Ahmet Nesin, sözlerine Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) kararlarının güvenilirliğini sorgulayan bir tespitle başladı. AYM kararlarının yüzde 90'ının doğru olmasının, futbolcu performanslarına benzetilerek iyi bir durumu ifade edebileceğini ancak hukuktaki toleransın sınırlarını çizdi.
Ahmet Nesin şöyle dedi:
"Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararların %90'ının doğru olması iyi bir durumu ifade ederdi. Doğru. %90 Anayasa Mahkemesi doğru karar veriyor ama %10'unda iş bocalıyor... Sporcular için %20'yi tolere edebilirsiniz. Ama hukukta %10'luk bir sapmayı tolere etmek ülkeyi mahva götürebilir."
Serdar Öztürk ise bu "%10'luk yanlış" oranının ciddiyetine dikkat çekerken, öncelikle "doğru" kavramının hukuk bağlamında tanımlanması gerektiğini belirtti. Hukukun zamana ve toplumsal kabullere göre değiştiğini, örneğin idam cezasının geçmişte doğru kabul edilirken şimdi kaldırılmasının bunun bir örneği olduğunu söyledi.
Serdar Öztürk: "Doğruyu, tırnak içinde söylüyorum, üzerinde anlaşmak lazım. Doğru, orada hukukta ne? Evrensel bir hukuk normu olsa dahi sonuçta hukukun kuralları değişiyor zamana göre... Yüz kişiden on kişiye yanlış karar veriyorsun demektir. Hani mesela idam cezasının kaldırılıp yerine müebbet cezasının getirilmesini savunurken ne diyorlardı? ...geri dönülemezdir. O yüzden idam cezasının karşıtlığı savunuluyordu. %10 da ciddi bir rakam. Bir kişi bile haksız yere ceza verilmişse o ciddi bir hak ihlali değil midir? Yani burada bu %10 rakamı bana %1 bile büyük geliyor."
Ahmet Nesin, hukuktaki yanlış kararların yol açtığı telafi edilemez sonuçları somut örneklerle destekledi. Yakın zamanda kaybettiği bir arkadaşının babası olan ve 12 Eylül döneminde Barış Derneği davasından tutuklanan eski CHP milletvekili İsmail Hakkı Öztorun'un erken yaşta vefatını anımsatarak, aynı davadan yargılanan Orhan Apaydın, Melih Tümer ve Çetin Metin Özek gibi isimlerin de cezaevinden sonra yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle hayatlarını kaybettiklerini belirtti.
Bu örnekler üzerinden, resmi olarak idam cezası kalkmış olsa bile, cezaevlerindeki koşullar ve yargı süreçlerinin insan hayatına mal olması durumunda, idamın kaldırılmasının bir anlamı kalıp kalmadığını sorguladı.
Ahmet Nesin, şöyle devam etti:
"Şimdi idamı kaldırmışsın, kaldırmamışsın bir anlamı var mı? Neydi? Okkır... Polis yaptırmadı herhalde. Kuddusi Okkır, cezaevinde yaşamını yitirdi. Ergenekon'da... Hep Ergenekon'un karşısında oldum ama intihar edenler oldu. Bunların kaçı intihardı, kaçı değildi onu da bilmiyoruz. İdamı kaldırmış mıdır bu ülke sence?"
Serdar Öztürk, bu türden olayların, devletin temelinin hukuk olması gerektiği gerçeğini gösterdiğini vurguladı. Sistemin "adalet yerine yargı demeye başladığı" anda, hukuktan uzaklaşıldığını ifade etti.
Serdar Öztürk, "Böyle bakınca sizin idamı kaldırmanız pek bir şey ifade etmiyor. Ama işte bu, devletin temelinin hukuk olduğu gerçeğini aslında bir kez daha gösteriyor. Çünkü hukuk işlemeyince, evrensel anlamda ama... Adalet yerine yargı demeye başladığınız zaman kimin yargısı sorusu çok doğal olarak soruluyor. Çünkü sistem hukuk üstüne değil ya da hukuku üstünlerin hukuku üzerine kurulmuşsa, sistemi o zaman sorgulayamıyorsunuz. Sorgulayamadığınızda da kaldırmış olmanız hiçbir şeyi değiştirmiyor."
Öztürk, AYM Başkanı'nın bir toplantıda sözlerinin boğazında düğümlenmesi ve gözlerinin dolması gibi vicdani tepkilerin, hukukun vicdanın dışına çıktığı zaman nasıl bir sonuç doğuracağını gösterdiğini de ekledi.
Ahmet Nesin, rejimin geldiği noktada "vicdanı olan" siyasal İslamcıların bile duruma isyan etmeye başladığını öne sürdü. Ardından, Türkiye'deki demokrasi tartışmalarının samimiyetini sorguladı ve geçmişte görev yapmış siyasetçilerin demokrasi getireceği iddiasını eleştirdi.
Ahmet Nesin: "Sonuçta açık tespiti yapmak gerekirse, siyasal İslamcılar da rejimin geldiği noktada artık, vicdanı olanlar diyelim tırnak içinde, vicdanı olanlar bu duruma isyan etmeye başladı gibi görünüyor... Şimdi bunlar bana göre devletin işlediği gizli cinayetler. Yani bahsettiğim faili meçhul de değil. Zaten faili meçhul kavramına karşıyım; yani faili devlet olan cinayetler."
Hrant Dink cinayeti örneğini ve sonrasında üzüntülerini dile getiren "demokrat"ları eleştirerek, Türkiye'de demokrasiyi kimlerin, ne için savunduğu sorusunun kendisini endişelendirdiğini belirtti. Nesin, bu eleştirilerini "Altılı Masa dahil" bir perspektife taşıdı:
Ahmet Nesin, "Yani baktığın zaman, faili meçhullerin İçişleri Bakanı demokrasi getirecek. Madımak döneminde Sivas Belediye Başkanı demokrasi getirecek. Bu Ankara'daki bomba patlamasında 'bombalı adamı biliyorlarmış, atlatmadan nasıl yakalarız' diyen bir Başbakan Ahmet Davutoğlu demokrasi getirecek. Daha önceki genel başkanları Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu olan Demokrat Parti demokrasi getirecek. Yani demokrasiyi kim savunuyor, ne için savunuyor?"
Sonar firmasının son anket sonuçlarını paylaşan Nesin, MHP içindeki kopmaların Cumhur İttifakı'nı sarsacağı yönündeki iddiasını tekrarladı.
| Parti Adı | Oy Oranı (%) |
| CHP | 35,3 |
| AKP | 33,8 |
| DEM | 10,1 |
| İYİ Parti | 5,8 |
| MHP | 4,4 |
| Zafer | 4,3 |
| Yeniden Refah | 2,4 |
| Anahtar | 2,1 |
Serdar Öztürk, anket sonuçlarının güvenirliğine ilişkin ciddi çekinceler dile getirdi. Şirketlerin çoğunun sahada yüz yüze değil, telefon üzerinden anket yaptığını ve değişen seçim yasası nedeniyle sonuçların yanıltıcı olduğunu savundu.
Serdar Öztürk, "Anketlerin büyük çoğunluğu telefon üzerinden gerçekleşiyor... Değişen seçim yasası ittifaka izin verdiği için diyelim ki AKP'nin yanına MHP, MHP'nin yanına Refah Partisi, Refah Partisi'nin yanına Anahtar Parti girdiler. İttifak olduğu için, bir ittifak sonucu oldukları için tek bir listenin bir partinin adı altında girdikleri için aslında hepsi Meclise girmiş oluyor. Böyle bir ucube sistem var."
Öztürk, insanların telefonla dahi doğru yanıt vermemesinin temel nedenini güvensizlik olarak açıkladı. Kişisel verilerin korunması kanununun işlevsizliği nedeniyle, vatandaşların siyasi tercihlerini açıkça belirtmekten çekindiğini ve farklı anket firmalarına farklı yanıtlar vererek "kırmızı listeye alınmaktan" kaçındığını öne sürdü.
Serdar Öztürk şöyle dedi:
"İnsanlar telefonla da olsa sorduğunuzda bence özellikle Türkiye'de doğru yanıt vermiyorlar. Bunun birkaç tane nedeni var. En temel nedeni de güvensizlik... Bence en büyük engel bu... Bugün bende bir anket vardı ama neyle ilgili bilmiyorum; 12-13 civarındaki bir siyasi partinin sanırım DEM'le ilgili bir araştırmasıydı... %14 civarında kararsız vardı. %14! Üstelik de DEM seçmeninde. Yani Türkiye'nin en politik seçmen tabanına sorduğunuzda %14 civarında kararsızım yanıtı alıyorsanız, burada aslında anketi yapanların oturup düşünmesi lazım."
Yorumlar
Kalan Karakter: