Barış ve demokrasi komisyonuna ilişkin konuşan Ahmet Nesin, “Barış ve demokrasi üzerine bir komisyon kurduklarından barış ve komisyon ne demek demokrasi ne demek biraz sol demek değil mi? Şimdi burada bir tek iyi parti tutarlı kaldı gibi geliyor bana yani barış istemiyoruz. Demokrasi bir dakika uzak tutun onun için biz o komisyonda yokuz dediler. Şimdi de meclis başkanı ne diyor? Ya biz bunlar için kurmadık komisyonu diyor. Yani barış ve demokrasi için kurmadık diyor. Silahları yok edin ondan sonra yumruk yumruğa kavga ederiz herhalde boks bunlar tabi Muhammed Ali.” Dedi.
Mehmet Uçum’un Pazar yazılarına dikkat çeken Serdar Öztürk, “Pazar sabahı bir kontrol edeyim dedim. Evet bugün pazar yazısı yok yazınca ey dedim sevindim. Böyle bu pazar dedim hiç olmazsa normal geçecek falan. Ama altını okudum diyor ki Habertürk'te diyor bir program yaptık. 3 gün mü 4 gün mü peş peşe yayınlanacak diyor. Görüşlerimi orada açıkladığım için burada şimdi pazar yazısını yazmadım diyor. Dedim ki eyvah. Hani yazıyı hiç olmazsa şöyle atlaya atlaya okuyorduk. Şimdi işkencenin büyüğü geliyor. Demek ki Habertürk'te En az 40 dakikadır ya da 1 saattir 3 bölüm artık. Mehmet Uçum'un izleyeceği zaman. Aslında bu süreç biraz önce sizin özetlemeye çalıştığınız süreç turnusol kağıdı gibi Türkiye'de. Ne olduğunu nerede durduğunu ya da kimin tarafından baktığını göstermesi açısından bence bir turnusol kağıdı görevi görüyor. Özgürlük ve demokrasi böyle bir şey. Biraz demokrat olduğunuz zaman hemen cepheler değişiyor, ayrışmaya başlıyor. İyi olur. Bakalım bu Mehmet Uçum işkencesi televizyonda nasıl olacak? Bu akşam mı yayınlanacak? Ne zaman başlıyor onu da bilmiyorum. İşi gücü bırakıp elimizde not kağıdı. İzleyeceğiz mecburen artık” şeklinde konuştu.
Yenişafak Gazetesi’nin “Getirin adam gibi bir adam; kurtulun tek adamdan!’” başlıklı köşesine değinen Ahmet Nesin, “Şimdi iki tane... Olay var, yazı var. Şimdi biliyorsun sabahla yeni Şafak gazetesi... Bilal Erdoğan, Berat Albayrak ve Selçuk Bayraktar üzerinden bir geleceğin AKP lideri üzerinden gidiyorlar. Fakat yeni şeyde Akit gazetesinde ilginç bir yazı okudun mu bilmiyorum. Başlık çok önemli. Gerçekten önemli. Yüksel Tokur'un yazdığı. Dün ben canlı yayında ama senin düşüncelerini merak ediyorum. Başlık şu getirin adam gibi bir adam kurtulun tek adamdan. Akitte yazan birisi Cumhurbaşkanımız demiyor, Sayın Cumhurbaşkanımız demiyor, Recep Tayyip Erdoğan demiyor, RTE diyor yazısında. Bana garip geldi sana garip gelmedi mi? Ben demiyorum mesela ben hiçbir yazımda ya da konuşmamda RTE demiyorum” ifadelerine yer verdi.
Öztürk ise, “O biraz korkudan kaynaklanıyor. Yani yazı aslında eskilerin deyimiyle biraz mecazi anlamlar yüklü bir yazı. Ben son cümlenizi onun için söyleyeceğini söylemiş dedim. Aslında bana göre bütün yazının ki daha önce sanırım siz programda kullandınız bu yazıyı. Ben oradan haberdar okumuştum okurken de dikkatimi orası çekmişti zaten bütün bir yazı o kelimeler aslında son cümle için orada RTE diye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı direkt hedef almamak yerine kimisi anlar kimisi anlamaz işte mecazen söylemiştim diyebilmek için ileride böyle yapıyor. Bana göre böyle bir taktik yapıyor ama son cümlede söylüyor. Yerine bir fidan yetişir derken bir adını söylememiş aslında” dedi.
Ahmet Nesin ise “Ama o fidanı söylerken şöyle bir girişle söylüyor hem o koca çınar yıkılıp gitse bile, bir dakika yıkılıp gitse ne demek ya? Darbe mi yapacaksınız siz? Akit darbesi mi geliyor şimdi?” şeklinde konuştu.
Serdar Öztürk de; “Yok ben onu sizde geçmiş programlarda söylemiştiniz bazen konu olur Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlık sorununa biraz vurgu yapıyor gibi geliyor bana. İşte dediğim gibi mecaz kullanınca böyle herkes başka türlü anlayabiliyor. Benim oradan anladığım yıkılıp giderse dediği hani bir ağaç yıkılıp giderse ağaç ölmüş olur. Orada sanki Erdoğan'ın sağlık sorunları nedeniyle eğer çekilmezse görevinden torunlarına vakit ayırmazsa ailesine vakit ayırmak için görevinden çekilmezse sanki sonuçta her fani gibi tırnak içinde söylüyorum ölecek dedikleri için yani onun sağlık sorunları nedeniyle başına bir felaket gelirse yani bir ölüm olayı yaşanırsa muhtemelen onu anlatmaya çalışmış ama dediğim gibi asıl söylemek istediği sondaki o yerine bir fidan gelir demesi
Mecaza artık tavan yaptırmış” ifadelerine yer verdi.
Hakan Fidan’ın görevine değinen Ahmet Nesin, “Şimdi ama benim burada da kafam karışıyor. Çünkü Erdoğan yerine bir fidan yetiştirecek olmuş olsa yetiştiriyor olmuş olsa bu başkası olur çünkü kendisinin getirdiği bir adam değil. Ben iyice her taraftan İşkillenmeye başladım. Neden öyle söylüyorum? Çünkü Hakan Fidan, Abdullah Gül’le, Ahmet Davutoğlu'nun getirdiği bir eleman. Eğer yetiştiriyor olmuş olsaydı. Fidan'ın milletvekili adaylığında Davutoğlu'nun yaptığı olayda geri döndü. Şarkısını söylemezdi Sezen Aksu'nun. Sen buraya gelemezsin, meclise gelemezsin demezdi. Gel benim yanımda yetiş Ahmet'i zaten kovacağım yerine seni hazırlayacağım. Derdi öyle demedi sen git MİT’in başına oradan Suriye'ye 4 adam gönder 8 bomba attır ben bu Esad'ı devireyim dedi” şeklinde konuştu.
Öztürk ise “Tamam. O zaman onun için lazım derdi ona. Yani Erdoğan işini milletvekili olarak göremezdi. Bir bürokrat olarak üstelik de hani Türkiye'de bürokrasinin en önemli isimlerinden biri olarak devam etmesini daha önemli gördük. Bence o aslında Fidan’dan ziyade Abdullah Gül ile Ahmet Davutoğlu'na Erdoğan'ın bir çalımıydı. Daha doğrusu Abdullah Gül ve Davutoğlu'nun Erdoğan'a karşı başlattıkları hareketi engellemek içindi ve başarılı oldu Erdoğan” diye cevap verdi.
Ahmet Nesin’in, “Ama başarılı olsa Hakan Fidan niye bakan oldu?” sorusuna Öztürk, “Bakan yapmak zorundaydı çünkü artık Türkiye'nin de dünyanın da gündemi değiştikçe Erdoğan'ın etrafındaki insan sayısı ciddi bir biçimde azalıyordu ve Erdoğan'ın hatırlarsınız o dönemde dış desteğe çok ihtiyacı vardı. Çünkü Hakan Fidan'ın ne dersek diyelim hem yürüttüğü bürokratik görev nedeniyle hem de Dışişleri Bakanı sıfatı nedeniyle İlişkileri iyi öyle görünüyor. Yani yurt dışında daha geçen hafta konuştuk. Erdoğan artık çok da öyle ilgilendikleri yok. Erdoğan'ı bir şeyin içine kattıkları yok. Özellikle Avrupa ve Amerika'dan gelen açıklamalar bunu gösteriyor. O yüzden Hakan Fidan'a şu anda Dışişleri Bakanı olarak ihtiyacı var. Çünkü öbür tarafta da güvendiği bir isim var yani. Erdoğan, Hakan Fidan'ı bakan yaparken istihbarat teşkilatının başına da bir dönem önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü olan
İbrahim Kalın'ı atadı. O yüzden İbrahim Kalın sanki Erdoğan'ın Hakan Fidan'a karşı geliştirdiği bir başka bürokrat siyasetçi. Yani birisi önce bürokraside önemli yerlere gelip sonra siyasete geçti. Erdoğan'ın yanında bir diğeri ise önce Erdoğan'ın yanında siyaset biraz eğitimi aldı şimdi bürokrasiye geçti. Bence iki isim de Erdoğan için çok böyle vazgeçilebilecek isim değil ama onları da dengede tutmaya çalışıyor. İbrahim Kalın da şu anda işte bu biraz önce program girişinde söylediğiniz o
tırnak içinde çözüm süreciyle ilgili epey mesafe katetti kendince. Hatta komisyona sanırım ilk onlar
geldiler. Komisyonda birtakım açıklamalarda bulundular ve gizli toplantı ikinci günü evet 10 yıl boyunca açıklanmayacak o tutanaklar o yüzden bence İbrahim Kalın'la dengeliyor şu anda
Hakan Fidan'ı. Fidan’ı da parti içinde bir güç olmasa bile kendisinden sonra AKP içinde ortaya atılacak önemli bir isim olduğunu farkında Erdoğan” dedi.
Ahmet Nesin, “Peki Erdoğan'ı koruyacak mı? Erdoğan'ın seçilmediği bir dönemde Erdoğan'ı koruyacak adam mıdır Hakan Fidan? Koruyamayacağı için... İki damat biri olan babacığını düşünmüyor mu zaten Erdoğan?” sorusuna Öztürk, “Evet şu andaki koşullar pek korumaya elverişli değil. Yani Hakan Filan öyle bir seçenek önüne sunulduğunda yani ya muktedir olacaksın Türkiye'de.
Böylelikle Erdoğan devrini kapatacaksın. Ya da Erdoğan'ın maşası olmaya bir nevi hala onun bir bakanı olmaya devam edeceksin seçeneğe önüne sunulduğunda. Valla dünyadaki konjonktür Türkiye'nin konjonktür ne olur bilemiyorum. Çünkü çok çabuk değişiyor. Her gün değişiyor, her hafta değişiyor. Yani sanki Erdoğan'ın daha önce söylemiştim birden fazla planı var da bu planların içinde Hakan filan A şıkkı ama damatlardan biri B şıkkı. Bir diğeri belki C şıkkı. Oğlu D şıkkı. Belki daha önce sizle de konuşmuştuk parlamenter sisteme hadi geri dönelim yarı başkanlığa çevirelim bu işi demek bir başka şıkkı. Yani Erdoğan'ın önünde birkaç tane alternatif var. Bence Erdoğan şu anda seçimin ne zaman ve nasıl kazanabilirimin hesabını yapıyor. Yani kazanabileceği ortamı yaratmaya çalışıyor. Dış koşullar pek buna el vermiyor. Hadi içeride insanları birtakım iyileştirmelerle ikna etmeniz mümkün ama dış koşullar pek el vermiyor gibi. Bence Erdoğan'ın da planları yenileniyor. Günün koşullarına göre ya da şu anda dünyanın içinde bulunduğu koşullara göre yenileniyor. Belki geliriz oraya ama ben cümle olarak söyleyeyim. Amerika'nın Ankara Büyükelçisi'nin son yaptığı açıklamalar bence Erdoğan'ın planlarını yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılıyor zaten” diye konuştu.
Ahmet Nesin, “Şimdi ABCD şıkkı 4 şık var. Çok ciddi bir şekilde Erdoğan severdir Nasuhi. Evet.
TBMM'de Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu sonrası kıymetli siyasetçi Bülent Arınç'la sohbet ettik. Türkiye'nin yakın tarihinde önemli sorumluluklar üstlenmiş tecrübe sahibi isimlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız var” diye konuştu.
Öztürk ise bu tür açıklamaları tersinden okuduğuna dikkat çekerek şöyle devam etti:
“Ben genelde bu tür açıklamaları tersinden okurum. Yani neden tersinden okurum?
Şimdi sizin de belirttiğiniz ve tespit ettiğiniz gibi ismini söylediğiniz kişi Erdoğan sever bir kişi.
Yani bugüne kadar Erdoğan'a asla ihanet etmemiş. Onun yanından ayrılmamış bir kişi. Bunu da ispat etmiş. Şimdi eğer bu kişi gidip Erdoğan'ın olası siyasi rakiplerinden, bunu tırnak içinde söylüyorum olasıyı. Çünkü ben Bülent Arınç'ın olası bir siyasi rakip olacağını Erdoğan'a karşı düşünmüyorum. Ama Erdoğan'ın kafasında olası bir siyasi rakip ya da siyasi rakiplerinin içindeki lider pozisyonlarında bulunanlardan birini yanına kendisinin çok güvenebileceği birini gönderiyorsa tam da bu cümleleri kurar. Bir taraftan onu överken hani buna ne diyorlar? Perde arkası diplomasisi mi diyorlar? Yani
aslında bize gösterdikleri yani sosyal medyada paylaştıkları o fotoğraf, o gülümseme ya da altına yazılan o birkaç cümle olayı örtmez etmek için perde arkasında ise bence ya Erdoğan'dan mesaj getirdi. Ya Erdoğan bir ağzını ara bakalım. Ne düşünüyorlar? Ne yapmayı planlıyorlar? Öğrenebilir misin acaba diye bir görev verildi diye düşünüyorum. Yani bize gösterdikleriyle gerçekte olan aynı şey değil bana göre.”
Üçüncü yolu da anlatan Ahmet Nesin, “Üçüncü yol şu olabilir mi? Çünkü Nasuhi bir sürü konuşan televizyonda saçmalayan insana göre akıllı bir heriftir. Yani ben öyle düşünüyorum. Nasuhi, Erdoğan'ı bak seni çok seviyorum. giderken bu partiyi Bilal'e ya da Berat'a ya da Selçuk'a gibilerine bırakırsan kötü olur. Sen gene de Arınç’ı bir düşün demiş olabilir mi?” diye sordu.
Serdar Öztürk ise şöyle yanıt verdi:
“Yani yine sizin söylediğinizden yola çıkarak buna hayır demek istiyorum. Nedeni şu, bu kadar Erdoğan'cı birinin ben çıkayım da Erdoğan'a buradan ince bir mesaj vereyim falan deme şansı yok. Açık söylüyorum sarayın koridorlarında döverler onu. Erdoğan'a bırakmazlar yani. Erdoğan dövmese bile birileri döverler onu. O kadar kolay değil. Yani kendi başlarına hareket edebilecek kabiliyette insanlar değil bunlar. Tamam zeki diyelim ki o dönemi iyi okuyor, iyi laf yapıyor. Kültür seviyesi yüksek tamam. Bunların hepsine katılırım. Entelektüel tamam. Ama Erdoğan'ın sözünün dışına çıkabilecek insanlar değil bunlar. Kimi siyasetçiler de öyle. Mesela siz demin söylediniz işte Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'nın komisyonla ilgili cümleleri. O cümleleri Erdoğan'dan izin almadan kuramazsın. Yani Numan Kurtulmuş’a kurdurmazlar o cümleleri. Tamam millet meclisinin başkanı olabilirsiniz ama Erdoğan'ın meclisinin başkanısınız siz. O meclis Erdoğan'ın meclisi. Muhalefet orada sadece olsun Demokrasi denen şey içi biraz dolsun diye orada.
Daha önce yine sizin programınızda konuştuk. Sandığı getirdiniz diye demokrasi tamamlanmış olmuyor. Siz o sandığa atılan mühürsüz oyları geçerli saydığınız anda o sandığın da bir önemi kalmıyor. Onun için ben Erdoğan'a yakın böyle isimlerin, hele de Erdoğan tarafından tescillenmiş bu isimlerin böyle kendi başlarına, kendi adlarına ya da bulundukları sıfat üzerinden Erdoğan'a rağmen cümle kurabileceklerini düşünmüyorum.
Ahmet Nesin, “Ben hala bir işkilli bir durumdayım. Çünkü Erdoğan'ın bu son atamalarda balyoz davası sanıklarını çok önemli noktalara getirmesi, işte senin demin anlattığın Ankara Büyükelçisi ve Suriye sorumlusunun PYD, PKK'dan ayrılmıştır ve PYD bizim İttifakım işte ittifak yapıyoruz orada bir müttefikimiz dedi evet. Ondan sonra Türkiye'de yaşanan Barış Komisyonu ne yaşanıyorsa artık bir şey yaşanmıyormuş gibi gözüküyor. Bir ay sonra yapılan bir Abdullah Öcalan görüşmesi ve Abdullah Öcalan'ın üç tane madde sayması ve bunları yapın artık demesi. Yani barış meselesi tam da Erdoğan'ın istediği gibi esasında otuz tüfeğin yakılmasına tıkandı kaldı. Türkiye politikasının aynısını Suriye'de uygulamak isteyen bir saçma sapan dış işleri var. Başaramayacaklar. El Şara hükümettir diyorlar ama en düşük silahlı kuvvetler olsun, devlet bürokrasisi olsun en düşük seviyedeki grup El Şara ve Erdoğan'ın günde 150 anket yaptırsa birinci çıkacağı anket sayısının az olduğu bir dönemde savaşa mı gidiyoruz darbe mi geliyor? Kürtlük Barış mı istiyorsunuz? Biz ne kadar dersek o kadar. Alevilik mi? Biz ne kadar dersek o kadar. Sosyalistlik biz ne kadar dersek o kadar. 12 Eylül sonrası Sosyalist Hareket de biraz buna uygun gibi zaten. Onlar ne kadar? Onları çok üzmeyecek şekilde ara sıra sosyalizm, ara sıra emekçi, işçi sınıfı diyen bir sosyalist hareket var. Hayır Çerkezoğlu da diyor ya işte Taksim'deki 1 Mayıs'ı Kadıköy'de onurumuzdan kutlayacağız diye. Geldiğimiz nokta Türkiye'de bu o yüzden nasıl bir noktaya doğru gidiyoruz anlamak gerçekten mümkün değil ben Erdoğan'ın savaş ve darbe her şey o kadar üst üste geldi ki şimdi Genelkurmay Başkanı'nın Eski Genelkurmay Başkanının Fethullah Gülen mektuplaşmaları diye bir tartışma çıktı şimdi hadi bakalım” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde maket taşınması tartışmalarını da hatırlatan Serdar Öztürk sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sadece o değil. Bu hafta içinde şimdi darbe dediğiniz zaman bu ülkede darbe denilince akla tek ordu gelir. Başka bir örneği yok. Birçok yerde aslında darbeyi ordu yapar. Bizim ordu gemi taşıyor. Maket taşıyor maket taşıyan ordu. Darbe yapacak ordu maket taşıyorsa darbe olmaz. Yani Erdoğan isterse o başka bir şey. Ama onun dışında Türkiye'de bir hareket yok ki. Mesela geçtiğimiz hafta çok önemli bir şey oldu Türkiye'de. Kaç milyon memuru ilgilendiren bir toplu sözleşme imzalandı. Tık var mı? Hakem heyeti şöyle dedi bir puanda gönlünden koptu fazladan verdi bir puan ve bitti. Konu kapandı. Ne oldu? Memurlar sokağa falan çıktı. Benim mi haberim olmadı? Ya da işi yavaşlattılar. Ya da ne bileyim mitingler yaptılar. Bağırdılar, çağırdılar, iş bıraktılar. Aynı şekilde çok kısa süre önce ondan kamudaki işçiler için yapılan toplu görüşmelerde de aynı şey olmadı mı?
Yani hani bir ülkede bir şey olacaksa iktidarın karşısına birileri çıkacaksa bunlar ordu değilse onu kenara bıraktık maket taşıdığı için. Onunla ilgilenmiyoruz artık. Emekçiler de bu durumdaysa
İktidara karşı kim direnecek? Ana muhalefet partisi direnecek. Ana muhalefet partisi ne yapıyor? O da Cumhurbaşkanı adayım diye açıkladığı Ekrem İmamoğlu'nu hapisten çıkarabilmek için haftada iki gün miting yapıyor. Gaz alıyor. Bitiyor. Ne olacak? Erdoğan'ın dediğinin dışında ne olacak yani o zaman? Toplum bu kadar kötü durumdayken ne olacak? Şimdi belki izleyicilerin bir bölümü bilmiyordur diye söylüyorum. Ben İzmir'de değilim şu anda Karadeniz'deyim. Fındıkla ilgili böyle bir sohbet ettim vatandaşlarla 200 lira nasıl azlığı çokluğu anlamında bir şey söylememekle beraber sorunun işte o yıllardır giderilemeyen o bir böcek hastalık fındığı zarar veren, ciddi zarar veren bir böcekten söz ediliyor. Yani sorun şu, anlamak yani, vatandaşın durumunu anlatmak için söylüyorum. Mesela fındıkta en kaliteli fındık 52 randıman diye geçer. 52 randımansa bir fındık işte o açıklanan fiyattan verilir. Ben arkadaşıma sordum ki yıllardır ciddi fındık üretiyorlar. Geçen sene size fındık ne kadar geldi dedim. 38 randuman dedi. Bunu şöyle anlatayım bilmeyenlere 52 randıman açıklanan fiyatı alıyor randıman düştükçe fiyat da düşüyor yani 200 liraya 52 randıman fındığı satacaksanız düştükçe fındığınız 80 liraya kadar düşüyor. E ne yaptınız dedin geçen sene? Fındığı topladık. İşçilerin parasını ödedik. İşte patozdur odur budur birtakım o işlerin parasını ödedik dedi sonra fındığı sattık ne oldu dedim üstüne 80 bin lira verdik dedi. 80 bin lira üstüne para vermişti. Bu sadece fındık üreticisi için değil. Soğan üreticisi, patates üreticisi, çay üreticisi Türkiye'de tarımla ilgilenen.
Onun yanında hayvancılık ne hale geldiği belli. Var mı sesi çıkan? Getirip sütünü işte bilmem şehrin meydanına dökenini patatesini, soğanını, çuvallarını, domateslerini kasalardan dökenini falan görmemiz dışında bireysel odak yani özellikle bireysel tepkilerin dışında. Bir örgütlü tepki görüyor muyuz? Görmüyoruz. O zaman Erdoğan'ın halinden herkes yani Erdoğan'ın düzeninden herkes memnun ki ses çıkmıyor
Yorumlar
Kalan Karakter: