Ahmet Nesin, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin daha önce Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan tutumunu hatırlatarak, son gelişmelerin bu çizgide daha da sertleşeceği uyarısında bulundu:“Şimdi Yargıtay 3. Dairesi anayasayı, anayasa mahkemesinde falan hiçbir şeyi kabul etmeyen bir mahkeme. Bu mahkemeyi dağıttılar. Herkes çok sevinçli, çok mutlu. Oradaki Anayasa Mahkemesi'nin kararını kabul etmeyenleri başka sekiz kişiyi sanıyorum başka dairelere gönderdiler. Şimdi bu o mahkemelerde acaba Yargıtay daireleri de mi? Anayasa mahkemesinin kararlarını kabul etmeyecek anlamına geliyor. Buraya o zaman düzgün birilerini mi getirdiler diye bakarken. En berbat kararları alanları diğerlerinden toplayıp buraya getirdiler. Şimdi burası üçüncü daire üç buçuk atan daireye mi dönüşecek daha mı beter bir kar oraya gidenler üç buçuk mu atacak Nedir?"“Bu bir mitoz bölünme hali”Serdar Öztürk ise Yargıtay’daki bu görev değişikliklerinin sistematik bir dönüşüm anlamına geldiğini belirtti. Öztürk, sürecin yalnızca 3. Daire ile sınırlı olmadığını, tüm yargı sistemini dönüştürmeye yönelik bir strateji olabileceğine işaret etti.Serdar Öztürk, "Hukuk tanımayan Yargıtay 3. dairesini aslında onun bir de altı var. Alt taraf da tanımamıştı normal mahkemelerde. Öyle bir hale getirdi ki artık Yargıtay 3. Dairesinin tanımadığı kararları veren yargıçları başka yerlere dağıtarak bir nevi bölünme, mitoz bölünmeye uğrattılar. Şimdi gelenler daha bu konuda keskin olduğu söylendiği için diğer yerlerde belki çoğunluk sağlayacaklar. Böylelikle her taraf yargı dairesi haline dönüşmüş olacak. Ama tabii önce bir Yargıtay Üçüncü Dairesinin verdiği birkaç karara bakmak lazım. Bu 12 aslında üyenin görev yeri değişiyor. Yani Yargıtay'da 12 üyenin çeşitli ceza dairelerinde görevli 12 yerine değişiyor 8 yeni görevlendirilirken üçüncü ceza dairesinde görevli dört yede farklı dairelere gönderiyor. Bu hangi davadan hatırlıyoruz biz? Can Atalay. En büyük. Tanımıyoruz biz Anayasa Mahkemesi'nin kararını böyle bize emir veremez demişlerdi. Bu bir dağıtma mı? Dağıtma ise bu dağıtılanlar gittikleri yerlerde aynı mantıkla, hukuk mantığıyla mı çalışacaklar? Bir iki karar beklemek gerekiyor. Ama şöyle sanki, hukuksuz açılan soruşturmaların hukuksuz davalarını hukuksuz biçimde onaylamak. Ben böyle acaba organizasyon mu yapılıyor diye düşünüyorum. Nereden söyledim? İşte daha geçen gün iki gazetecinin Murat Ağırel ve Timur Soykan'ın gözaltına alınmasıyla ilgili hukuksuz bir işlemdi. Daha doğrusu pek çok hukukçu bu işlerin nasıl olduğunu hep soruyordu. Aynı şekilde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun davası içinde yani hukuksuz bir biçimde başlatılan soruşturmanın hukuksuz bir biçimde bir birinci derecede mahkemede sonuçlandırılması ve onun da yine hukuksuz bir şekilde yargıtayda onanması sürecinin sanki böyle merdiven merdiven bütün basamakları hazırlanmış gibi geldi bana. Yani gideceğiniz yerde verilecek kararlar sanki hiç hukuksuz olduğuna bakılmaksızın onaylanacak gibi geldi. Ama dediğim gibi bunu önümüzdeki günlerde böyle bir iki örnek davada muhtemelen göreceğiz ama bu baştan sona hesaplanmış ince ince planlanmış bir atama geldi bana" şeklinde konuştu.Ahmet Nesin, "Çok ciddi çalışmışlar çünkü gelen üçüncü yargıtay dairesine gelenlerin de önceki mahkemeleri çok yani şey değil öyle efendi ya da hukuki değil" derken Serdar Öztürk de "Biz aslında yargının hep siyaset dışı, özellikle de günlük siyaset dışında olmasını isteriz vatandaş olarak en önce. Böyle bir şey bekleriz. Ama tabii bu işlerin biraz içinde olanlar sizin de vurguladığınız gibi yargıdayda görev yapanların ne yönde kararlar verdiğine bakarak onlar hakkında bir takım fikirler oluşturabiliyorlar. Bu oluşan fikirler nedeniyle aslında böyle bir şey söyleniyor. Yoksa henüz ortaya çıkmış, verdikleri bir karar üzerine açılmış bir tartışma yok. Sadece geçmişte bulundukları Yargıtay'daki bulundukları daire üzerinden böyle bir öngörüde bulunuyor ama dediğim gibi bu öngörünün gerçekleşebilmesi için yani bir somut hale gelebilmesi için birkaç tane kritik dava görülmesi gerekiyor. Ben bunun geçtiğimiz hafta sonunda Erdoğan'la görüşen DEM Parti'nin ziyaretinde konuşulanlarla da ilgisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü muhtemelen çok fazla açıklanmasa da orada bir takım yasal değişiklikler yapılması gerektiği üzerinde bir mutabakat sağlanmış görünüyor. O yasal değişiklikler sonucu bir takım kararlar alınacak ya da bir takım kararlar verilecek ya da mahkemeler yeni kararlar almak zorunda kalacaklar. İşte o kararlar içinde böyle Yargıtay'da çok da fazla itiraz etmeyen kararları onaylayan, kararların hukukiliğinden çok siyasi tarafına bakarak bir karar alacak bir mekanizma da oluşturuluyor olabilir. Dediğim gibi, birkaç davanın yargıtaydan çıkacak böyle örnek davaların çıkacak sonuçlarına göre ben bu bizim tahminimizin doğru olup olmadığının netleşeceğini düşünüyorum" dedi. Timur Ağırel ve Timur Soykan'ın savcı ile muhatap olmadan direk mahkemeye çıkması yönündeki durumunun hukuk yönünden hiçbir açıklaması olmadığını söyleyen Öztürk, "Hukuken bunun bir açıklaması yok ama İlk aklıma gelen şu oldu. Savcı olarak idareten başsavcıya bağlısınız. Hakimler ve savcıların kendilerine bir güvenceleri var, dokunulmazlıkları var ama sonuçta idare olarak, Başsavcıya bağlısınız. Hatta çok iyi biliriz ki bir takım tahliye ve beraat kararı veren hakimler, savcılar, özellikle hakimler birdenbire ağır ceza mahkemelerinden ya da asli ceza mahkemelerine tüketici mahkemelerine bir günde tayin ediliyorlar. Bunları yaşamış bir toplum olarak şunu şöyle söyleyebiliriz. Başsavcı size diyor ki savcı olarak bu dosyayı sana veriyorum ve böyle yapılacak bu dosya diye de öneride bulunuyor. O öneri aslında bir nevi talimat ya da bir nevi emir. Şimdi siz savcı olarak bu işin dosyasına baktığınız zaman eğer bundan bir şey çıkmayacağını biliyorsanız ama öbür taraftan da size edilen ricanın ya da verilen emirin gereğini yapmak zorunda hissediyor iseniz böyle yapmak zorundasınız. Tam da böyle yapmak zorundasınız. İfadeyi polise aldırırsınız. Benim bununla ilgili söyleyecek bir şeyim yok. Bana verilen görev bu. Ben bu ifadeyle yani o çünkü ifadeyi artık sistem değiştiği için emniyette ifade alınırken savcı emniyette olmasa dahi, emniyete gitmemiş olsa dahi okuyabiliyor. O ifadelere bakıp, benim dediğim gibi oldu ama sonuçta bunu yapmak zorundayım deyip hiç orada iki gazeteciyi görmeden onların ifadesine dayanarak hadi ben bunları tutuklamaya sevk ettim toplumdan çıktı aslında gerçek o top savcından çıktı. Ve suç ceza hakiminin üstüne yıkıldı şimdi her şey. Bence suç ceza hakimi de yurt dışı yasağı ve haftada 3 gün imza vermeyebilirdi ki sonradan kendilerinin serbest kaldıktan sonra anlattıklarından yaptıkları programda gösterdikleri belgelerden edindiğimiz bilgiye göre evet bir suç ceza hakimi böyle bir karar almayabilirdi. Yurt dışına çıkış yasağı koymayabilirdi. Haftada üç gün imza koymayabilirdi. Ama bence o da önüme kadar gelmiş hadi elleri boş çevirmeyelim gibi böyle bir mantıkla böyle bir karar almış ama ben işte bu kararların sanki bir şeylerin zemini hazırlanıyor gibi bir taraftan bazı şeyler için zemin hazırlanıyor. Bazı tutuklamalar, bazı önümüzdeki günlerde yapılacak yargılamaların hep böyle bir önü açılıyor gibi geliyor bir yerde hani alıştırılıyor toplum gibi geliyor. Çünkü baksanıza yani iddia eden yani şikayet eden kişi iki gazeteciyi gözaltına o şikayet üzerine aldıktan sonra ben çok şaşırmadım ama mutlaka toplum a ne oluyor demiştir. Dilan Polat da eşi bile gitmiş hemen o gün şikayetçi olmuş. Bunlar bizi de tehdit etmişlerdi diye. Yani bir yol açılıyor. Bir yol açılmaya çalışılıyor. Bir takım nasıl söyleyeyim üstlerine suç isnat edilmiş kişiler hani eskiden itirafçı olmak vardı ya bu kötü bir itirafçılık. Sadece kendilerini, kendi suçlarını ya da kendi haklarındaki iddiaları çürütebilmek için başkalarını göz göre göre yalan söyleyerek yakmak diye düşünüyorum. O yüzden bu açılan yolun Yargıtay'daki o değişiklik de düşünülerek kafamıza böyle bir senaryo yazmamız gayet normal" diye konuştu.CHP'nin Samsun mitingiCHP'nin Samsun mitingine ilişkin konuşan Serdar Öztürk, "Samsun için fena bir sayı değildi ama eğer bir eleştirel gözle bakmak gerekiyorsa bu haftada bir gün, özellikle hafta sonu bir ilde, hafta içi de sanırım çarşamba günü, İstanbul'un bir ilçesinde miting mantığının ben nasıl bir muhalefet çalışması olduğunu çok düşünemedim yani. Birisi çıkıyor konuşuyor sürekli zaten. O çıkıp konuşan da CHP'nin genel başkanı Özgür Özel oldu. Zaten Özgür Özel partisinin hafta sonundaki geçtiğimiz hafta sonundaki kurultayında Koltuğunu da sağlamlaştırdı. Parti meclisinde istediği gibi ve de ciddi bir oyla kazandı. Şimdi bu Cuma günü, geçtiğimiz Cuma günü, kendi MYK'sını da aynen eskisi kopyala yapıştır, çok böyle bir iki tane o da belki bir ikisi mecburiyetten değişikliğin dışında değiştirmedi. Şimdi bu durumda ne olacak yani? Samsun'da konuşsanız ne olacak? Haftaya İstanbul'un bir ilçesinde konuşsanız ne olacak? Bu muhalefet tarzının doğru olup olmadığı belki tartışılabilir" dedi.Nesin de söz konusu durumu "Bu biraz sokağa frenlemek. Onun bir parçası olabilir mi?" diye araya girerken Öztürk de "Yani işte öyle bir tehlikesi var. Biraz hani bu eskilerin deyimiyle toplumun gazını almak noktasında... İşte bir takım üniversiteli gençler tutuklandı. Çok sayıda insan gözaltına alındı. Çok sayıda insan tutuklandı. Ama sonuçta görüyoruz ki peyder pey. Hukukun işlediği zaman hepsi serbest kalıyor. Şimdi sırf gençler gözaltına alınmasın, kötü muamele görmesin, tutuklanmasın diye böyle bir yeni bir muhalefet Aslında yeni bir muhalefet şekli değil bu bu daha önce Cumhuriyet Halk Partisi'nin yaptığı bir şey. Aynı yöntemi yeniden kullanmaya başlayıp tırnak içinde söylüyorum toplumun gazını alıp sokağa çıkmayı engellemeye yönelikse o zaman bu kısa sürede Cumhuriyet Halk Partisi'nin de tepki oluşmasına neden olabilir" şeklinde konuştu."Toplum bir sırtına dönerse Cumhuriyet Halk Partisi'ne çok kötü olur"
