Programda özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset yapma tarzı masaya yatırıldı. Nesin, Ruşen Çakır’ın bir programındaki yorumundan yola çıkarak Erdoğan’ın siyaset yapma biçimini sorgularken, Öztürk ise Erdoğan’ın kendine özgü bir siyaset anlayışı geliştirdiğini savundu.“Erdoğan’ın Siyaset Yaptığına Tanık Olabilecek miyiz?”
Ahmet Nesin, konuşmasında Ruşen Çakır’ın bir programda Erdoğan’ın siyaset yapma tarzına dair yaptığı yoruma atıfta bulundu. Nesin, yıllardır Erdoğan’ın gerçek anlamda siyaset yapmadığını savunduğunu belirtti ve Çakır’ın bu görüşü destekler nitelikte konuştuğunu ifade etti. Nesin’in açıklaması şöyle:“Bugün yıllardır söylediğim bir şeyi Ruşen Çakır programında söylemiş. Çok güzel geldi bana. Erdoğan’ın siyaset yaptığına tanık olabilecek miyiz? Bu benim yıllardır söylediğim bir şey. Erdoğan’ın siyaset yaptığı falan yok. Yaparmış gibi gözüküyor. Tabi Ruşen Çakır bunu bu dönem için mi söyledi yoksa devamlı olarak mı söyledi bilmiyorum ama ne diyorsun Erdoğan siyaset yapıyor mu?”“Erdoğan’ın Siyaseti, Dünyada Pek Benzeri Olmayan Bir Anlayış”
Serdar Öztürk ise Erdoğan’ın siyaset tarzını, dünyada eşine az rastlanır bir yaklaşım olarak nitelendirdi. Öztürk, Erdoğan’ın iktidara geldiği ilk günden itibaren aynı taktikleri kullandığını ve özellikle 15 Temmuz sonrası siyaset üretme hevesini yitirdiğini öne sürdü. Öztürk, Erdoğan’ın anket sonuçlarına ve çevresinden gelen fikirlere dayalı bir çizgi izlediğini belirtti. Öztürk’ün yorumları şu şekilde:“Erdoğan’ın yaptığı siyaset aslında dünyada belki pek benzeri olmayan bir siyaset anlayışı. Erdoğan iktidara geldiği dönemde aynıydı. İktidarda kaldığı dönem de aynı. Hep aynı siyasi taktiği uyguluyor. Siyaset üretmiyor. Ama başarılı bir özellikle de bu 15 Temmuz’da garip bir şekilde öldürülen Olçok onun önemli bir metin yazarıydı ya da bu işleri, siyaset işlerini organize eden kişiydi. Ondan sonra Erdoğan’ı zaten pek siyaset yapmaya hevesi de kalmadı gibi görünüyor. Kendi kendine böyle bulduğu yöntemlerle daha çok işte bu Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra oluşturduğu kurullardan kendisine iletilen bir takım fikirlerle ve Erdoğan’ın en çok sevdiği şey olan anket sonuçlarına göre Kendisine bir çizgi oluşturmaya çalışıyor ama yani ilk günden bu yana pek siyaset yaptığı söylenemez.”“Erol Olçok’un Öldürülmesi Önemli Bir Nokta, Günün Birinde Gerçek Ortaya Çıkacak”
Ahmet Nesin, Erol Olçok’un 15 Temmuz darbe girişimi sırasında öldürülmesinin ardındaki sır perdesine işaret etti. Nesin, Nihal Olçok’un Erdoğan ile yaptığı görüşmede yaşanan gergin anlara dikkat çekerek, bu olayın mafya usulü bir cinayeti andırdığını ima etti. Olçok’un ölümünün AK Parti ve Erdoğan’ın siyasi gücünde bir dönüm noktası olduğunu savunan Nesin, şunları söyledi:“Evet Erol Olçok olayı çok önemli bir olay. Günün birinde kimin tarafından öldürme emrinin verildiği ortaya çıkacak diye düşünüyorum ben. Çok bariz bir şekilde. Nihal Olçok’un çok ilginç bir açıklaması vardır. 15 Temmuz’dan birkaç gün sonra falan ya da bir iki ay sonra saraya gidiyor işte. Erdoğan kabul ediyor başsağlığı dileyecek. Böyle de bir sistem var yani taziye evine gitmiyor Erdoğan. Sarayda taziye kabul ediyor. Orada diyor ki Nihal Olçok, birbirimizin yüzüne bakamadık, göz göze gelemedik. O bence şu anlama geliyor ki o dönemde yayınları yaparken, darbe yayınları yaparken bunu üstünde çok ciddi durmuştum. Hani mafyanın bir şeyi vardır ya, kendi katiline en büyük çiçeği gönderir, bir de omuzlanır. En önde katılır. Tabutu da en önde taşıyanlardan bir tanesidir. O göz göze bakamama herhalde buradan kaynaklanıyor dedim ki ondan sonra Nihal Olçok çok bir sürü açıklama yaptı ama esas nedenini hiçbir zaman açıklamadı. O açıklayana kadar da ben kafamdaki şüpheyi açıklamayacağım. Çünkü sonuçta ne kadar o dönemde ayrı olsalar bile işin içinde çoluk var, çocuk var yani bir tane kalan çocuk var ki amca da onu anneden kopartmaya çalıştı. Ne kadarını başardı bilemiyorum. O bir ciddi bir noktadır yani önemli bir noktadır Erol Olçok’un öldürülmesi. Dikkat edersen Erol Olçok’tan sonra artık AK Parti ve Erdoğan’ın oy oranı iyice düştü. 7 Haziran’da bir tek başına kaldı, hükümet kuramadı. Ondan sonra iyice düştü. Bahçeli’siz ya da MHP’siz hiçbir şey yapamayan bir parti haline geldi ki Cumhurbaşkanlığında Bahçeli de yetmedi.”“Türkiye’nin Siyasi Tarihi Karanlıkta Kalan Cinayetlerle Dolu”
Serdar Öztürk, Erol Olçok cinayetini Türkiye’nin siyasi tarihindeki diğer aydınlatılmamış olaylarla ilişkilendirdi. Sinan Ateş cinayetiyle benzerlikler kuran Öztürk, bu tür olayların Türk siyasetinde bir “irin” gibi biriktiğini ve aydınlatılması için özel bir çaba gerektiği vurguladı. Öztürk, gelecekte benzer olayların tekrar yaşanabileceği uyarısında bulunarak şunları ifade etti:“Evet yani sadece Olçokların ki baba oğlanlar bir cinayete kurban gitmişlerdi diyelim. Bir dönem televizyon kanallarına epey çıktı, epey konuştu. Sonra kendince bir hukuk mücadelesine girdi. Bir ara siyasete İyi Parti’de. Siyaset yapmaya çalıştı falan. Sonra kesildi. Aslında bir miktar şeye de benziyor. Bu Ülkü Ocakları eski genel başkanının Sinan Ateş’in cinayetine de benziyor. Onu da zaman zaman böyle anımsar izleyenler küllerinden bir ateş çıkıyor. Mahkeme aşamasında onda bunda bir takım olaylar oluyor. Sonra yine sessizliğe. En son benim hafızam yanıtlıyor. 23 Nisan’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin Anıtkabir’e yaptığı yürüyüşte CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in en önde Sinan Ateş’in kızıyla olduğunu anımsıyorum. Yani Türkiye’de böylesine 80’li yılları hatırlıyorum böylesine açıkta kalan, karanlıkta kalan, peşinde pek çok soru işareti oluşturan çok fazla olay yoktu. En azından çok kısa sürede ortaya çıktı bazı şeyler. Türkiye’nin maalesef siyasi tarihinde işte o konuyu. Böyle karanlıkta kalan ne oldu? Garip bir takım ilişki ağlarıyla bir takım bu tür siyasi cinayetler ki bunun içinde Uğur Mumcu’nun cinayeti de sayılabilir. Türkiye’nin belli dönemlerinde böyle karanlık ya da aydınlatılmaması için özel çaba sarf edilen bu tür olaylar var. Maalesef Türk siyasi hayatı belki dünyadakinden çok daha fazla örnek teşkil edecek kadar böyle olay içeriyor. Önümüzdeki dönemde bunların bir bölümü aydınlanır diye umuyorum. En azından işte Olçok baba oğlu Olçoklar da dahil olmak üzere belki Sinan Ateş cinayeti de ki onunla ilgili artık adli olarak yapılabilecek bir şey var kaldı mı bilemiyorum sonuçta mahkemesi bitti ama belki yarın bir yeni delil ortaya çıkmasıyla beraber yeniden görülebilir o dava. Ama Türkiye’de böyle irin, büyük bir irin haline gelmiş bu tür olaylar var. İşte bir dönemin ünlü lafıdır. Tuğlayı duvardan çekme. Birinin bu irinlere bir iğne batırması gerekiyor belki de. Türk siyasi hayatı bunlara çok gördü. Bundan sonra görmez mi diye bir soru geliyor aklıma. Önümüzdeki dönemde yani şaşırtıcı olmasın ama ben benzeri şeylerin olabileceği ya da yaratılabileceği kanaatindeyim. 2028’e kadar bir süresi var Türkiye’nin. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri için uzunca 3 yıl 3 yılda bu tür olaylara denk gelebilir miyiz ya da bu tür olaylar Türkiye’de yeniden birdenbire ortaya çıkabilir mi? Çıkmaz diyemiyorum.”“Erdoğan’ın Erken Seçime Gitmeme Kararında Bilmediğimiz Bir Şey mi Var?”
Ahmet Nesin, Erdoğan’ın 2028’e kadar seçime gitmeme kararını ekonomik ve siyasi açıdan değerlendirdi. Nesin, Erdoğan’ın ekonominin düzelmeyeceğini bildiğini, ancak erken seçimle milletvekili çoğunluğu elde ederek pozisyonunu güçlendirebileceğini belirtti. Buna rağmen erken seçime gitmemesinin ardında başka bir plan veya güvence olup olmadığını sorgulayan Nesin, Kürt meselesi ve medya manipülasyonlarına da değindi. Nesin’in açıklamaları şu şekilde:“Erdoğan’ın seçime gitmeme aklı nereden geliyor sence? Çünkü ne kadar biz inanmasak da ekonomi bilgisi üzerinde Erdoğan bu ekonominin 2028’e kadar düzelmeyeceğini biliyor olması lazım. Erken seçim ona belki Cumhurbaşkanlığı getirmeyecek ama bir yarı başkanlık sistemi üzerinden anlaşarak erken seçime gitseler. Çok ciddi bir milletvekili sayısına Erdoğan ulaşabilir, kendisi de milletvekili seçilip kendi durumunu kurtarabilir. Bir şeye mi güveniyor Erken seçime gitmiyor ve kendi Cumhurbaşkanlığı adaylığını bu şekilde zora sokuyor yoksa gerçekten bildiği bir şey var. Ben bunu mutlaka yapacağım ve bunda başarılı olacağım dediği bizim bilmediğimiz bir şey mi var? Ne olabilir o şey? Savaş mavaş ama öyle savaşla olacak gibi gözükmüyor da Suriye’nin kendi içinde yavaş yavaş barışmasıyla beraber ya da barışa doyan hızla Kürt meselesinde dün çok önemli bir toplantı yapıldı. Ama ben tabii o toplantı sonrasında Habertürk’ü dinlerken bugün örgütün feshedilme haberini bekliyorum çünkü herkes o şekilde heyecanlıydı. Bu kadar yanlış manipüle etmenin ne kazandıracağını da anlamış değilim. Garip bir şey oluyor Türkiye’de yani Halk TV’ye bakıyorsun Kırmızı Bülten’den aranan Abdi diye haber yapıyor. Ne kadar MHP’li, Zafer Partili, avukat, siyasetçi varsa orada demokrasi adına konuşuyor. Birileri bir şeye güveniyorlar yani. Ama neye güveniyorlar?”“Mehmet Şimşek Erdoğan’a Ayak Uydurdu, Ekonomi 2028’e Kadar Düzelmeyecek”
Serdar Öztürk, Erdoğan’ın ekonomi politikalarını ve Mehmet Şimşek’in bu süreçteki rolünü ele aldı. Öztürk, Şimşek’in rasyonel bir ekonomik model sunması beklenirken Erdoğan’ın çizgisine uyum sağladığını savundu. Son dönemde yaşanan ekonomik kayıplara ve piyasalara yapılan müdahalelere dikkat çeken Öztürk, Erdoğan’ın bu kayıplardan rahatsız olmadığını öne sürdü. Öztürk’ün yorumları şöyle:“Sözünü ettiğimiz kişi Erdoğan. Erdoğan deyince bir durmak gerekiyor. İlk söylediğinizde katılıyorum. Erdoğan bence ilk başta Mehmet Şimşek’le o günleri şöyle bir anımsayalım. Mehmet Şimşek’le siyaseti bırakmış olmasına rağmen bir kez AK Parti’nin genel merkezinde görüştüğü kabul edilmemesi görevi kabul etmediği söylendiği orada açıklama yapılmadı. O yapılmayan açıklamalar Erdoğan’ın Mehmet Şimşek’i ikna edemediği söylendi. Sonra ne oldu? Mehmet Şimşek ekonominin başına geldi ama Mehmet Şimşek’ten herkes rasyonel bir ekonomik model beklerken zaman içinde sanki Mehmet Şimşek Erdoğan’a ayak uydurdu. Yani Erdoğan’ı ikna etmek yerine Erdoğan’a ayak uydurur gibi görünüyor. Çünkü o kadar sık siyasi kriz yaşanmaya başladı ki Türkiye’de Mehmet Şimşek’in elinden artık bir şey gelemez hale geldi. Bir de bir takım insanlarla özellikle Merkez Bankası Başkanı anlamında çalışmak zorunda kaldı kendi istemese de. Kendi takımını kuramadı. Ve Mehmet Şimşek şu anda garip bir şekilde dünyayı dolaşıyor. Sıcak para arıyor. O sıcak para aslında Erdoğan’ın seçim yatırımı olarak ya da seçim döneminde Erdoğan’ın elini rahatlatmak için ona oluşturulan bir fon gibi görünüyordu. Ama sizin de dediğiniz gibi her ne kadar iktidar tarafından ya da Mehmet Şimşek ve avanesi tarafından ekonomik göstergeler biraz rakamlarla oynayarak çok iyimser bir şekilde olumlu gösterilse de, 2028’e kadar bu işin pek de öyle istenildiği gibi düzelemeyeceği görünüyor. En Son İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yapılan operasyonda sonunda iki günde Türkiye 40 ila 50 milyar dolar arasında para kaybetti. Piyasaları düzeltebilmek için. Yani bunun bir kısmını yani niye bu rakamlar bu kadar açık dersiniz? Bir kısımlar bilinen rakamlar yani 40 civarındaki bilinen rakamlar belki 50 olabilir bu. Onun dışında işte borsada ani düşüşleri ortadan kaldırabilmek için Varlık Fonu üzerinden bir takım müdahaleler yapıldığı söylendi. Tabii o açık olmadığı için şeffaflık olmadığı için orada. O rakam böyle afaki olarak 60-70’lere kadar yükseldi. Ama hani ortalamasını alalım 50 milyar dolar diyelim. Çünkü az para değil. 50 milyar dolar kaybetmek belki Mehmet Şimşek’i rahatsız etse de ben Erdoğan’ı çok fazla rahatsız ettiğini düşünmüyorum. Hatta Mehmet Şimşek’in ya da Erdoğan’ın biz bu paraları bugünler için biriktiriyorduk demesi aslında olaylara nasıl bakıldığını, baktıklarını gösteriyor. Yani İstanbul’daki yapıların büyük bölümünün elden geçirilmesi, gerekirse sağlamlaştırılması, gerekirse yıkılıp yeniden yapılması. Dün CHP’nin Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın’ın bir röportajında okudum. Toplamda 50 milyar doları bulduğunu, bunu iktidara zamanında söylediklerini ve kabul görmediğini ama işte üç günde 50 milyar doları piyasayı sakinleştirmek için harcadıklarını söylediği için aklımda oradan kaldı yani 50 milyar dolar diye.”“İstanbul’un Deprem ve Trafik Sorununu Çözmek Mümkün Değil”
Ahmet Nesin, İstanbul’un deprem felaketi ve trafik sıkışıklığı gibi iki temel sorununa çözüm bulmanın zorluğuna vurgu yaptı. Nesin, şehir planlamasında uzun vadeli projeksiyonların yapılmamasının, özellikle Avrupa Yakası’ndaki dar sokaklar ve bitişik apartmanlar sorununu çözümsüz hale getirdiğini belirtti. Nesin, bu durumu şu sözlerle ifade etti:“Yani büyük tehlikeden kurtarmak için ilk etaptaki para 17 milyar. Peki şimdi değişik bir soru soracağım. İstanbul’un iki şeyden kurtulma olasılığı var mı? Deprem felaketi, evler sağlam olursa bir şey diyemem ama normal deprem felaketi ve trafiğinin açık olması. Şimdi bunu neden söylüyorum? Hep iddia ettiğim bir şey var. Eğer belediye başkanları ilk kuruluşundan itibaren parti gözetmeksizin Belki de Osmanlı döneminden itibaren. Yüzyıl sonra bu mahallenin bu semtin trafiği nasıl olacak? Yani önce nüfusu nasıl olacak? Ona göre 100 yıl sonra burada kaç apartman olacak, kaç daire olacak, kaç araba olacak o nüfusa göre, kaç öğrenci olacak falan hesaplarını yapmadan şehirleşmeye gittiğin zaman İstanbul’un daha çok Avrupa Yakası’nda daracık sokaklarda karşılıklı bitiş apartmanlar yaparsın. Şimdi o trafiği ne yaparsan yap düzeltmem mümkün olmaz çünkü. Bir sıra apartmanları yıkıp o sokakları caddeler dönüştürmen falan lazım en azından iki, iki buçuk araba geçecek. Ya da parkla beraber işte iki buçuk dediğim kastımı bir hale getirmen lazım. Böyle bir şey mümkün değil.”“Devlet Planlama Teşkilatı İşlevsiz Hale Getirildi, Erdoğan Son Darbeyi Vurdu”
Serdar Öztürk, Nesin’in kentsel planlama eleştirilerine, Türkiye’de bir dönem var olan Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) işlevini yitirmesi üzerinden yanıt verdi. Öztürk, DPT’nin iller ve sektörler için uzun vadeli projeksiyonlar hazırladığını, ancak özellikle Özal dönemiyle birlikte bu kurumun ciddiye alınmadığını ve zamanla işlevsiz hale getirildiğini anlattı. Erdoğan döneminde ise DPT’nin tamamen ortadan kaldırıldığını vurgulayan Öztürk, şu değerlendirmelerde bulundu:“Bu aslında vardı Türkiye’de. Onun adına Devlet Planlama Teşkilatı deniyordu. Devlet Planlama Teşkilatı tek başına Türkiye’nin global araştırmalarını ya da global hikayesini yazarken aynı zamanda illerin de yazıyordu. Aynı Sayıştay gibi onun da yıl içinde hazırladığı çeşitli raporlar vardı iller üzerine, sektörler üzerine. Yani Devlet Planlama Teşkilatı Türkiye’de tarım üzerine de bir projeksiyon yapıyordu. Hayvancılık üzerine de bir projeksiyon yapılıyordu. Devlet Planlama Teşkilatı bir perspektif oluşturuyordu ama kimi iktidarlar, kimi hükümetler hiç uymuyordu buna. Ben çok ciddiye aldıklarını söyleyemem. Özellikle Özal döneminde Devlet Planlama Teşkilatı’nın çok da ciddiye alındığı bir dönem değildi. O yüzden de bir süre sonra Devlet Planlama Teşkilatı’nın içini boşaltmasından sonra Demirel bu SHP-AB iktidarında ya da DP iktidarında bir miktar sanki böyle Devlet Planlama Teşkilatı’nın o planlı beş yıllık halkın o planlarına dayanan bir siyaset izlemeye çalıştılar ama orada da Özal’ın aniden ölümü Demirel’in Çankaya Köşkü’ne çıkıp Cumhurbaşkanı olması ardından yine bir ekonomist olan Tansu Çiller’in, DHP’nin ve dolayısıyla iktidarın, hükümetin başına gelmesi. Bunları söylerken cümleleri kurarken hep aklımdan geçti o eski günlerin fotoğrafları. Aynı şekilde Mesut Yılmaz’ın Özal’dan sonra ANAP’ın başına geçmesi falan. Böyle o süreç iyice Devlet Planlama Teşkilatı’nı zayıflattı, çökertti, işlevsiz hale getirdi. Erdoğan da iktidara geldikten sonra son darbeyi vurdu, Devlet Planlama Teşkilatı’nı ortadan kaldırdı.”
Ahmet Nesin, konuşmasında Ruşen Çakır’ın bir programda Erdoğan’ın siyaset yapma tarzına dair yaptığı yoruma atıfta bulundu. Nesin, yıllardır Erdoğan’ın gerçek anlamda siyaset yapmadığını savunduğunu belirtti ve Çakır’ın bu görüşü destekler nitelikte konuştuğunu ifade etti. Nesin’in açıklaması şöyle:“Bugün yıllardır söylediğim bir şeyi Ruşen Çakır programında söylemiş. Çok güzel geldi bana. Erdoğan’ın siyaset yaptığına tanık olabilecek miyiz? Bu benim yıllardır söylediğim bir şey. Erdoğan’ın siyaset yaptığı falan yok. Yaparmış gibi gözüküyor. Tabi Ruşen Çakır bunu bu dönem için mi söyledi yoksa devamlı olarak mı söyledi bilmiyorum ama ne diyorsun Erdoğan siyaset yapıyor mu?”“Erdoğan’ın Siyaseti, Dünyada Pek Benzeri Olmayan Bir Anlayış”
Serdar Öztürk ise Erdoğan’ın siyaset tarzını, dünyada eşine az rastlanır bir yaklaşım olarak nitelendirdi. Öztürk, Erdoğan’ın iktidara geldiği ilk günden itibaren aynı taktikleri kullandığını ve özellikle 15 Temmuz sonrası siyaset üretme hevesini yitirdiğini öne sürdü. Öztürk, Erdoğan’ın anket sonuçlarına ve çevresinden gelen fikirlere dayalı bir çizgi izlediğini belirtti. Öztürk’ün yorumları şu şekilde:“Erdoğan’ın yaptığı siyaset aslında dünyada belki pek benzeri olmayan bir siyaset anlayışı. Erdoğan iktidara geldiği dönemde aynıydı. İktidarda kaldığı dönem de aynı. Hep aynı siyasi taktiği uyguluyor. Siyaset üretmiyor. Ama başarılı bir özellikle de bu 15 Temmuz’da garip bir şekilde öldürülen Olçok onun önemli bir metin yazarıydı ya da bu işleri, siyaset işlerini organize eden kişiydi. Ondan sonra Erdoğan’ı zaten pek siyaset yapmaya hevesi de kalmadı gibi görünüyor. Kendi kendine böyle bulduğu yöntemlerle daha çok işte bu Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra oluşturduğu kurullardan kendisine iletilen bir takım fikirlerle ve Erdoğan’ın en çok sevdiği şey olan anket sonuçlarına göre Kendisine bir çizgi oluşturmaya çalışıyor ama yani ilk günden bu yana pek siyaset yaptığı söylenemez.”“Erol Olçok’un Öldürülmesi Önemli Bir Nokta, Günün Birinde Gerçek Ortaya Çıkacak”
Ahmet Nesin, Erol Olçok’un 15 Temmuz darbe girişimi sırasında öldürülmesinin ardındaki sır perdesine işaret etti. Nesin, Nihal Olçok’un Erdoğan ile yaptığı görüşmede yaşanan gergin anlara dikkat çekerek, bu olayın mafya usulü bir cinayeti andırdığını ima etti. Olçok’un ölümünün AK Parti ve Erdoğan’ın siyasi gücünde bir dönüm noktası olduğunu savunan Nesin, şunları söyledi:“Evet Erol Olçok olayı çok önemli bir olay. Günün birinde kimin tarafından öldürme emrinin verildiği ortaya çıkacak diye düşünüyorum ben. Çok bariz bir şekilde. Nihal Olçok’un çok ilginç bir açıklaması vardır. 15 Temmuz’dan birkaç gün sonra falan ya da bir iki ay sonra saraya gidiyor işte. Erdoğan kabul ediyor başsağlığı dileyecek. Böyle de bir sistem var yani taziye evine gitmiyor Erdoğan. Sarayda taziye kabul ediyor. Orada diyor ki Nihal Olçok, birbirimizin yüzüne bakamadık, göz göze gelemedik. O bence şu anlama geliyor ki o dönemde yayınları yaparken, darbe yayınları yaparken bunu üstünde çok ciddi durmuştum. Hani mafyanın bir şeyi vardır ya, kendi katiline en büyük çiçeği gönderir, bir de omuzlanır. En önde katılır. Tabutu da en önde taşıyanlardan bir tanesidir. O göz göze bakamama herhalde buradan kaynaklanıyor dedim ki ondan sonra Nihal Olçok çok bir sürü açıklama yaptı ama esas nedenini hiçbir zaman açıklamadı. O açıklayana kadar da ben kafamdaki şüpheyi açıklamayacağım. Çünkü sonuçta ne kadar o dönemde ayrı olsalar bile işin içinde çoluk var, çocuk var yani bir tane kalan çocuk var ki amca da onu anneden kopartmaya çalıştı. Ne kadarını başardı bilemiyorum. O bir ciddi bir noktadır yani önemli bir noktadır Erol Olçok’un öldürülmesi. Dikkat edersen Erol Olçok’tan sonra artık AK Parti ve Erdoğan’ın oy oranı iyice düştü. 7 Haziran’da bir tek başına kaldı, hükümet kuramadı. Ondan sonra iyice düştü. Bahçeli’siz ya da MHP’siz hiçbir şey yapamayan bir parti haline geldi ki Cumhurbaşkanlığında Bahçeli de yetmedi.”“Türkiye’nin Siyasi Tarihi Karanlıkta Kalan Cinayetlerle Dolu”
Serdar Öztürk, Erol Olçok cinayetini Türkiye’nin siyasi tarihindeki diğer aydınlatılmamış olaylarla ilişkilendirdi. Sinan Ateş cinayetiyle benzerlikler kuran Öztürk, bu tür olayların Türk siyasetinde bir “irin” gibi biriktiğini ve aydınlatılması için özel bir çaba gerektiği vurguladı. Öztürk, gelecekte benzer olayların tekrar yaşanabileceği uyarısında bulunarak şunları ifade etti:“Evet yani sadece Olçokların ki baba oğlanlar bir cinayete kurban gitmişlerdi diyelim. Bir dönem televizyon kanallarına epey çıktı, epey konuştu. Sonra kendince bir hukuk mücadelesine girdi. Bir ara siyasete İyi Parti’de. Siyaset yapmaya çalıştı falan. Sonra kesildi. Aslında bir miktar şeye de benziyor. Bu Ülkü Ocakları eski genel başkanının Sinan Ateş’in cinayetine de benziyor. Onu da zaman zaman böyle anımsar izleyenler küllerinden bir ateş çıkıyor. Mahkeme aşamasında onda bunda bir takım olaylar oluyor. Sonra yine sessizliğe. En son benim hafızam yanıtlıyor. 23 Nisan’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin Anıtkabir’e yaptığı yürüyüşte CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in en önde Sinan Ateş’in kızıyla olduğunu anımsıyorum. Yani Türkiye’de böylesine 80’li yılları hatırlıyorum böylesine açıkta kalan, karanlıkta kalan, peşinde pek çok soru işareti oluşturan çok fazla olay yoktu. En azından çok kısa sürede ortaya çıktı bazı şeyler. Türkiye’nin maalesef siyasi tarihinde işte o konuyu. Böyle karanlıkta kalan ne oldu? Garip bir takım ilişki ağlarıyla bir takım bu tür siyasi cinayetler ki bunun içinde Uğur Mumcu’nun cinayeti de sayılabilir. Türkiye’nin belli dönemlerinde böyle karanlık ya da aydınlatılmaması için özel çaba sarf edilen bu tür olaylar var. Maalesef Türk siyasi hayatı belki dünyadakinden çok daha fazla örnek teşkil edecek kadar böyle olay içeriyor. Önümüzdeki dönemde bunların bir bölümü aydınlanır diye umuyorum. En azından işte Olçok baba oğlu Olçoklar da dahil olmak üzere belki Sinan Ateş cinayeti de ki onunla ilgili artık adli olarak yapılabilecek bir şey var kaldı mı bilemiyorum sonuçta mahkemesi bitti ama belki yarın bir yeni delil ortaya çıkmasıyla beraber yeniden görülebilir o dava. Ama Türkiye’de böyle irin, büyük bir irin haline gelmiş bu tür olaylar var. İşte bir dönemin ünlü lafıdır. Tuğlayı duvardan çekme. Birinin bu irinlere bir iğne batırması gerekiyor belki de. Türk siyasi hayatı bunlara çok gördü. Bundan sonra görmez mi diye bir soru geliyor aklıma. Önümüzdeki dönemde yani şaşırtıcı olmasın ama ben benzeri şeylerin olabileceği ya da yaratılabileceği kanaatindeyim. 2028’e kadar bir süresi var Türkiye’nin. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri için uzunca 3 yıl 3 yılda bu tür olaylara denk gelebilir miyiz ya da bu tür olaylar Türkiye’de yeniden birdenbire ortaya çıkabilir mi? Çıkmaz diyemiyorum.”“Erdoğan’ın Erken Seçime Gitmeme Kararında Bilmediğimiz Bir Şey mi Var?”
Ahmet Nesin, Erdoğan’ın 2028’e kadar seçime gitmeme kararını ekonomik ve siyasi açıdan değerlendirdi. Nesin, Erdoğan’ın ekonominin düzelmeyeceğini bildiğini, ancak erken seçimle milletvekili çoğunluğu elde ederek pozisyonunu güçlendirebileceğini belirtti. Buna rağmen erken seçime gitmemesinin ardında başka bir plan veya güvence olup olmadığını sorgulayan Nesin, Kürt meselesi ve medya manipülasyonlarına da değindi. Nesin’in açıklamaları şu şekilde:“Erdoğan’ın seçime gitmeme aklı nereden geliyor sence? Çünkü ne kadar biz inanmasak da ekonomi bilgisi üzerinde Erdoğan bu ekonominin 2028’e kadar düzelmeyeceğini biliyor olması lazım. Erken seçim ona belki Cumhurbaşkanlığı getirmeyecek ama bir yarı başkanlık sistemi üzerinden anlaşarak erken seçime gitseler. Çok ciddi bir milletvekili sayısına Erdoğan ulaşabilir, kendisi de milletvekili seçilip kendi durumunu kurtarabilir. Bir şeye mi güveniyor Erken seçime gitmiyor ve kendi Cumhurbaşkanlığı adaylığını bu şekilde zora sokuyor yoksa gerçekten bildiği bir şey var. Ben bunu mutlaka yapacağım ve bunda başarılı olacağım dediği bizim bilmediğimiz bir şey mi var? Ne olabilir o şey? Savaş mavaş ama öyle savaşla olacak gibi gözükmüyor da Suriye’nin kendi içinde yavaş yavaş barışmasıyla beraber ya da barışa doyan hızla Kürt meselesinde dün çok önemli bir toplantı yapıldı. Ama ben tabii o toplantı sonrasında Habertürk’ü dinlerken bugün örgütün feshedilme haberini bekliyorum çünkü herkes o şekilde heyecanlıydı. Bu kadar yanlış manipüle etmenin ne kazandıracağını da anlamış değilim. Garip bir şey oluyor Türkiye’de yani Halk TV’ye bakıyorsun Kırmızı Bülten’den aranan Abdi diye haber yapıyor. Ne kadar MHP’li, Zafer Partili, avukat, siyasetçi varsa orada demokrasi adına konuşuyor. Birileri bir şeye güveniyorlar yani. Ama neye güveniyorlar?”“Mehmet Şimşek Erdoğan’a Ayak Uydurdu, Ekonomi 2028’e Kadar Düzelmeyecek”
Serdar Öztürk, Erdoğan’ın ekonomi politikalarını ve Mehmet Şimşek’in bu süreçteki rolünü ele aldı. Öztürk, Şimşek’in rasyonel bir ekonomik model sunması beklenirken Erdoğan’ın çizgisine uyum sağladığını savundu. Son dönemde yaşanan ekonomik kayıplara ve piyasalara yapılan müdahalelere dikkat çeken Öztürk, Erdoğan’ın bu kayıplardan rahatsız olmadığını öne sürdü. Öztürk’ün yorumları şöyle:“Sözünü ettiğimiz kişi Erdoğan. Erdoğan deyince bir durmak gerekiyor. İlk söylediğinizde katılıyorum. Erdoğan bence ilk başta Mehmet Şimşek’le o günleri şöyle bir anımsayalım. Mehmet Şimşek’le siyaseti bırakmış olmasına rağmen bir kez AK Parti’nin genel merkezinde görüştüğü kabul edilmemesi görevi kabul etmediği söylendiği orada açıklama yapılmadı. O yapılmayan açıklamalar Erdoğan’ın Mehmet Şimşek’i ikna edemediği söylendi. Sonra ne oldu? Mehmet Şimşek ekonominin başına geldi ama Mehmet Şimşek’ten herkes rasyonel bir ekonomik model beklerken zaman içinde sanki Mehmet Şimşek Erdoğan’a ayak uydurdu. Yani Erdoğan’ı ikna etmek yerine Erdoğan’a ayak uydurur gibi görünüyor. Çünkü o kadar sık siyasi kriz yaşanmaya başladı ki Türkiye’de Mehmet Şimşek’in elinden artık bir şey gelemez hale geldi. Bir de bir takım insanlarla özellikle Merkez Bankası Başkanı anlamında çalışmak zorunda kaldı kendi istemese de. Kendi takımını kuramadı. Ve Mehmet Şimşek şu anda garip bir şekilde dünyayı dolaşıyor. Sıcak para arıyor. O sıcak para aslında Erdoğan’ın seçim yatırımı olarak ya da seçim döneminde Erdoğan’ın elini rahatlatmak için ona oluşturulan bir fon gibi görünüyordu. Ama sizin de dediğiniz gibi her ne kadar iktidar tarafından ya da Mehmet Şimşek ve avanesi tarafından ekonomik göstergeler biraz rakamlarla oynayarak çok iyimser bir şekilde olumlu gösterilse de, 2028’e kadar bu işin pek de öyle istenildiği gibi düzelemeyeceği görünüyor. En Son İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yapılan operasyonda sonunda iki günde Türkiye 40 ila 50 milyar dolar arasında para kaybetti. Piyasaları düzeltebilmek için. Yani bunun bir kısmını yani niye bu rakamlar bu kadar açık dersiniz? Bir kısımlar bilinen rakamlar yani 40 civarındaki bilinen rakamlar belki 50 olabilir bu. Onun dışında işte borsada ani düşüşleri ortadan kaldırabilmek için Varlık Fonu üzerinden bir takım müdahaleler yapıldığı söylendi. Tabii o açık olmadığı için şeffaflık olmadığı için orada. O rakam böyle afaki olarak 60-70’lere kadar yükseldi. Ama hani ortalamasını alalım 50 milyar dolar diyelim. Çünkü az para değil. 50 milyar dolar kaybetmek belki Mehmet Şimşek’i rahatsız etse de ben Erdoğan’ı çok fazla rahatsız ettiğini düşünmüyorum. Hatta Mehmet Şimşek’in ya da Erdoğan’ın biz bu paraları bugünler için biriktiriyorduk demesi aslında olaylara nasıl bakıldığını, baktıklarını gösteriyor. Yani İstanbul’daki yapıların büyük bölümünün elden geçirilmesi, gerekirse sağlamlaştırılması, gerekirse yıkılıp yeniden yapılması. Dün CHP’nin Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın’ın bir röportajında okudum. Toplamda 50 milyar doları bulduğunu, bunu iktidara zamanında söylediklerini ve kabul görmediğini ama işte üç günde 50 milyar doları piyasayı sakinleştirmek için harcadıklarını söylediği için aklımda oradan kaldı yani 50 milyar dolar diye.”“İstanbul’un Deprem ve Trafik Sorununu Çözmek Mümkün Değil”
Ahmet Nesin, İstanbul’un deprem felaketi ve trafik sıkışıklığı gibi iki temel sorununa çözüm bulmanın zorluğuna vurgu yaptı. Nesin, şehir planlamasında uzun vadeli projeksiyonların yapılmamasının, özellikle Avrupa Yakası’ndaki dar sokaklar ve bitişik apartmanlar sorununu çözümsüz hale getirdiğini belirtti. Nesin, bu durumu şu sözlerle ifade etti:“Yani büyük tehlikeden kurtarmak için ilk etaptaki para 17 milyar. Peki şimdi değişik bir soru soracağım. İstanbul’un iki şeyden kurtulma olasılığı var mı? Deprem felaketi, evler sağlam olursa bir şey diyemem ama normal deprem felaketi ve trafiğinin açık olması. Şimdi bunu neden söylüyorum? Hep iddia ettiğim bir şey var. Eğer belediye başkanları ilk kuruluşundan itibaren parti gözetmeksizin Belki de Osmanlı döneminden itibaren. Yüzyıl sonra bu mahallenin bu semtin trafiği nasıl olacak? Yani önce nüfusu nasıl olacak? Ona göre 100 yıl sonra burada kaç apartman olacak, kaç daire olacak, kaç araba olacak o nüfusa göre, kaç öğrenci olacak falan hesaplarını yapmadan şehirleşmeye gittiğin zaman İstanbul’un daha çok Avrupa Yakası’nda daracık sokaklarda karşılıklı bitiş apartmanlar yaparsın. Şimdi o trafiği ne yaparsan yap düzeltmem mümkün olmaz çünkü. Bir sıra apartmanları yıkıp o sokakları caddeler dönüştürmen falan lazım en azından iki, iki buçuk araba geçecek. Ya da parkla beraber işte iki buçuk dediğim kastımı bir hale getirmen lazım. Böyle bir şey mümkün değil.”“Devlet Planlama Teşkilatı İşlevsiz Hale Getirildi, Erdoğan Son Darbeyi Vurdu”
Serdar Öztürk, Nesin’in kentsel planlama eleştirilerine, Türkiye’de bir dönem var olan Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) işlevini yitirmesi üzerinden yanıt verdi. Öztürk, DPT’nin iller ve sektörler için uzun vadeli projeksiyonlar hazırladığını, ancak özellikle Özal dönemiyle birlikte bu kurumun ciddiye alınmadığını ve zamanla işlevsiz hale getirildiğini anlattı. Erdoğan döneminde ise DPT’nin tamamen ortadan kaldırıldığını vurgulayan Öztürk, şu değerlendirmelerde bulundu:“Bu aslında vardı Türkiye’de. Onun adına Devlet Planlama Teşkilatı deniyordu. Devlet Planlama Teşkilatı tek başına Türkiye’nin global araştırmalarını ya da global hikayesini yazarken aynı zamanda illerin de yazıyordu. Aynı Sayıştay gibi onun da yıl içinde hazırladığı çeşitli raporlar vardı iller üzerine, sektörler üzerine. Yani Devlet Planlama Teşkilatı Türkiye’de tarım üzerine de bir projeksiyon yapıyordu. Hayvancılık üzerine de bir projeksiyon yapılıyordu. Devlet Planlama Teşkilatı bir perspektif oluşturuyordu ama kimi iktidarlar, kimi hükümetler hiç uymuyordu buna. Ben çok ciddiye aldıklarını söyleyemem. Özellikle Özal döneminde Devlet Planlama Teşkilatı’nın çok da ciddiye alındığı bir dönem değildi. O yüzden de bir süre sonra Devlet Planlama Teşkilatı’nın içini boşaltmasından sonra Demirel bu SHP-AB iktidarında ya da DP iktidarında bir miktar sanki böyle Devlet Planlama Teşkilatı’nın o planlı beş yıllık halkın o planlarına dayanan bir siyaset izlemeye çalıştılar ama orada da Özal’ın aniden ölümü Demirel’in Çankaya Köşkü’ne çıkıp Cumhurbaşkanı olması ardından yine bir ekonomist olan Tansu Çiller’in, DHP’nin ve dolayısıyla iktidarın, hükümetin başına gelmesi. Bunları söylerken cümleleri kurarken hep aklımdan geçti o eski günlerin fotoğrafları. Aynı şekilde Mesut Yılmaz’ın Özal’dan sonra ANAP’ın başına geçmesi falan. Böyle o süreç iyice Devlet Planlama Teşkilatı’nı zayıflattı, çökertti, işlevsiz hale getirdi. Erdoğan da iktidara geldikten sonra son darbeyi vurdu, Devlet Planlama Teşkilatı’nı ortadan kaldırdı.”