hayata geçirecek. Artık yeni Erdoğan düzeni. O düzene geçebilmek için de milletvekiline ihtiyaç var. Belediye başkanına ihtiyacı yok. Nisan ayından sonra önce 360'ı bulmak. Sonra 400'ü bulmak. Onun derdi iktidarı devam ettirebilmek. İYİ Parti üzerinde birtakım işlemler var. Bana göre Erdoğan seçimden sonra siyasi partilerin hepsinin kapatılmasını istiyor. Buna MHP'yi de katıyorum ben. Problemsiz bir dikensiz gül bahçesi olsun istiyor. Siyasi partilerin isimleri olsun, tabelaları olsun ama kendisine çalışan, kendisine biat eden, kendi söylediklerini tekrar etmeden kabul ettiren yapı arzuluyor. Bu yapıda mevcut anayasaya göre 360 milletvekili olmak zorunda. 360 olursa referanduma götürüyor. 400'ü bulursa hiçbir referanduma ihtiyaç duymadan yeni Erdoğan düzenini yapar. Bence İYİ Parti, MHP ve hatta CHP'nin içindeki birtakım gelişmeleri bence böyle okumak daha doğru olur.""MHP lideri MHP'ye yapılan operasyonların önünü kesmek için sert önlemler alıyor"
Ahmet Nesin, Batı ülkelerinde faşizm ve nazizmin modern bir şekilde yeniden yükseldiğini, Trump'ın seçilmesi ve Almanya'da Nazilerin oy oranlarının artması gibi olayların bunun göstergesi olduğunu belirtti. Ayrıca, Türkiye'deki siyasi gelişmeler üzerine de konuşarak, MHP içerisindeki bazı gelişmelerin parti tabanında rahatsızlık yarattığını ifade etti.
Ahmet Nesin, "Batı ülkelerinde faşizm diyemiyorlar. Aşırı sağ dedikleri iktidarlar durup dururken gelmiyor. Durup dururken Trump seçilmiyor. Hollanda yüzde 20'lere çıkan bir Löpen hareketi, Almanya'da Nazilerin tekrar ciddi oy oranına çıkması. Ama faşizm, nazizm ve ırkçılığın adını saklayarak yapıyorlar bunu. Eski futbolcu MHP milletvekili Kocaeli ile ilgili bir açıklama yapmadı. Hiçbu kadar partiden kovulan bir adam görmemiştim. Ne dedi, 'Kocaeli'nde bir ilçeyi bize verin. Yoksa ben hiçbir yeri desteklemiyormu. Parti olduğumuzu bir şekilde ıspatlayalım' dedi. Doğru bir şey söyledi. Benim hep söylediğim MHP tabanında ciddi bir rahatsızlık var. AKP'lileşmek açısından ciddi bir rahatsızlık var."
Serdar Öztürk ise, MHP'den istifa eden Saffet Sancaklı'nın durumunu değerlendirdi. Öztürk, Sancaklı'nın istifasının arkasında farklı sebepler olabileceğini, Bahçeli'nin bu istifayı başka gerekçelerle istemiş olabileceğini öne sürdü. Ayrıca, Sancaklı'nın Kocaeli'nde belediyelerin MHP'ye verilmesi yönündeki talebinin aslında makul bir istek olduğunu ve bu tür isteklerin koalisyon siyasetinde sıkça karşılaşılan durumlar olduğunu belirtti.
Serdar Öztürk, "Saffet Sancaklı'nın o çıkışının ihracı gerektirecek kadar önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bu ismi daha önce Soylu'nun bakanlık döneminde Todex soygunu vardı. Aydın'da başlayıp Avrupa'da sona eren, o zaman duyduk. Dolandırıcının Soylu'nun yanında Sancaklı'nın girişimiyle falan fotoğrafları yayınlandı. Bana gelen duyumlar en azından öyle. Sancaklı ile ilgili ortaya çıkma olasılığı olan birtakım ilişki ağları ile ilgili bir takım tedbir alındığı söyleniyor. Bunun bir biçimde Bahçeli'ye ulaştırıldığı, Bahçeli'nin de bunu bahane ederek istifaya davet ettiği, onun da istifa ettiği yönünde. Ben Saffet Sancaklı'nın MHP'den başka bir yere gideceğini düşünmüyorum. Gerçi Bahçeli'nin söylediği de ağır şeyler. Üç büyük takımda oynadığı gibi üç siyasi partide oynamak istiyorsa diye ağır bir eleştiri var. O yüzden ben sadece bu sözden kaynaklandığını sanmıyorum. Sonuçta çok normal bir şey söylüyor. Kocaeli'nde bir iki belediyeyi bize verin. Bu çok makul bir istek aslında. Biz de sahada çok iyi çalışalım diyor. Başkaları neler istiyor çünkü koalisyon kurabilmek için. MHP'nin de bu çıkışı, Sancaklı'nın bu çıkışı öyle çok da büyütülecek bir şey değil. Bunun arkasında başka bir şey var. Yavaş yavaş sosyal medyada bildiğimiz tanıdığımız gazetecilerin iddiaları çıkmaya başladı. Muhtemelen MHP lideri MHP'ye yapılan operasyonların önünü kesmek için sert önlemler alıyor.""Dünyadaki gelişmeler ve geleceğimiz üzerindeki etkileri hakkında ciddi endişelerim var"
Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk, dünyanın gelecekteki konumu ve teknolojinin getirebileceği olası sorunlar üzerine bir sohbet gerçekleştirdi. Nesin ve Öztürk; teknolojinin hızla ilerlemesi ve bunun dünya üzerindeki etkileri üzerine ciddi endişeleri gündeme getirdi. Ahmet Nesin, "Son zamanlarda dünyada yaşanan gelişmeler ve bunların geleceğimiz üzerindeki potansiyel etkileri hakkında ciddi endişelerim var," diyerek, özellikle uzay temalı filmler ve dizilerde işlenen senaryoların, gerçek bir gelecek olasılığı gibi hissettirdiğini ifade etti. Nesin, bu tür yapımların dünyanın nüfusunun ciddi şekilde azalacağı ve sadece zengin bir kesimin hayatta kalacağı senaryolarını işlemesinin, kendisinde büyük korku ve endişe yarattığını belirtti. Nesin, "Heryer karıştı. Sadece Türkiye değil, dünya karıştı. Kaç gündür kafamda ciddi endişe var. Sonucunu göreceğim endişe değil ama dünyanın geleceği açısından çok ciddi endişelerim var. Olmayan bir takım şeyleri denizaltı dahil olmak üzere olmadan önce yazması. Bunlar sanki yazdırılmış şeyler. Sanki 'Olacak sen önceden yaz' gibi. Bu gelişmeler beni çok korkutmaya başladı. Uzay filmleri, dizileri. Dünyanın 5-10 bin kişiye kalacağı, zengin bir kadro kalacağı. Akıl almaz diziler var. Bu sanki olacakmış gibi düşünmeye başladım. Bir canlı yayın yaptım. Yaşıyormuş gibi hissederek yaptım. Oldukça da daldan dala sıçrayarak bir program oldu. Bu beni ciddi korkutmaya başladı. Sanki nötron bombasıyla beraber, 'insanları, canlıları öldürüyor ama eşyalara hiçbir şey yapmıyor' gibi bir bomba. Dünya oraya doğru gidiyor gibi. O yüzden ciddi bir korku başladı. Bu olacakmış gibi hissetmeye başladım. Bu kadar dizi, milyonlar harcanma buna hazırlıklı olmaya insanlar hazırlanıyor gibi" "Mekanik sistemleri de etkileyecek"
Serdar Öztürk ise, güneş patlamalarının sonucunda elektrik kesintileri yaşanabileceği ve bu durumun barajlar dahil altyapı sistemlerini etkileyerek, insanlığın su sıkıntısıyla da karşı karşıya kalabileceğini dile getirdi. Öztürk, bu tür senaryoların gerçekleşmesini temenni etmediğini, ancak bu olasılıklara karşı hazırlıklı olmanın önemine vurgu yaptı.
Serdar Öztürk, "Bir mühendis güneş patlamaların sonucunda elektrik sıkıntısı baş gösterecek. Çünkü etkileyecek. Onun sonucunda öyle bir haftalık değil birkaç aylık elektrik kesintileri ile karşılaşacağız. Bu kesintiler barajları da etkileyeceği için yer altı şebekelerinin bir biçimde evlere kadar suları ulaştırmasını sağlayan mekanik aksamları da etkileyeceğinden elektriğin yanında su sorunu da başlayacak. İnsanlığı elektriğin yanında su sorunu da başgösterecek diye. Ama temenni etmem tabi."
Ahmet Nesin, "Türkiye'nin bir sürü yerinde aday bulmakta zorlanıyor bütün partiler. Çünkü bütün adaylar Urla'da. 47 aday var" diyerek aday bolluğuna esprili bir yaklaşım getirdi.
Serdar Öztürk ise, aday belirleme sürecinin ve siyasi partilerin stratejilerinin değiştiğine dikkat çekti. Öztürk, aday adaylarının rakiplerini kötülemek amacıyla sosyal medya fenomenlerini kullanmaya başlamasını "siyasi ahlaksızlık" olarak tanımladı ve bu durumun siyasetin seyrini olumsuz yönde etkileyebileceğine işaret etti.
Öztürk, CHP'nin aday belirleme sürecinde yaşanan çelişkileri ve Veli Ağbaba'nın akrabalarının aday adayları arasında yer almasını eleştirdi. Bu durumun, aday seçim sürecindeki tarafsızlığı zedeleyebileceğini belirtti. Ayrıca, İYİ Parti'nin seçimlere kendi başına girmesinin Türkiye siyasetinde önemli bir değişiklik olduğunu ve bu durumun siyasi dinamikleri yeniden şekillendireceğini vurguladı.
Serdar Öztürk, "Biz 2024 yerel seçimleri için aday ayarlamaya bir de şimdi artık kazanacak aday belirlemeye çalışıyoruz. 47 aday var. Ama biliyorsunuz bu sadece CHP'nin ilan ettiği takvime göre. Yoksa Şubat ayına kadar aday olma şansınız var. Ama aday adaylarının içinde bence en dikkat çekici eski futbolcu ve teknik direktör Mustafa Denizli'nin kızı Lal Denizli. Aday adaylarının içinde tanıdığım isimler var. Onlar da gerçekten hayret ediyorlar. Urla'da seçilmiş bir belediye başkanı vardı CHP'nin. Daha sonra onu Fetö'cü olmakla suçlayıp içeri attılar. Sonra kayyım atandı. CHP seçimi Urla'da seçimi garanti gördüğü için, Urla daha bakir. Daha ranta açık olduğu için Çeşme, Alaçatı'da ranta açık arazi kalmadı. Ama Urla gelişmekte olan bir yer. Urla'da zaman zaman mafya çatışmaları bile olur. Serkan Kurtuluş dahil oralarda bir takım eylemleri vardır. O yüzden Urla rantı yüksek olarak görüldüğü için aday adaylığının temel nedenlerinden biri. Urla önümüzdeki dönemde yatırımın çok yapılabileceği, belediyenin özellikle imar planları üzerine rant yaratabileceği bir bölge. O bölgede bu yüzden herkes bir şeye sahip olmak istiyor. Finansman sorunu var şu anda. Benim dikkatimi çeken, bu güne kadar bu kadar yerel seçim gördüm. İlk defa teknolojiyle doğru orantılı bir şey bu. Aday adayları rakiplerini kötülemek amacıyla, kendilerini övmek amacıyla da değil. Rakiplerini kötülemek amacıyla sosyal medya fenomenleri denilen birtakım insanları ciddi paralarla kiralamaya başlamışlar. Bunların işi rakipleri hakkında, yüksek takipçili var tabi. Olumsuz paylaşımlarda bulunmak. Teknolojinin geldiği bu nokta çok tehlikeli. İçinde doğru olan da olabilir elbette. Ama karalamak üzerine yani benim daha iyi bu görevi yapabileceğim konusunda bir paylaşım değil de sizin ne kadar kötü bir insan olduğunuzu anlatmak üzerine strateji kuruyorsanız bu işin sonu gelmez. Çok kötü yerlere gider. Siyasi ahlaksızlık örneğidir aslında. Bu sosyal medya fenomenlerinin de ne olduklarını aşağı yukarı o sosyal medya izleyenleri bilir. İnanıp inanmama konusunda ciddi şüpheler var. Ama böyle bir savaşın başlamış olması beni adaylık ve seçim sürecinde daha kötü şeyler olabileceği konusunda ürküttü. Tüm partilerde oluyor. Ama bu seçimde nedense iyice siyasi ahlakın dışına yönelmek gibi bir şey var. Onu görüyorum. İyice kaba tabirle belden aşağıya vuruşlar yapılıyor. 47 adayın olduğu ilçede kolay bir iş değil. Oradan sıyrılıp aday olmak. Bunun sadece urla ayağı yok. Hadi İzmir ilin yüzde 30, 40 etkisi var ama genel merkezden yapılacak. CHP 5 kişilik bir komisyon kurmuştu. Murat Karayalçın başkanlığında Veli Ağbaba, Seyyit Torun, Gökhan Günaydın, yerel yönetimlerden sorumlu birini aldılar. Komisyon bizim aday belirlemek gibi görevimiz yok torpili engellemek için buralardayız. Ama o Urla'da söylediğimiz 47 kişinin arasında maalesef Veli Ağbaba'nın bir akrabasının olduğu ortaya çıktı. Şimdi orada akrabanız, nasıl olacak da tarafsız olacaksınız. Bu 47 aday içinde. Zaten Güzelbahçe'nin hala mevcut belediye başkanı Veli Ağbaba'nın yakını. Malatya vekili olarak İzmir'in iki ilçesinde kendi yakınlarınızın belediye başkanı adayı olması için çaba harcayacaksınız. Bence o komisyonda olmaması lazım. Bu şaibeyi ortadan kaldıramazsınız. Çünkü bir kişi aday olacak sonuçta diğer 46 kişi bunu sürekli kullanacak. Böyle de çelişkiler var. Bu seçimlerin hatta adaylıklar açıklandıktan sonra dediğim bu siyasi etiğin dışına çıkmaları yada çıkmak zorunda kalmaları gibi bir koşulla karşılaşırlarsa çok zor olacağını düşünüyorum. Artık İYİ Parti'nin içinde de CHP gibi bir şey yok. İYİ Parti'nin seçimlere kendi başına girme kararı alması demek Türkiye'deki siyasetin yeniden şekilleniyor olması demektir.""Kazanması garanti ise aday değilim dedim"
Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk, belediye başkanlığı ve Türkiye siyasetindeki çeşitli yönleri de ele aldılar. Nesin, kendisine gelen bir belediye başkanlığı teklifini ve siyaset anlayışını, Öztürk ise belediye başkanlığının siyasi ve teknik yönlerini değerlendirdi. Ahmet Nesin, İzmir'den gelen bir belediye başkanlığı teklifi üzerine, belediyeciliğin ciddi bir ekip işi olduğunu ve kendi deneyimlerinin bu göreve uygun olmadığını dile getirdi. Belediye başkanlarının özel bir eğitimden geçmiş olması gerektiğine inandığını ifade eden Nesin, büyükşehirlerde bu tip uzman kişilerin belediye başkanı olmasının önemli olduğunu belirtti.
Ahmet Nesin, "Bana bir belediye başkanlığı teklifi gelmişti. İzmir'den bir ilçeden. Bende aday olacağımdan değil ama madem böyle bir şey düşünmüşler akşam oturup konuşalım dedim. Laf lafı açtı. Dedim ki 'diyelim ki dediğinizi kabul ettim ve aday oldum, seçilme ihtimalim var mı' dedim. 'Evet' dediler. O zaman aday olmayacağımı söyledim. Şaşırdılar tam tersi olması gerktiğini söylediler. Belediyecilik benim anladığım bir şey değil. Ciddi bir ekip olması gerekiyor. Söylediğiniz büyük bir ilçe. Ben bunun altından kalkamam dedim. Hiç hayatımda yapmadığım bir şey. Ben belediyeciliği milletvekililği gibi bir siyasi yapılandırma olarak görmüyorum. Apayrı bir şey. Belediyecilerin bu işin okulundan mezun olmaları gerektiğini düşünmüşümdür. Yada ona benzer şekilde desteklenmesini. İzmir'e Ahmet Priştina ile beraber Hasan Mani diye bir adam geldi. Hasan Mani gibi insanların hele büyükşehirlerde mutlaka belediye başkanı olması gerektiğine inanıyorum. O işin ilmini bir parça bilmiyorsan işin çok zor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerin bu tip insanlarla olmasını istiyorum.""Buğra Gökce İzmir'i biliyor"
Serdar Öztürk ise, belediye başkanlığının hem teknik hem de siyasi yönlerini vurguladı. İyi bir yöneticinin yanına uzman birini almasının gerekliliğine dikkat çekti. Öztürk, sosyal demokrat belediyelerin ve sağ belediyelerin farklı politikalar izlediğini ve bu politikaların siyasi tercihlere bağlı olduğunu örneklerle açıkladı. Öztürk, belediye başkanlarının tamamen demokrat olmasının bazı zorluklar yaratabileceğini ve siyasi iktidarın temsilcilerinin halkla bağlantısının önemini dile getirdi.
erdar Öztürk, "Bu söylediğiniz doğru ama gördüğüm yaşadığım örneklerden yola çıkarak şöyle demek istiyorum. Buğra Gökce aday İzmir'i biliyor. En azından bürokrat olarak İzmir'de görev yaptı. Şehir plancısı işin ilmini de biliyor. Ama sonuçta belediye başkanlığının siyasi bir tarafı var. Siyasi kararlar almak zorunda kaldığınızda ki sıkça alıyorsunuz. Şehri nasıl yöneteceğiniz, belediyeyi nasıl bir örgütlenme yapısı içerisine sokacağınız konusunda siyasi karar vermeniz gerekiyor. İyi bir yönetici iseniz ve yanınıza uzman olan birini almanız gerekir. AKP zihniyetindeki bir belediyenin İzmir'de Aziz Kocaoğlu zamanında başlatılan süt kuzu projesini yapması düşünülemez. Belli yaştaki çocuklara evlerine kadar süt verilmesi düşünelemez. Çünkü sosyal demokrat belediyeciliğin yapabileceği şeydir. İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'nun çocuklu kadınlara belli bir limitte binişlere toplu taşıtta ücretsiz yapması bir sosyal demokrat belediyeciliğinin sonucudur. Siyasidir. Bunu sağ belediyeden beklemezsiniz. Sağcı belediye rantın peşindedir. Kupon arazileri değerini artırıp müteahhite ona buna para kazandırmak derdindedir. Sosyal belediyecilik sağ partinin içinde olamaz. Belediye başkanlarının tamamen demokrat olması böyle bir sıkıntı yaratabilir. Halkla kopması zaten vali, ilçe kaymakam sonuçta siyasi iktidarın temsilcisi. Ama sizin bir öneriniz vardı. Bir seçimi kazanan hepsini kazanmış sayılsın dersek o zaman olur. O da işte demokrasi olur mu onda endişem var."2024 yerel seçimlerine düşük profilli aday!
Gazeteci Serdar Öztürk, Türkiye siyasetindeki gelişmeler ve yaklaşan yerel seçimlerle ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Öztürk, İzmir Şirince'de yaşanan mülkiyet dağılımı ve belediye başkanlığı seçim süreçlerine dair iç görülerini paylaştı. Öztürk, Şirince'de devlet mülkiyetlerinin büyük bir bölümünün Diyanet İşleri Başkanlığı'na geçmesini ve buna karşı belediye başkanlarının mücadelesini ele aldı. Ayrıca, Urla'daki 47 belediye başkan aday adaylığı ve adayların seçim sürecindeki zorluklarını tartıştı. Öztürk, genel merkez tarafından belirlenen adayların yerel halkın ve parti üyelerinin tercihlerini yansıtmaması konusundaki endişelerini dile getirdi.
Öztürk, siyasi partilerin finansman sorunlarına ve siyasi partilerin yönetim stratejilerine değindi. Öztürk, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yerel seçimlerde düşük profilli adaylar çıkarmayı tercih edeceğini ve bu sayede kendi siyasi rakiplerini ortadan kaldırmayı planladığını öne sürdü. Ayrıca, Erdoğan'ın yerel seçimler sonrası kendi siyasi planlarını hayata geçirmek için milletvekillerine ihtiyaç duyacağını ve bu planın, yeni bir siyasi düzeni içereceğini belirtti. Öztürk, Türkiye'nin siyasi partilerinin geleceği hakkında da yorumda bulundu. Erdoğan'ın siyasi partiler üzerinde kontrol kurmak ve bu partileri kendi amaçları doğrultusunda kullanmak istediğini iddia etti. Bu bağlamda, Erdoğan'ın siyasi partilerin kapatılmasını ve kendisine biat eden bir yapı oluşturmayı hedeflediğini söyledi.
Öztürk şöyle dedi:
Serdar Öztürk, "Sizin de yakından bildiğiniz İzmir'in Şirince'si var. Geçtiğimzi günlerde eski belediye başkanı Vefa bey ile konuşuyordum. Devletin mallarının nasıl pay edildiğini konuştuk. İlginç bir şey söyledi. Şirince'de en çok mülkiyet dağıtımnda en çok payı Diyanet aldı dedi. Jandarmaya bile çok ciddi otopark alanı verdiler dedi. Devlet sonuçta bunu pay ederken böyle pay etti dedi. Buna itiraz etmek için süre önümüzdeki yıl sona eriyormuş. Belediye başkanı bunların peşinde koşturacak. Çok tuhaf geldi bana. Çok gittiğim bir yer değildir ama Şirince'yi herkes turistik yer olarak bilir. Oradaki devlet mülkiyetlerinin çoğunun diyanete geçmesi garip geldi. Ama müthiş bir gelir. Muhtemelen önümüzdeki dönemde onlar parsellenecek. Parsel parsel satılacak. Bu ancak siyasetçilerin yapabileceği iş. O yüzden gerçekten de siyaset yapan yanına işin uzmanlarından da bir ekip oluşturan, bürokrasiyi yönetebilen insanlara ihtiyaç var. Şu anda gördüğümüz aday adaylıkları üzreinden aday belirleme sürecinde gördüğümüz herkes kendi mahallesinin adamını aday yapmak için uğraşıyor. Halk hiç yok. Urla'da 47 kişi aday. Ama orada yaşayan bir halk var. O halkın haberi yok. Onlara hiç kimse sormayacak. Genel merkezden birileri çıkacak. Çok kötü duyumlar var bu konuda belirleme konusunda. Sonuçta bir kişiyi getirip halkın önüne koyacaksınız. Hadi bırakın halkı Urla'daki CHP'lilerin bile söz söyleme hakkı yok. Koyun oraya en azından bir sandık. 47 kişinin hepsi boyunun ölçüsünü alsın. Az olur çok olur. Bu da bir tercihtir. 47 kişi müracaat etti. Herkes Ankara'da tanıdık bulma derdinde. Herkes Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel'e ulaşmak derdinde. Murat Karayalçın'a ulaşmak derdindeler. Çünkü karar verici onlar. Hepsinin işi zor bence. Siyasetin finansmanı noktasında öyle bir noktaya geldik ki artık Türkiye'de kara para yada yasadışı para siyaseti finanse eder hale geldi. Siyasetçilerin de finansmana ihtiyacı var. Çok ciddi paralar harcıyorlar. Ama belediye başkanı kaç lira maaş alıyordur ki sonuçta. Harcadığı paraları 5 yılda belediye başkanı maaşıyla alabilmesi mümkün mü? O zaman o ilçeyi çok seviyor. Eğer bizim Erdoğan ise Ankara, İstanbul, İzmir hatta bazı büyükşehirler. Bu tür yerlerde ileride kendisinin koltuğunu sarsabilecek yüksek profilli aday göstermeyecek. Düşük profilli adaylar çıkarmak zorunda yarın kendisine karşı siyaseten rakip olmasınlar diye. Erdoğan başına Abdullah Gül, Bülent Arınç çıkarmak istemiyor. İki yada üçten fazla seçilmeyi istiyor ve de yüzde 51'i bir biçimde çözmeyi düşünmüyor ise kendisine siyasi rakip hatta kendisinden sonra oğluna, damadına bir gelecek düşünüyüorsa onun karşısına bir rakip kendi eliyle yetiştirmez. Bu benim iddiam. Erdoğan 2024 yerel seçimlerinde bir önceki seçimden kendisini hezimet diye tanımlatacak bir sonuç almayan her sonuca razı. İstanbul, Ankara'yı kazanmayabilir. Ama elindekileri hezimet sayılabilecek derecede kaybetmek istemiyor. Yerel seçimleredn sonra kendi siyasi planını hayata geçirecek. Artık yeni Erdoğan düzeni. O düzene geçebilmek için de milletvekiline ihtiyaç var. Belediye başkanına ihtiyacı yok. Nisan ayından sonra önce 360'ı bulmak. Sonra 400'ü bulmak. Onun derdi iktidarı devam ettirebilmek. İYİ Parti üzerinde birtakım işlemler var. Bana göre Erdoğan seçimden sonra siyasi partilerin hepsinin kapatılmasını istiyor. Buna MHP'yi de katıyorum ben. Problemsiz bir dikensiz gül bahçesi olsun istiyor. Siyasi partilerin isimleri olsun, tabelaları olsun ama kendisine çalışan, kendisine biat eden, kendi söylediklerini tekrar etmeden kabul ettiren yapı arzuluyor. Bu yapıda mevcut anayasaya göre 360 milletvekili olmak zorunda. 360 olursa referanduma götürüyor. 400'ü bulursa hiçbir referanduma ihtiyaç duymadan yeni Erdoğan düzenini yapar. Bence İYİ Parti, MHP ve hatta CHP'nin içindeki birtakım gelişmeleri bence böyle okumak daha doğru olur.""MHP lideri MHP'ye yapılan operasyonların önünü kesmek için sert önlemler alıyor"
Ahmet Nesin, Batı ülkelerinde faşizm ve nazizmin modern bir şekilde yeniden yükseldiğini, Trump'ın seçilmesi ve Almanya'da Nazilerin oy oranlarının artması gibi olayların bunun göstergesi olduğunu belirtti. Ayrıca, Türkiye'deki siyasi gelişmeler üzerine de konuşarak, MHP içerisindeki bazı gelişmelerin parti tabanında rahatsızlık yarattığını ifade etti.
Ahmet Nesin, "Batı ülkelerinde faşizm diyemiyorlar. Aşırı sağ dedikleri iktidarlar durup dururken gelmiyor. Durup dururken Trump seçilmiyor. Hollanda yüzde 20'lere çıkan bir Löpen hareketi, Almanya'da Nazilerin tekrar ciddi oy oranına çıkması. Ama faşizm, nazizm ve ırkçılığın adını saklayarak yapıyorlar bunu. Eski futbolcu MHP milletvekili Kocaeli ile ilgili bir açıklama yapmadı. Hiçbu kadar partiden kovulan bir adam görmemiştim. Ne dedi, 'Kocaeli'nde bir ilçeyi bize verin. Yoksa ben hiçbir yeri desteklemiyormu. Parti olduğumuzu bir şekilde ıspatlayalım' dedi. Doğru bir şey söyledi. Benim hep söylediğim MHP tabanında ciddi bir rahatsızlık var. AKP'lileşmek açısından ciddi bir rahatsızlık var."
Serdar Öztürk ise, MHP'den istifa eden Saffet Sancaklı'nın durumunu değerlendirdi. Öztürk, Sancaklı'nın istifasının arkasında farklı sebepler olabileceğini, Bahçeli'nin bu istifayı başka gerekçelerle istemiş olabileceğini öne sürdü. Ayrıca, Sancaklı'nın Kocaeli'nde belediyelerin MHP'ye verilmesi yönündeki talebinin aslında makul bir istek olduğunu ve bu tür isteklerin koalisyon siyasetinde sıkça karşılaşılan durumlar olduğunu belirtti.
Serdar Öztürk, "Saffet Sancaklı'nın o çıkışının ihracı gerektirecek kadar önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bu ismi daha önce Soylu'nun bakanlık döneminde Todex soygunu vardı. Aydın'da başlayıp Avrupa'da sona eren, o zaman duyduk. Dolandırıcının Soylu'nun yanında Sancaklı'nın girişimiyle falan fotoğrafları yayınlandı. Bana gelen duyumlar en azından öyle. Sancaklı ile ilgili ortaya çıkma olasılığı olan birtakım ilişki ağları ile ilgili bir takım tedbir alındığı söyleniyor. Bunun bir biçimde Bahçeli'ye ulaştırıldığı, Bahçeli'nin de bunu bahane ederek istifaya davet ettiği, onun da istifa ettiği yönünde. Ben Saffet Sancaklı'nın MHP'den başka bir yere gideceğini düşünmüyorum. Gerçi Bahçeli'nin söylediği de ağır şeyler. Üç büyük takımda oynadığı gibi üç siyasi partide oynamak istiyorsa diye ağır bir eleştiri var. O yüzden ben sadece bu sözden kaynaklandığını sanmıyorum. Sonuçta çok normal bir şey söylüyor. Kocaeli'nde bir iki belediyeyi bize verin. Bu çok makul bir istek aslında. Biz de sahada çok iyi çalışalım diyor. Başkaları neler istiyor çünkü koalisyon kurabilmek için. MHP'nin de bu çıkışı, Sancaklı'nın bu çıkışı öyle çok da büyütülecek bir şey değil. Bunun arkasında başka bir şey var. Yavaş yavaş sosyal medyada bildiğimiz tanıdığımız gazetecilerin iddiaları çıkmaya başladı. Muhtemelen MHP lideri MHP'ye yapılan operasyonların önünü kesmek için sert önlemler alıyor.""Dünyadaki gelişmeler ve geleceğimiz üzerindeki etkileri hakkında ciddi endişelerim var"
Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk, dünyanın gelecekteki konumu ve teknolojinin getirebileceği olası sorunlar üzerine bir sohbet gerçekleştirdi. Nesin ve Öztürk; teknolojinin hızla ilerlemesi ve bunun dünya üzerindeki etkileri üzerine ciddi endişeleri gündeme getirdi. Ahmet Nesin, "Son zamanlarda dünyada yaşanan gelişmeler ve bunların geleceğimiz üzerindeki potansiyel etkileri hakkında ciddi endişelerim var," diyerek, özellikle uzay temalı filmler ve dizilerde işlenen senaryoların, gerçek bir gelecek olasılığı gibi hissettirdiğini ifade etti. Nesin, bu tür yapımların dünyanın nüfusunun ciddi şekilde azalacağı ve sadece zengin bir kesimin hayatta kalacağı senaryolarını işlemesinin, kendisinde büyük korku ve endişe yarattığını belirtti. Nesin, "Heryer karıştı. Sadece Türkiye değil, dünya karıştı. Kaç gündür kafamda ciddi endişe var. Sonucunu göreceğim endişe değil ama dünyanın geleceği açısından çok ciddi endişelerim var. Olmayan bir takım şeyleri denizaltı dahil olmak üzere olmadan önce yazması. Bunlar sanki yazdırılmış şeyler. Sanki 'Olacak sen önceden yaz' gibi. Bu gelişmeler beni çok korkutmaya başladı. Uzay filmleri, dizileri. Dünyanın 5-10 bin kişiye kalacağı, zengin bir kadro kalacağı. Akıl almaz diziler var. Bu sanki olacakmış gibi düşünmeye başladım. Bir canlı yayın yaptım. Yaşıyormuş gibi hissederek yaptım. Oldukça da daldan dala sıçrayarak bir program oldu. Bu beni ciddi korkutmaya başladı. Sanki nötron bombasıyla beraber, 'insanları, canlıları öldürüyor ama eşyalara hiçbir şey yapmıyor' gibi bir bomba. Dünya oraya doğru gidiyor gibi. O yüzden ciddi bir korku başladı. Bu olacakmış gibi hissetmeye başladım. Bu kadar dizi, milyonlar harcanma buna hazırlıklı olmaya insanlar hazırlanıyor gibi" "Mekanik sistemleri de etkileyecek"
Serdar Öztürk ise, güneş patlamalarının sonucunda elektrik kesintileri yaşanabileceği ve bu durumun barajlar dahil altyapı sistemlerini etkileyerek, insanlığın su sıkıntısıyla da karşı karşıya kalabileceğini dile getirdi. Öztürk, bu tür senaryoların gerçekleşmesini temenni etmediğini, ancak bu olasılıklara karşı hazırlıklı olmanın önemine vurgu yaptı.
Serdar Öztürk, "Bir mühendis güneş patlamaların sonucunda elektrik sıkıntısı baş gösterecek. Çünkü etkileyecek. Onun sonucunda öyle bir haftalık değil birkaç aylık elektrik kesintileri ile karşılaşacağız. Bu kesintiler barajları da etkileyeceği için yer altı şebekelerinin bir biçimde evlere kadar suları ulaştırmasını sağlayan mekanik aksamları da etkileyeceğinden elektriğin yanında su sorunu da başlayacak. İnsanlığı elektriğin yanında su sorunu da başgösterecek diye. Ama temenni etmem tabi."