İktidarın organlarının aldığı karar sonucu bir tepkinin ortaya çıktığına dikkat çeken Serdar Öztürk, "Toplumu harekete geçirebilecek bir eylem olması. Onu da iktidar yapıyor. Yani bir karar alıyor ya da iktidarın başka organları diyelim. İşte adalet olabilir bu. İçişleri Bakanlığı olabilir. Onun yaptığı bir şey sonucunda ortaya bir tepki çıkıyor. Ve gençler o yüzden sokağa çıkıyor. Gençler şöyle demiyorlar. Hadi bugün canımız sıkıldı boykot yapalım demiyorlar. Gençler bir takım talepleri için ve o taleplerin iktidar tarafından sürekli kısıtlandığını gördükleri için ona karşı bir eylem yapıyorlar. Onun için durup durduk yere böyle bir eyleme kalkışacaklarını çok sanmıyorum. Gençlerin de kalkışacağını sanıyorum ama tabi burası Türkiye yarın sabah yeni bir operasyonla uyanır mıyız? Ya da başka şeylerle uyanır mıyız? Onu bilemiyorum. Ama böyle bir tepki sonucu eğer
gençler yeniden protesto eylemlerine başlarsa Cumhuriyet Halk Partisi bunun önünde duramaz. Onları kontrol de edemez. Çünkü kontrol ettiğini düşündüğü gençler kendi yani yumuşatmak için işte Saraçhane Meydanı'nda toplanalım dedi toplandı ama Saraçhane Meydanı'ndan sonra gençleri koruyamadı. Gençler yine polisin şiddetiyle, gözaltılarla, tutuklamalarla, cezaeviyle karşılaştılar. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi'nin böyle bir gençlik hareketinin önüne geçip onu bu saatten sonra durdurabileceğini sanmıyorum. Durdurmak ister mi? İstemezse iyi olur diye düşünüyorum. Çünkü eğer böyle haftada iki gün miting yaparak bir muhalefet yapmayı devam ettirmeyi düşünüyor ise yine bu gençlere bu toplumun ihtiyacı var. Yani toplum bir sırtına dönerse Cumhuriyet Halk Partisi'ne çok kötü olur bence" dedi.
İktidarın organlarının aldığı karar sonucu bir tepkinin ortaya çıktığına dikkat çeken Serdar Öztürk, "Toplumu harekete geçirebilecek bir eylem olması. Onu da iktidar yapıyor. Yani bir karar alıyor ya da iktidarın başka organları diyelim. İşte adalet olabilir bu. İçişleri Bakanlığı olabilir. Onun yaptığı bir şey sonucunda ortaya bir tepki çıkıyor. Ve gençler o yüzden sokağa çıkıyor. Gençler şöyle demiyorlar. Hadi bugün canımız sıkıldı boykot yapalım demiyorlar. Gençler bir takım talepleri için ve o taleplerin iktidar tarafından sürekli kısıtlandığını gördükleri için ona karşı bir eylem yapıyorlar. Onun için durup durduk yere böyle bir eyleme kalkışacaklarını çok sanmıyorum. Gençlerin de kalkışacağını sanıyorum ama tabi burası Türkiye yarın sabah yeni bir operasyonla uyanır mıyız? Ya da başka şeylerle uyanır mıyız? Onu bilemiyorum. Ama böyle bir tepki sonucu eğer
gençler yeniden protesto eylemlerine başlarsa Cumhuriyet Halk Partisi bunun önünde duramaz. Onları kontrol de edemez. Çünkü kontrol ettiğini düşündüğü gençler kendi yani yumuşatmak için işte Saraçhane Meydanı'nda toplanalım dedi toplandı ama Saraçhane Meydanı'ndan sonra gençleri koruyamadı. Gençler yine polisin şiddetiyle, gözaltılarla, tutuklamalarla, cezaeviyle karşılaştılar. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi'nin böyle bir gençlik hareketinin önüne geçip onu bu saatten sonra durdurabileceğini sanmıyorum. Durdurmak ister mi? İstemezse iyi olur diye düşünüyorum. Çünkü eğer böyle haftada iki gün miting yaparak bir muhalefet yapmayı devam ettirmeyi düşünüyor ise yine bu gençlere bu toplumun ihtiyacı var. Yani toplum bir sırtına dönerse Cumhuriyet Halk Partisi'ne çok kötü olur bence" dedi.