Ahmet Nesin, ABD’deki Epstein tartışmalarıyla Türkiye’de yaşananları yan yana getirerek, iktidarın reflekslerini sorguladı. Nesin, son günlerde yaşananların tesadüf olmadığı görüşünü dile getirirken şu ifadeleri kullandı:
"Amerika'da Epstein, bizde de Erdostein. Tehlikeli bir konu ama aynı anda iki taraf Hafta birde çünkü tipler aynı tipler. Dediğim gibi Erdoğan'ın İngilizce bilenin Trump her türlü şey var. Orada ona saldırdılar. Erdoğan bu Epstein'ı duyunca kaç gündür bunun üzerinde duruyorum.Acaba Kıbrıs'taki görüntüler ve ondan sonra benim özel yaşamımdaki bir takım şeylerle beraber bundan ürküp de önce ben saldırayım. Kendi içinde temizlik yapıyormuş gibi gözükeyim ve ben çok temiz bir aileyim, çocuğum, adamım havasımı vermeye çalıştı. Yani başka hiçbir şey aklıma gelmiyor."
“Belki de anlamlandırmayalım diye yapıyorlar”
Serdar Öztürk ise son bir haftada yaşananları anlamlandırmakta zorlandığını belirterek, bu karmaşanın bilinçli yaratılmış olabileceğini söyledi. Türkiye’nin asıl gündeminin ekonomi olduğuna dikkat çeken Öztürk, şunları dile getirdi:
"Yani son bir bir hafta 10 gündür yaşadıklarımızı anlamlandırmak ben de zaman zaman zorlanıyorum. Takip ettiğim kadarıyla. Ancak bu anlam belki de anlamlandırmayalım diye kafamızı karıştırmak için böyle yapıyorlar. Çünkü daha önce birkaç kez söylemiştim. Yine söyleyeyim. Aralık ayı Türkiye'de emekçiler için, emekliler için önemli bir aydır. Çünkü Aralık ayı enflasyonun açıklanmasından sonra emeklilerin, kamu çalışanların, asgari ücretin yeni yılda yani 2026'nın en azından ilk 6 ayında nasıl olacağı belirleniyor. Türkiye'nin ekonomik gündemi ortada. Hala her şey ateş. Hala zam üstüne zam geliyor birçok kullanım maddesine. Bütün bunlar varken böyle Türkiye'nin gündemini bir anda bu tür konularla bazı insanların özel hayatı tırnak içinde söylüyorum. Çünkü bir kısmı artık özel hayattan çıktı. Toplumsal bir sorun haline de dönüştü. Biz de meslek olarak bu dönemde bir sınavdan geçiyoruz. Sanırım yani bizim de mesleğini artık iyice nasıl derler cılkını çıkarmış vaziyetteler. O yüzden acaba bunları kapatmak Erdoğan'ın özellikle de bu tırnak içinde söylüyorum ikinci çözüm sürecinde her an masadan kalkabileceği noktada en az zararı alması için bir proje mi hazırlanıyor? İktidar ortakları arasındaki siyasi çekişme başka bir evreye mi geçti? İşte en son Emniyet Müdürlerinden ciddi bir miktar emekli edildi. Şimdi valiler kararnamesi dolanıyor ortalıkta. İktidarın iki ortağı arasında böyle bir kadrolaşma nedeniyle bir tartışma mı yaşanıyor?"
Ahmet Nesin, "İlk Hakan Fidan meselesidir falan filan diye düşündüm ama dün canlı yayını yaparken aklıma geldi. Erdoğan'ın Hakan Fidan'dan korktuğu falan var mı?" diye sorarken Serdar Öztürk, "Erdoğan'ın şu anda ne bürokraside ne siyasette herhangi bir kimseden korktuğu ya da çekindiğini düşünmüyorum. Erdoğan tek adam şu anda. Niye korksun ki?" cevabı verdi.
Nesin, "Yani AK Parti şöyle bir parti Türkiye'de mi ki biz günlerdir bunu Hakan Fidan üzerinden işliyoruz yani. Erdoğan açıklama yapacak diyecek ki "Hadri Meydan Cumhurbaşkanı adayınız benden sonra kim olmak istiyor? AK Parti'nin başına kim olmak istiyor? Adaylar tekrar teker teker kendilerini açıklasınlar. Ben ona göre planımı yapayım gardımı alayım mı diyecek yani. Böyle bir şey AK Parti'de Mesela MHP'de hiç başkanlık tartışması bir kere oldu. Başka parti çıktı yani sonuçta. Öyle kongre mongüre olacak partiler değil bunlar başka adaylarla. Yani artı Hakan Fidan'ın yani bürokrasiden gelme birisinin AK Parti'de ne kadar gücü olabilir ki yani? Şu anda pek gücü olmasa bile Şu anda bile Bülent Arınç kadar gücü yoktur Hakan Fidan'ın yani. Daha önce de Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar konuşulmuştu. Bana çok komik geliyordu Ulusay Akar konuşulurken yani AKP'ye başkan yapacaklar. Eski Genelkurmay Başkanı. Şimdi AK Parti'ye başkan yapacaklar. Eski MİT Başkanı. Eski Müsteşarı, TBMM Başkanı. Ya şimdi o Yani bunlar için, çok pardon. Bunları, bunlar için Mehmet Akif Ersoy niye harcanır ki? Yani matah bir gazeteci anlamında söylemiyorum. Onların bakışı açısından Mehmet Akif Ersoy niye harcanır ki? O da başka bir şey oluyor burada" şeklinde konuştu.
“Biz de meslek olarak bir sınavdan geçiyoruz”
Öztürk, tartışmaların sadece bireylerin özel hayatıyla sınırlı kalmadığını, toplumsal ve mesleki bir boyut kazandığını vurgulayarak şöyle dedi:
"Yani mesele Mehmet Akif Ersoy mudur? Çünkü oradan şimdi yani bizim meslekten sıçradı spor kulüplerine. Sonuçta Fenerbahçe Spor kulüplerine değil, Fenerbahçe'ye çıktığı hem Ama öbür taraftan da süre süregelen bir şike soruşturması var. İddia yasa dışı bahis soruşturması var. Orada da bazı kulüp başkanları tutuklandı, gözaltına alındı. Çünkü bir kısmı artık özel hayattan çıktı. Toplumsal bir sorun haline de dönüştü. Biz de meslek olarak bu dönemde bir sınavdan geçiyoruz. Sanırım yani bizim de mesleğini artık iyice nasıl derler cılkını çıkarmış vaziyetteler. Sonuçta çok da fazla böyle anlaşılabilir, net bir süreç yok. Dediğim gibi bu iktidarın ortağı iki siyasi partinin güvenlik ve adalet bürokrasisinde birbirleriyle birek güreşimi, birbirlerine göz dağı mı? Bunların hepsi bilinmezlik içinde çünkü bir bakıyorsunuz bir davanın içinde bir taraftan jandarma kullanılıyor, bir başkası polisi kullanıyor. Yani Ankara'da başka kararlar çıkıyor. İstanbul'da Başka kararlar çıkıyor ki şu anda nereden baksanız soruşturmaların Türkiye'de şu anda konuşulan soruşturmaların büyük çoğunluğu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı operasyonlarla o da işte son zamanlarda jandarmayı kullanıyor. Yani jandarma üzerinden operasyonlarını yapıyor. Ama bu operasyonlarda iktidar içindeki kavga mı, yoksa Türkiye'de yaşanan gündemi geri düşürüp suni bir gündem yaratmak mı? İşte bir anda Türkiye'nin başına insansız hava aracı kimliği belirsiz üstelik insansız hava aracı sorunu da çıktı. Çoğu kimse de resmi ağızlardan yapılan açıklamalara çok itimat etmiyorlar. Ve böyle olunca da Türkiye'de tartışılan seçim var. Erkene alınacak bir seçim var. Erdoğan'ın yeniden adaylığı var. Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayının hala tutuklu olması var. Birçok belediye başkanının tutuklanmış olması ya da görevinden uzaklaştırılıp yerlerine kayyum atanmışlık var. Onun üzerinden işte süregelen bu ikinci çözüm sürecinde artık da komisyon da görevini tamamladığına göre çıkacak raporda nasıl bir öneriler manzumesi olacak? Bunun merakı var. Yine konuşmamın başında söylediğim gibi Türkiye'nin ciddi ekonomik sorunları var ve 2026 için emekçilerin, emeklilerin beklentileri var. Şimdi bütün bunları bir araya getirdiğimiz zaman ben bazen iktidar sanki gündemi değiştirip ya da kendi içindeki o iç kavgayı Türkiye'nin ana gündem maddesi gibi gösterip diğer sorunları göz ardı ettiğini düşünüyorum. Biz günlerdir yani ben de dahil bundan kaçı kaçınamıyorum. Kim ne ifade vermiş, hangi konuda kim ne söylemiş, jandarma bugün nereye operasyon yapmış gibi ya da bu ifadeleri Sonucunda kimler yeniden gözaltına alınabilir? Biraz önce programa girmeden önce şöyle bir gündem bakıyordum. Şimdi de gündeme tırnak içinde söylüyorum Musk kod isimli biri düştü. Vay efendim, işte bu son soruşturmada itirafçı olan Serkan isimli şahsın verdiği bilgiler arasında Musk kod adlı birisi varmış. Eğer ona ulaşılırsa Çok ciddi isimler isimler girermiş. Neyi çözeceksiniz? Onu da anlayabilmiş değilim. Geçen gün bir hukukçu başı bu tür işlerle çok sık belaya girmiş bir başka arkadaşla konuşurken şöyle bir şey gündeme geldi. Türkiye'de mevcut yasalarda suç olarak tanımlanan uyuşturucu kullanımının cezası bir yıl 8 ay. Yani bir kişi uyuşturucu kullanmaktan en fazla maksimum alabileceği ceza yine tırnak içinde söylüyorum kullanmaktan diyorum. 1 yıl 8 ay. Bunun yatarı yok Türkiye'de ki mevcut hukuk sisteminde yani cezaevine girip yatmanız gerekmiyor. Ama satıcı, temin edici, üretici gibi suçlarda bir anda o suçun cezası 8 yıla, 10 yıla belki daha fazlasına çıkıyor. O yüzden mesela biz birtakım insanların nasıl uyuşturucu kullandıklarını, nasıl temin ettiklerini falan okuyoruz. Ama bunun hukuki karşılığında işte sadece içtiği için tutuklananlar da var. Ama dediğim gibi arada bu teknik deyimleri Atlayıp haklarında çok benim çok hoşuma gitmeyen özel hayat diye görebileceğim çok fazla sayıda magazinsel figür oluşmaya başladı. Yani bu sabah programları daha çok seyredilmeye başladı herhâlde televizyonlarda.Şimdi bir kısım insan da şeye ses çıkaramıyor. Söylediğiniz doğru yani kadın hakkı üzerinden bir tartışma açmak gerekir belki. Ama İşin niteliği, işte uyuşturucu gibi ya da tırnak içinde söylüyorum, fuhuş gibi ki bana o yaştaki insanların ne işi var fuhuşla? Demek düşer aslında. Dediğim gibi çoğu özel hayatı ilgilendiren bu konuların bu kadar çok konuşulması, tartışılması bence dediğiniz gibi sadece bizim basın mesleğini değil eee kadınları da fazlasıyla yıpratmış okuyor. Çok şey sert ve acımasız değerlendirmeler eee okudum. Büyük bölümüne katılmıyorum. Dediğim gibi belli bir yaşa gelmiş insan ister kadın olsun ister erkek olsun kendi hür iradesiyle yasalarca suç sayılmayan bir eylemin içindeyse hiç kimseyi ilgilendirmez. Bana göre o onun kendi hayatı özel hayatı Ama artık Türkiye'de böyle şeyler çok önemsenmiyor. Yani bir eskiden bir deyim vardı. Cezaevine girdiğiniz zaman bana dokunmayın siyasiyim derlerdi. Şimdi yani son bir 10-15 güne baktığınız zaman hiç böyle yazdığı yazıdan söylediği bir sözden ya da katıldığı bir eylem nedeniyle gözaltına alınan, tutuklanan kimse yok. Artık iş iyice magazinleşti ya da magazinleştirildi. Bunu bir takım siyasilerle bağlamaya çabalıyorlar. Yani Dışişleri Bakanı'na bağlamaya çalışıyorlar. Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya bağlamaya çalışıyorlar falan. Ama sizin de dediğiniz gibi Türkiye'nin bugünkü mevcut düzeninde, hukuk düzeninde ne bürokraside ne siyasette Erdoğan'ın eleyemeyeceği, çekil kenara diyemeyeceği hiç kimse yok. Zaten sistem Erdoğan'ın üzerine kurulduğu için Erdoğan ben çekiliyorum demediği sürece ya da bir sağlık sorunu nedeniyle çekilmek zorunda kalmadığı sürece bu sistem devam eder. Erdoğan'la devam eder. Biz Erdoğan'ın karşısına rakip olarak çıkabilecekleri tartışırız ancak. O yüzden bu yaşadığımızı benim için de anlamlandırmak zor. Cümleleri de ya da kelimeleri de seçmek istiyorum özenle. Aman birinin özel hayatına müdahale etmiş olmayayım ya da bu masumiyet karinesi denen şeye bugünlerde fazlasıyla dikkat etmek gerekir diye düşünüyorum. Çünkü insanların hayatını etkileyecek şeyler bunlar. Uyuşturucu gibi ciddi bir konu. Dediğim gibi bir spor kulübünün ki Türkiye'nin en büyük spor kulüplerinden biri Fenerbahçe'nin başkanına kadar bu iş gelmişse başkanlarına kadar."
Ahmet Nesin, "Sadece Saadettin Saran işin içinde değil. Ali Koç da işin içinde ve önümüzdeki hafta içerisinde ve ben oradan bir şey bekliyorum. Çünkü Mert Alaş'ı biliyorsun. Mert Alaş Ali Koç'un eşinin ortağı" ifadelerine yer verdi.
Serdar Öztürk ise "İşte diyorum ya yani bu bu işin acaba yeni bir sermaye düzeni kurulmaya çalışılıyor ya da iktidarın ekonomik sıkıntıları aşabilmek için yeni bir takım projeleri mi var?
Bakın bu kadar şey Operasyon gerçekleştiriliyor ve bu operasyonların neredeyse tamamında soruşturmayı yürüten savcılar yaptıkları açıklamalardan öğrendiğimiz kadarıyla bir Masak raporuna dayanıyorlar hep. Masak'ın bir hazırladığı rapora dayanıyorlar. Çoğunun açıklamasında bu var. Masak Maliye Bakanlığı'nın bir kuruluşu olmasına rağmen Maliye Bakanı'nın hiçbir açıklaması yok. Yani bu ekonomik bir el değiştirmemi iktidar Avrupa Birliği'nin özellikle ya da Amerika'nın baskısı bir takım yasal zorunluluklar nedeniyle böyle bir operasyon zincirine mi başladı?
Yoksa gündem mi değiştiriyor? Gerçekten bunları bilebilmek zor. Bütün bunlar varken bir de başımıza insansız hava aracı" şeklinde konuştu.
Türkiye'deki büyük firmaların vergi ödemeleriyle ilgili konuşan Ahmet Nesin, "Şimdi oraya oraya geleceğim şimdi de. Şöyle bir şey var. Bu savunduğum anlamına gelmiyor. Sermayeyi savunmuyorum. Ama Türkiye'deki rakam nedir? Onu tam bilemiyorum ama atıyorum ortalama bir 50 tane büyük firmaya ve eski ve büyük firmaya gittiğinizde orada Masak raporundan üç kâğıt bulamazsınız. Koç Holding'de bulamazsınız, Sabancı'da bulamazsınız, Eczacıbaşı'nda bulamazsınız. Bunlar vergiyi kaçırırken de yasal yollardan çıkarttırdıkları yasalarla hallederler. İşte vakıf, yardımlaşma, bilmem ne falan filan diye. Ben bunu çok büyük firmaların bir mali müşavirinden dinlemiştim. O noktaya geldiğinde Türkiye'nin ya da dünyanın başka ülkesindeki sayılı firma olduğunda ve eski ise Artık vergi kaçırmaya ihtiyacın yoktur. Devlet senin vergi kaçırman için her türlü yolu yapar zaten. Anlatabiliyor muyum? Yani o kıytırık holdingler gibi değil onlar. Yani işte naylon faturayla falan bir de çalıştıramazsın da kendi içinde yakalarsa kendi içindeki elemanını temizler. Çünkü ihtiyacı yoktur. Öbürünün holdingleşmeye gitmesi için buna ihtiyacı vardır. Bunlarla boğuşacağını zannettiği için anlatabiliyor muyum? Uluslararası firma sonuçta. Yani Koç'u biz hala ve bir Koç olarak bakıyoruz ama o global sistemin bir parçası artık. Onlar devlet yani hükümetlerin ve devletlerin izin verdiği şekilde zaten kaçırıyorlar.Ben biraz da yani insanlara bunu anlatmaya çalıştığımdan o şekilde sana bağlayarak söyledim" dedi.
"İktidar kendine yakın birtakım sermaye gruplarını oluşturdu"
İktidarın kendine yakın birtakım sermaye grupları oluşturduğunu öne süren Serdar Öztürk, "Yani ben geçmişte bir defterdarlığın defterdarıyla bir sanayi tesisinin önünden geçerken Burayı şimdi vergi incelemesine alsanız ne çıkar diye sormuştum. O da sizin dediğiniz gibi devletin öyle çalışmadığını şu anda bu şirketi vergi incelemesine almaya kalksak, durdursak 5 yıl 6 yıl sürer defterlerine bakmak. Onun için devlet bu tür firmalarla uzlaşır. Onların belli bir limitleri vardır. Evet. O limitlerde Vergileri onlar muntazaman öderler. Çünkü zaten karşılıklı olarak devletle birbirine kolaylık yani devletin onlara kolaylık sağladığını söylemişti. Bu sistem aslında son 10 yıldır belki 15 yıldır yani AK Parti iktidarında küçük firmalara da yansıtıldı. Yani ben pek çok orta ya da küçük sayılacak işletmeci tanıdıklarımla Bu konuları konuştuğumda onların vergi memurlarının gelip sana bu yıl bu kadar vergi düşüyor. İstersen bu vergiyi öde yani bildir ve öde. İstersen defterlerini incelemeye alalım. Dediğinde pek çok işletmenin kendilerine önerilen o vergiyi bir biçimde ödemeyi kabul ettiklerini herkes biliyor. Zaten o da devletin işte bütçesini oluşturuyor. O bütçede böyle işletmelerin devlet tarafından adına vergi denen ama bir nevi haraç olan bu paralarıyla oluşturuluyor. Sonra o paraların nereye gittiği o ayrı bir tartışma konusu. Ama Türkiye'de zaman zaman özellikle askeri darbelerden sonra çok yaşanan sermayenin el değiştirmesi vardı. Ya da belli sermaye gruplarının yok edilmesi vardı. Bunları hep yaşadık özellikle darbe dönemlerinde. Şimdi bu dönemde böyle bir şey var mı yani endişesi taşıyorum ben. Yani bir yere kadar geldi. İktidar kendine yakın birtakım sermaye gruplarını oluşturdu. Sermayeleri aktardı.Kendine göre yeni zengin bir tabaka oluşturdu ama o tabaka da artık bu sistemin böyle gitmeyeceğini anladığı için biraz homurdandığı biraz olan bitene karşı çıktığı bunların da iktidar tarafından duyulup yeniden bir sermaye oluşturulması Türkiye'de yeni bir sermaye yapısı oluşturulup ona göre yeni dönemde Erdoğan'a biat edecek yeni sermaye grupları mı yaratılacak diye de bir endişe yok değil bende. Ama dediğim gibi bu işin sadece ekonomik boyutu değil, siyasi boyutu da vardır. Belki konuşuruz ama şunu söylemeden geçemeyeceğim. iktidarın işte devredilmesinde Amerika Birleşik Devletleri'nin büyükelçisinin bile Türkiye için "En iyi model monarşidir." dediğinin sürekli pompalandığı ve bunun da Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan üzerinden yürütüleceği söyleniyordu. Bir bakıyoruz sosyal medyada sürekli Bilal Erdoğan videoları gündeme gelmeye başladı. Hatta son olarak dün sanırım bir yerde yine bir Kur'an-ı Kerim'i okurken görüntülerini çekip sosyal medyada bol bol paylaşıyorlar. Şimdi bu da işin başka bir tarafı. Dediğim gibi işin siyasi boyutu var. Dediğim gibi ekonomik boyutu var. Askeri boyutu var. Türkiye'nin ciddi anlamda eee Bir güvenlik zafiyeti olup olmadığı tartışılmaya başlandı" dedi.
Ahmet Nesin, "Özellikle hava araçları, insansız hava araçları konusunda. İki tane de insansız deniz. Birinde de 300 kilo bomba" şeklinde konuştu.
"Uzun vadeli projenin ilk aşamaları"
Serdar Öztürk, "Bütün bunlar niye bu dönemde, neden tartışılmaya açıldı? Bunu şu anda kestirmek gerçekten zor. Ama belli ki Erdoğan'ın iktidarının devam etmesi için bir biçimde planlanmış belki de biraz uzun vadeli bir projenin ilk aşamaları bunlar. Ben 2026'nın daha önce söylemiştim 6. ayından sonra bunları 6. ayına kadar böyle şeyleri görüp ama 6. ayından sonra yani 2026'nın haziranından sonra biraz daha netleşeceğini daha rahat analiz yapma olanağımız olacağını siyasetin de o zamana kadar işte bu karmaşadan kurtulacağını düşünüyorum. Bilmiyorum yani bir an önce 2026'nın Haziranı gelsin de biz de rahat rahat önümüzü görelim" dedi.
Ahmet Nesin, "Vallahi ilginç bir ülkeyiz ya. Yani dediğim gibi dün de anlatmaya çalıştım. Ya bir İHA gördüğünü düşünelim. Baltayı kapıp onu ağaçtan düşürdün. Nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Yani Karadenizli ben de Karadenizliyim. Denizde böyle bir tane beyaz bir şey gördün. Sandal desen sandal değil. Oturacak yeri yok, kürek takacak yeri yok. Ufak bir balıkçı kayığız anlattım. Onu tekneye aldık, kıyıya getirdik diyor. Kıyıda bir an inceleme içinde 300 bomba var. O teknenin balıkçı teknenin büyük işte 12-13 metrelik teknenin bir tahtasını bulamazlar. 300 kilonun patladığı bir yerde" şeklinde konuştu.
Serdar Öztürk, "Şimdi belki bir yıl olmuştur sanırım. Belki bir yıldan fazla olmuştur. Karadeniz'de serseri mayın diye bir aralar haberler de çok çıkardı. Deniz Kuvvetleri ciddi bir araştırma yaptı. Hatta sayıları neredeyse 50'yi bulan bu tür serseri mayınların işte Deniz Kuvvetleri'nin sat timleri tarafından imha edildiği hep yazıldı, çizildi. Bu o bu işaret o zaman gelmişti. Genelde ben geçenlerde de bir sohbet sırasında söyledim. Hikâyelerde hikâyelerin sonunda genelde gökten üç elma düşer. İşte o elmalar kimin başına düşerse ona göre bizim şu anda son bir haftada gökten üç iha düştü. Baltayla ağaçtan iha indiren var. Bunların ne olduğunu tam olarak açıklayamayan bir sistem var. Açıklamaya açıkladı ama yani sonuçta bizim için önemli olan o ilk duyduğumuz Ankara'ya, Elmadağ'a kadar gelen İHA'nın Türk uçakları tarafından vurulduğu açıklandıktan sonra herkes onu oraya bilerek getirdiler ki işte denizin üstünde düşürürsek inceleyemeyiz. Karada müsait bir yerde uygun bir yerde düşürelim ve inceleyelim diye. Parçasını bile bulamıyorlar. Çünkü diyorlar ki imha oldu çok parçaya ayrıldı. O zaman niye Karadeniz'in üzerinde imha etmediniz gibi bir soru da çıkıyor ama dediğim gibi şeffaflık ölçüsü Türkiye'de demokrasiyle eşdeğer gittiği için demokrasiniz ne kadarsa şeffaflığınızda o kadar" dedi.
Yorumlar
Kalan Karakter: