Programda gazeteciler Serdar Öztürk ve Ahmet Nesin, Türkiye'deki sağlık sisteminden dış politikaya, iç siyasetten yargıdaki dil değişimine kadar uzanan geniş bir yelpazede çarpıcı yorumlarda bulundu.
Gündemdeki konuların yoğunluğuna dikkat çeken Ahmet Nesin, sohbete İzmir'de yaşanan "MR skandalı" ile başladı:
“Hangisinden başlayacağımı bilemiyorum. En son konuştuğumuz MR cihazında bir kadını unuttular değil mi?”
Serdar Öztürk, olayın trajikomik yanına vurgu yaparak yaşananların vahametini şu sözlerle dile getirdi:
“Abi gülmeyeceğiz diyorsun ha. İlk başta en komik olanını söylüyorsun. Bir de İzmir Tire'de. Ama şimdi bu komik olanı sen o kadına sorsana. Evet bir de şey kitleyip gitmişler odayı. Kadın Kendi çabasıyla çıkmış MR cihazının içinden. Yani bilmiyorum izleyenler içinde daha önce o cihaza giren var mı? İki kez sanırım girdim o cihaza yani insan etrafında birileri varken bile bunalıyor. Yani zaten tünel gibi bir şey. Bir de dönüyor içinde bazı şeyler tuhaf tuhaf sesler çıkıyorlar. Bir de size diyorlar ki sakın kımıldama. Böyle bir... Yani acayip bir şey. Hakikaten tünelin içinde böyle zaten insan bunalıyor... Bir de böyle etrafınızda sürekli dönen bir şey var ve sürekli garip bir ses çıkarıyor. Yani sağlık için falan deyip katlanıyoruz ama bildiğim kadarıyla yeni modellerinde yani modernleştikçe o tünel kısmını biraz azaltmışlar biraz daha farklı bir boyutta işte tünele girmiş gibi hissetmiyormuşsun, yarısı yokmuş falan diye söylüyorlar ama”
Ahmet Nesin, modern MR cihazlarıyla ilgili kendi deneyimini paylaştı:
“Kafa yapın var. Ben girdim son modellerine. Belden aşağı yok ama yani bu tünele girmediğin anlamına gelmiyor yani. Şöyle söyleyeyim denizden korkuyorsun. Dalmışsın, havada kalmışsın belden yukarı dışarıda.”
Öztürk, kadının yaşadıklarına odaklanarak sağlık sistemindeki daha geniş sorunlara dikkat çekti:
“Acıdım yani üzüldüm ama acıdım. Bir saat onun içinde insan nasıl durabilir? Helal olsun da dedim. Bir de kendi çabasıyla çıkmış, bağırmış, çağırmış, bakmış, ses yok. Çıkmış, kapı kilitli bu sefer kaldığın odada. Türkiye'de sağlık sisteminde sapasağlam çocukları bu ülkede hasta diye Sağa sola hastaneleri, özel hastaneleri sevk edip onların ölümüne neden olmadılar mı?”
Nesin, bu eleştiriye kişisel bir anısıyla katıldı ve gereksiz ameliyatlara işaret etti:
“Ben bunu yaşadım Serdar biliyor musun? Benim oğlumun annesi Apandist ameliyatı oldu. Dayım doktor olarak ziyarete yani dayım olduğu için ziyarete geldi. Alınmış apandiste bakıp bunun apandist hastalığı yokmuş dedi.”
Serdar Öztürk, MR teknisyeninin sorumluluğunu vurgulayarak konuyu bağladı:
“E valla şimdi bir meslekte hani bana da size de aramızda en azından siz benden daha tecrübeli olduğunuz için aynı şeyi öğretiyorlar ise herhalde bir MR cihazının başındakine de öğretmiş olmaları lazım kardeşim işin bittikten sonra önce git şu dipsiz kuyuda kimse var mı yok mu hasta çıktı mı çıkmadı mı diye ilk yapılacak olan şey odur herhalde. Kapıyı kilitleyip yemeğe gitmek değildir. Diye düşünüyorum. Bu işte sağlık sisteminin geldiği nokta açısından ibretlik bence.”
Ahmet Nesin, iç gündemdeki sorunlardan dış politikaya geçiş yaparak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hamlelerini "Nobel" iddiası üzerinden yorumladı:
“Ama ülke böyle yönetilince her şey birbirine yansıyor diye düşünüyorum. Sanıyorum bu son Azerbaycan dönüşü Erdoğan'ın konuşmasını anladığımız kadarıyla şimdi bir de sudan işlerle uğraşacakmışız galiba. Sudan işlerle de uğraşacağız. Erdoğan açıklama yapmış uçakta gelirken. Sudan'daki savaşa böyle seyirci kalamayız mutlaka daire olacağız deyip hatta önümüzdeki günlerde bir iki tane bakan gidecek herhalde. İnceleme yapmaya. Biri de Milli Savunma Bakanı sanırım. Yani biz Türkiye'de hala 21. yüzyıla ya da Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına girdiğimizi iddia ederken bunun yanında bir cihaz daha MR cihazında vatandaşı unuturken öbür taraftan buradan da neler oluyor sudan içlere bir bulaşalım diye böyle şeyler yapıyoruz ya. Ben seninle yaptığımız programda mı söylemiştim yoksa tekli programda mı söylemiştim bilmiyorum ama Erdoğan bu Trump'ın Nobel olayını çok fena kıskanır ve öne geçmek için elinden geleni yapar demiştim şimdi hem Suriye meselesi var, hem Türkiye'deki Kürt meselesiyle barış var. Pek masaya çağırmasalarda esir değişimi İstanbul'da yapılıyor. Rusya meselesi var. Şimdi bir de Sudan'daki barışı hallederse Afganistan, Hindistan, Pakistan meselesinde masaya oturmaya çalışıyor. Karabağ, Azerbaycan meselesi. Karabağ, Azerbaycan'dan dönüyordu zaten. O barışı sağlamaktan meşguldü bir sene önce. Nobel'i hangisi alır şey yapalım bizde ne bu bahis hadi gel bir bahis ama sen gözaltına alınırsın. Trump mu Erdoğan mı?”
"DÜNYA LİDERİ" SLOGANI VE EUROFIGHTER PAZARLIĞI
Serdar Öztürk, Nesin'in Nobel yorumuna karşılık, Erdoğan'ın olası seçim stratejisi hakkında bir öngörüde bulundu:
“Erdoğan 1'e 60 falan verir herhalde. 1'e 60 mı? Öyle görünüyor yani Trump'ın yanında ama Erdoğan'ın aslında bu sizin anlattığınız peş peşe sıraladığınız bu Erdoğan portresi aslında bize Cumhurbaşkanlığı'ya Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'ın aday olması durumunda Erdoğan'ın sloganını da biraz açık etmiş oldu. Önceden ifşa etti diyelim. O slogan da şey muhtemelen Erdoğan için dünya lideri. Yani siz Türkiye'yi yönetmeye belki talip oluyorsunuz muhalefet olarak ya da diğer cumhurbaşkanı adayları ama biz bir dünya lideri yetiştirdik ve o dünya liderinin kıymetini bilmek zorundayız. Bence Erdoğan'ın seçim yani yeni dönemde seçim stratejisi biraz sanki bunun üzerine kurulu olacak gibi.”
Ahmet Nesin ise "dünya lideri" söylemini savunma sanayii üzerinden eleştirdi:
“Kaan diye avaz avaz bağırıyoruz. Meğersem Kaan'ın motorunu alamıyormuşuz. Ama Kaan var yani. Şimdilik sünnetli Kaan gibi duruyordu. Kökten kesilmiş sünneti Kaan gibi duruyor ama Kaan'ı dünyaya satarken F-16 F-35 alalım diye yalvarırken Almanya pek izin vermediği için Eurofighter meselesi vardı Almanya'dan hem Özgür Özel yardımcı oldu aracı oldu. Eurofighter evet dedi. Tam İngiltere dedi. Tam İngiltere'den alıyor derken şimdi nereden ikinci el alıyoruz? Ben ikinci el diyorum. Herkes de beni düzeltiyor. Askerlerle konuşurken ikinci el denmez ona diyorlar. İkinci el değil mi? İkinci el değilmiş o. Arabada oluyor bunda niye olmuyor yani arabanınki de sonuçta motor buda motor o olmaz. Kullanılmış uçak alıyoruz biz. Nereden alıyoruz? Katar ve şeyden mi?”
İMAMOĞLU İÇİN "DİPLOMA PLANI" VE "İNGİLTERE PAZARLIĞI" İDDİASI
Serdar Öztürk, Eurofighter alımındaki İngiltere detayına dikkat çekerek, konuyu Ekrem İmamoğlu'nun siyasi geleceğine bağladı:
“Evet ikisi iki ülkeden alıyoruz. İkinci el, ben de ilk söylerken ikinci el diyorum ama Burada sizin o cümlenizin içinde bir kelime geçti. O önemli bence. Almanya ve İngiltere. Erdoğan da zaten Azerbaycan dönüşü uçakta. Almanya ve İngiltere ile görüşmelerini sürüyor dedi. Bu İngiltere konusunu ben izleyicilerin kafalarının bir kenarına yazmalarını istiyorum. Bu Eurofighter konusu İmamoğlu pazarlığına dönüşebilir. Özellikle İngiltere üzerinden İmamoğlu pazarlığına dönüşebilir. Bence Erdoğan onun da önünü kesmek için geçen hafta İstanbul Üniversitesi rektörünün bir açıklaması vardı. Diplomalarla ilgili. Diploma ile ilgili diplomanın iptali ile ilgili mahkemede yani itiraz edilmiş istinafta olduğunu söyledi ve istinaftan da olumlu karar bekledikleri yönünde cümleleri var. Biz kararımızı verdik. Verdiğimiz kararı istinafa taşıdılar. İstinaftan olumlu derken bize onlara göre olumlu yani onararak gelecek karar Cumhurbaşkanı olamazsın gelecek. Yani hiçbir şey yapamazsak ya da bir takım pazarlıklar sonucu İmamoğlu'nu en azından tahliye edip mahkum edemeyip o döneme kadar o yüzden de Cumhurbaşkanlığı adaylığının önünü bu yolla kesemez isek bir diploma yolu sanki bizim elimizde son çare gibi duruyormuş gibi bir izlenim hissettim. Çünkü durup dururken İstanbul Üniversitesi Rektörü böyle bir açıklama yapmaz. Zaten kararını vermiş. İşte üniversiteden karar açıklanmış. O mahkemelik olmuş. Mahkeme bir karar vermiş. O karar istinafa taşınmış. Şimdi bu konuda durup dururken İstanbul Üniversitesi rektörü boşu boşuna konuşmaz.”
Ahmet Nesin, rektörün açıklamalarıyla ilgili bir detayı hatırlattı:
“Aynı haberde miydi bilmiyorum ama gene üniversiteden yapılan açıklamaya göre... Bu belki sahte diplomalarla bağlantılı da olabilir. 230 kişi hakkında da inceleme yapılıyor diye bir haber vardı.”
"HUKUK" YERİNE "YARGIMIZ"
Öztürk, rektörün açıklamaları üzerinden iktidarın kullandığı dile dikkat çekti:
“Doğru aynı haberin içine zaten gelişi haberin bu yönde aslında ama hani Türkiye'de bu işlerle ilgilenen izleyiciler bilir ki bir bürokrat bir soruya cevap vermek istemediği zaman ona elli bin takva attırır cevap vermez siyasetçiler zaten vermez. Burada rektör getirip de gazeteci sormuş olsa bile bu konu bizim kararımızın dışında biz kararımızı verdik. Orada işte asıl şimdi kelimeye geleceğiz. Hukukun vereceği kararı bekliyoruz gibi. Mahkemeden ziyade hukukun konusu bu. Bizim konumuz değil artık derdi. Bunu şunun için söyledim. Özellikle tırnak içinde hukuk diyerek. Son haftalarda belki izleyenlerin de sizin de dikkatinizi çekmiştir. İktidar artık hukuk kelimesini kullanmıyor. Onun yerine yargı. Yargımız kelimesini kullanıyor. Yargı kelimesini kullanıyorlar. Yargımız kelimesi. Erdoğan yargımız diyor. Hatta biliyorsunuz o geçmişte de benim savcılarım benim hakimlerim diyordu. O yüzden yargımız kelimesi hukuk yerine kullanılmaya başladı. Bu da aslında hem bu dönemi daha iyi anlamamız için bir ipucu hem de mevcut sürmekte olan ya da önümüzdeki günlerde göreceğimiz bir takım soruşturmalarda da izlenecek yol ve yöntem hakkında bize bilgi veriyor.”
KANADA'NIN "CHP'Lİ OLMAK" İLTİCA KARARI
Programda tartışılan bir diğer ilginç konu ise Kanada'nın bir iltica başvurusu kararı oldu. Ahmet Nesin konuyu şöyle açtı:
“Şimdi ilginç bir şey daha var. Kanada'da iltica şimdi bütün ülkelerin iltica gerekçeleri vardır. Yani bütün ülkelerin derken iltica edilen ülkenin de ilticayı kabul etme gerekçeleri vardır. Bir de iltica edilen ülkenin yani diyelim ki Türkiye'den iltica ediyorsunuz. Kürtlüğü kullanabilirsiniz. Yani kullanabilirsiniz derken bunu Kürt anlamda söylemiyorum. Şikayetiniz Kürt olduğunuz için size saldırıdır. Dindar olduğunuz için saldırı olabilir bu bütün dünya için geçerli bunların hepsi ana iltica nedenleridir. İşte Marxist ve Sosyalist devrimci olduğunuz için ana maddelerden bir tanesidir. Dünya literatürürüne Kanada'yla bir şey eklendi biliyor musun bunu bilmiyorum. Evet okudum. Evet. CHP'li olduğum için saldırıya uğruyorum. Kanada İltica Mahkemesi ya da İltica Grubu orada nasıl bilmiyorum kabul etmiş ve CHP'li olmak iltica nedeni sayılmış. Bu müthiş bir şey biliyor musun?”
Serdar Öztürk, bu kararın genele yayılamayacağını belirterek detaya indi:
“Haberin detaylarına baktım pek de öyle abartıldığı gibi değil. Yani sunulan gerekçelerin içinden bir tanesi de o. Hani Nasrettin Hoca hikayesi. Ben göle mayayı çalayım ya tutarsa. Tutmuş. Ama bunun bir genel iltica gerekçesi olarak kabul edilebileceğini çok düşünmüyorum. Şöyle olabilir. Yani bu da önümüzdeki zamanda çünkü bu günlerde yine tartışılmaya başlandı bu. CHP kapatılır mı? Yani o gerekçeye belki ileride sığınarak CHP'li olmak... Bir iltica nedeni olarak çoğu yerden kabul edilebilir ama Kanada'da bir başvuruyu incelerken o başvurun içinde bulunan muhalif, aslında oradaki kelimenin tam anlamı muhalif. Muhalif kelimesinden kaynaklanarak böyle bir karar vermişler ama verdikleri kararın gerekçesinde yani kabul etme gerekçelerinde Başka nedenler de var.”
NESİN'İN 2003'TEKİ İLTİCA ANISI
Ahmet Nesin, iltica süreçlerinin karmaşıklığını ve kendi deneyimini anlatarak konuyu noktaladı:
“Mutlaka zaten... Hiçbir şey yani... Kürt meselesini ya da siyahi Meselesini söylerken Onların işin içinde bir yargılanmak bir örgüt meselesi duruşma falan filan yoksa ve o konuyu çok da iyi bilmiyorsanız zaten hemen hadi sana ilticayı verdik falan diye bir şey olmuyor. Ama buradaki mesele şöyle bir şey. Şimdi şu anda dava açılmış olsun olmasın İstanbul'daki belediyelerden herhangi bir Belediye Meclisi üyesi bugüne kadar ki son bir yıldır açılan dava dosyalarıyla beraber başvursa Hiç başka gerek kalmadan Fransa'da iltica edebilir. Yani bu iltica meselesini çok daha iyi bildiğim için hem kendimi iki kere ben şöyle söyleyeyim benim ilticamı bak benim 2003'teki iltica kabulümü bana Fransa'da OFRA dediğimiz bir sistem, bir büro var. Sivil toplum örgütü gibi özel devlete tam bağlı değil. Orası kabul ediyor senin iltica başvurunu ve ondan sonra onlar karar veriyor. Bana dediler ki Ahmet Bey yani yeni bir iktidar geldi Türkiye'de her şey değişecek siz niye iltica ediyorsunuz ben tam da bu nedenden iltica ediyorum Türkiye'nin ve dünyanın başına bir bela geldi. Siz bunun farkında değilsiniz. Türkiye de farkında değil. Farkına varıldığında çok geç olacak dedim Erdoğan için. Ve benim iltica kabulüm hemen o gün kabul oldu. 15 gün sonra kimliğim geldi."
Serdar Öztürk de Nesin'in sözlerini destekleyerek, iltica kabullerinin genel üyeliklere değil, kişilerin yaşadığı spesifik durumlara bağlı olduğunu belirtti:
“Şimdi dediğim gibi yani sizin dediğiniz özel durumlarda bulunanlar yani CHP'li meclis üyesi ya da CHP'li önemli bir yetkili olmak sıfatıyla haklarında soruşturma açılıp, hukuki olmayan yöntemlerle tutuklanma olasılıkları olanlara böyle bir tek başına böyle bir gerekçe dediğiniz gibi yeterli olabilir ama sırf CHP üyesi diye birinin sadece buna dayanarak ama bunu özellikle söylemek istiyorum sadece buna dayanarak demin onu söyledim zaten yani sırf Kürt olduğunuz için sırf Alevi olduğunuz için ya da sırf siyahi olduğunuz için de kabul görmüyorsunuz.”
Yorumlar
Kalan Karakter: