
Kadir Sinan, CHP’nin İzmir’deki önemli fikir insanlarından. Son bir yıldır dünyada yaşanan değişimi geniş bir pencereden yorumlamaya çalışıyor. Biz de Sinan’ı yakalamışken meseleyi derinden alıp konuşmak istedik. Sinan, klasik devlet yapılanmalarından, etik tutumlara varana kadar her şeyin bir değişim içinde olduğunu söyledi. Sinan, “Burjuvazi çıksa dese ki, ya kardeşim kol gücü, iş gücü olmadan ben hiçim, diye dillendirse bu kendi açısındaki etiğin rendelenmesi anlamına gelmiyor mu? Veya bir sosyalist olarak demokrasiden sonra inşa edebileceğimiz daha müreffeh bir yaşam biçimi, demokratik nizamı gördükten sonra tahlil edip bunu sunmak bizimde kendi ahlakımızı da etkiliyor” diye konuştu.
-Egemenlik kavramı değişti dediniz, 21’nci asrın 20’nci asırdan devraldığı kavram kanaatimce egemenlik kavram ve emperyalizmdi. Fakat korona virüs insanları evlere tıktı dediniz, bence ulus devletleri de evlere tıkıldı. Dolayısıyla burada egemenlik kavramları değişti diyoruz, ulus devlet emperyalizme nazaran bir tık daha öne geçmedi mi?
Ben ulus devletin bir tık öne geçmesinden çok, egemenlik kavramının nasıl değiştiğiyle ilgili alan genişlemesi yaptığını düşünüyorum. Şimdi teknolojik güç, yeni egemenlik alanları katıyor eski egemenlik alanlarına. Teknolojiyi kullanamıyorsan egemenlik alanını kaybediyorsun. Buna en cılız örneklerden, yani çok detaylı araştırmadan, en cılız örneklerden bir tanesi Ermenistan- Azerbaycan savaşını gösterebiliriz. Mesela Türkiye’nin son zamanlarda, ister kabul edelim ister etmeyelim yakalamış olduğu teknolojik güç, onu mesela Akdeniz’de efelenen hale getirdi. Bu doğrudur yanlıştır tartışılır. Veya Ege Denizi’nde efelenen hale getirdi, anlatabiliyor muyum? Veya hava sahamızın kontrolü konusunda Türkiye’yi efelenen hale getirdi, ha karşısında rakip var mı, yok mu? Türkiye bu yeni egemenlik alan talepleriyle ilgili karşısında ciddi bir rakip bulamadığı için bir darbe aldı mı, almadı mı? Bunlar hep tartışılır şeyler. Ama kesin ortaya koyabileceğimiz bir tez var ki o da şudur; teknoloji egemenlik alanımızı değiştiriyor.
Bu korona virüsünde en büyük yaratmış olduğu şey kendi içsel dünyamızda insanları da bizi de çok fazla etkileyen inanç sistemlerini de çok fazla değiştirdiğini düşünebiliriz. Dolayısıyla hakimiyetin kimde olduğuyla ilgili de bir egemenliğin kimde olduğuyla ilgili bir kavram kargaşası inanç sisteminin içerisinde de var. Orada yeni analizlere ihtiyaç var. Yani o orada deizmin fazlaca büyümesinin nedeni, bu çelişkilerdir.
-Az önceki sorumdan hareketle şunu genişletmek istiyorum, dünyada son 100-120 yıllık bir süre içerisinde bir gelişme olduğunda insanlar ya İngiltere’ye bakıyordu ya Amerika’ya bakıyordu ya da Rusya’ya bakıyorlardı. Fakat bu sefer başka bir bela geldi, bizzat kendi devletlerinden bir şeyler eklemek istediler. Bu anlamda sordum yani, ulus devletler biraz daha mı ön plana çıktı? Yani örneğin biz korona virüs önlemlerle ilgili biz daha çok hükümetimizden beklenti içinde oluyoruz. Ukrayna halkıda, Polonya halkı da aynı şeyi demiştir diye düşünüyorum.
Aslında görüntü olarak doğru, haklısın. Pandeminin yaratmış olduğu kaotik ortam eski ulus devletlerinin veya eski bildiğimiz klasik devlet yapılanmasının böylesi bir salgın karşısındaki tavrı insanlar için önemli bir laboratuvar oluşturuyor. Bu süreç bittikten sonra yerine nasıl bir model koyacağız ki bu tartışma insanlarda bir ufuk genişlemesi yaratıyor. Mesela egemenliğin yaratmış olduğu yeni alan talepleri; denizde, havada, karada yeni alan talepleri ve teknolojik büyümelerin yaratmış olduğu sınır talepleri yeni ahlaki yapılanmaların ortaya çıkacağını ve bununla birlikte yeni sosyal süreçlerin ortaya çıkacağını düşünüyorum. Devlet yapılanması mutlaka olur, bugünkü devlet yapılanmalarının yerine bir şeyler konacak; ama ne konacak bu konuda ben de bir şey bilmiyorum. Çünkü bunların idare edemediği, götüremediği yani eski ulus devlet modeli bir şeyi götüremediği ortaya çıktı. Küçük bir analizim de var bu konuda, bu memlekette koronadan daha fazla insan ölmüyorsa, yani ekonomik anlamda 20 büyük ekonomiden birisi olduğumuz halde bugün bir sürü veriyi paylaşıp, aynı anda koronayla mücadele edebiliyor olmak, ekonomik gücün sonucudur. Ama bunu nereye kadar götürürüz. Ve bildiğim bir şey var bunu devlet götürmüyor, bende bir yurttaş olarak gördüm ki bu devlet 5 tane maskeyi dağıtamadı. Ama bugün yerel birimler daha çok mücadeleyi öne çıkarıyor.
Türkiye’deki çürümüşlüğün temel sebeplerinden biri devletin artık normal işleyişinden çıkıp parti haline getirmesi olabilir mi?
Onun çok büyük etkisi var, ama böyle olmayan yerlerde de bu sıkıntılar var. Mesela Fransa’da da var bu sıkıntı. Almanya’da, Merkel ağlayarak insanlara evin içinde kal diyorsa Almanya emperyalizmi, kapitalist üretim ilişkilerinin en üst düzeyde olduğu yerdeki devlet başkanında bu perişanlık sadece hastalığa karşı bir yalvaran biçiminde evde kalın diyorsa, bunu da görmek lazım. Büyüklerinizi belki son defa görüyor olabilirsiniz, demek bana göre emperyalizmin feryadı. Sonuçta dönüp dolaşıp bu kadar çok aşıya, bu kadar çok teknolojiye merakla sarılıyor olması, teknolojinin ve bilimin yaratacağı yeni egemenlik gücü herkesin gördüğüyle ilgilidir.
-Siz devlet yok yereller bu işi götürüyor dedin, pratikte böyle bir şey oluyorsa o halde sizin öngörünüzün şöyle bir öngörü olduğunu söyleyebilir miyiz? İleride ki dönemde bir parlamenter sisteme ek olarak yereli, yerel yönetimini güçlendirmesi hatta bir ara gündemimizde olan 2005 yılındaki Avrupa Birliği yerel yönetimlerle ilgili mutabakat yasasının uygulanması söz konusu olabilir mi?
Herkes yeni bir demokratik parlamenter sistemden bahsediyor, değil mi? Böylesi bir sistemin güçlü kalmasının temel noktası bu sistemi ayakta tutan 4-5 tane payanda var. Bunların sağlam olması lazım. Bana göre bu yeni demokratik nizamı ayakta tutabilecek temel noktadan bir tanesi finansın ve idarenin yerel bazda etkinleştirilerek halka kullanılması. Kaynağın ve siyaseten yerel parlamenterinde güçlü parlamenterler olacağını hepimiz bilmeliyiz. Belediye meclislerinde karar önemi artık o alandaki kanun niteliğinde olacaktır. İnsanlar bunu görecek. Ankara’da yapılan kanunun fazla vatandaşa rahatlık ulaştırmadığını, getirmediğini gören insan belediye meclisinde alınan kararların kendine, yaşam tarzına uygun olduğunu gördükçe mutlaklaşacaktır. Sivil toplumun ve yerel yönetimlerin gücü parlamenter sistemin gücü olacaktır.
-Merkezi Türkiye Cumhuriyeti’nin yereli güçlendirmesi konusunda burjuvazi ister istemez mi öncülük edecek, buna hazır mı ve çalışan emekçi sınıfları bu yönlendirmeler neresinde duracak?
Ben yönetim ilişkileri değişecek demedim. Her şeyi tıraşlıyor bu iş. Üretim ilişkilerinin değiştirilmesinden kastım, eğer üretim araçlarının mülkiyetinin değişmesiyle ilgili bir şey dersem çok tarihsel olur. Orada siyasetin kararlılığı önemli. Bugün insanlar için önemli olan şey adalet. Az veya çok ne yaratılıyorsa adalet, dolayısıyla bunu bu adaleti isterken bu köhneleşmiş, yıkılmak üzere oluşmuş nizam Türkiye’de, Amerika’da, Afrika’da da bu nizamın artık 8 milyararındaki insanlığa bir şey aktarmadığı ortaya çıktı. Özellikle 1950 yılından sonra bu yönetim ilişkilerinin bizzat kendisi, insanlar arasındaki sınıf farkını inanılmaz derecede arttırdı.
Ama bu fark o kadar keskinleşti ki, gelir farkı o kadar çok ki dünyadaki toplam gelirin tamamını elinde bulunduran yüzde 6’lık kesim kaynağı, dünya kaynağının yüzde 73’ü kullanıyor. Bu büyük bir adaletsizliktir. Dünya artık bunu kaldıracak noktadan çok uzaktadır. Şimdi ne olacak? Daha kabul edilebilir bir ileri demokratik yapılanmayla insanların biraz daha rahatlaması sağlanacaktır. Üretim ilişkilerinin daha toplumsal, daha sosyalist ilişkilerin varlığı. Ama bugünkü hedef, yani bugünkü insanların hedefi mesela Türkiye’de benim ütopyam belki sosyalist üretim ilişkileri olabilir; ama benim Türkiye’de yaşayan bir yurttaş olarak kaygım, talebim, isteğim, mücadelem daha demokratik bir nizam.
-Aslında benim kastettiğim Türk burjuvazisi genel olarak şuan kan ağlıyor. Nerden çıktı bu hastalık? İstediğim gibi kâr edemiyorum, ticaretimi yapamıyorum falan, benim bildiğim merkezi olmayan bir yönetim burjuvazinin işine gelmez. Yani kar meselesini biraz daha arka plana atar, senin dediklerinden yola çıktığımızda burjuvazi mecburen mi buna izin verecektir?
Burjuvazi şunu anlayacak, kârını maksimize etmenin temel koşullarından birisi o varlığa koymuş olduğu, daha doğrusu birileri iş gücünü ortaya koyup üstüne sermayesini koyuyor. Sonuçta sermayeyi koyandır burjuva. İş gücü olmadan sermayesiyle bir şey yapamayacağını anlamıştır. Dolayısıyla onunla beraber iyi koşullarla yaşamayı istese de istemese de öngörmek zorunda, onu koruyacak koşulları yapmak zorunda. Ve ileri demokratik parlamenter sisteminin buna cevaz verdiğini düşünebiliriz.
Röportaj öncesi görüşmemizde bize kafanızdaki bazı soruları aktarmıştınız. “Etiğin teknolojiyi rendelemesi insanı zora mı sokuyor?” demiştiniz. Felsefi yönü derin bir soru olsa da ben bunu size sormak isterim. Etiğin rendelenmesi ne demektir?
Ahlak yeni bir konu değil, insanın varlığıyla daha doğrusu iki insanın yan yana yaşamasıyla birlikte ortaya çıkmış ikili ilişkileri değerlendirmekle ahlak oluşur. İnsanla birlikte var olan değerler bütünüdür. Teknoloji öyle bir noktaya geldi ki, bu teknolojik güç eski etik değerlerini ortadan kaldırıyor. Neden kaldırıyor?
Az önce konuştuğumuz gibi, burjuvazi çıksa dese ki, ya kardeşim kol gücü, iş gücü olmadan ben hiçim, diye dillendirse bu kendi açısındaki etiğin rendelenmesi anlamına gelmiyor mu? Veya bir sosyalist olarak demokrasiden sonra inşa edebileceğimiz daha müreffeh bir yaşam biçimi, demokratik nizamı gördükten sonra tahlil edip bunu sunmak bizimde kendi ahlakımızı da etkiliyor. Yani sosyalizmin değerleri bir ütopya olarak genel kabul olarak gönlümüzde yaşatalım, sevelim ama hayatın gerçekleri başka bir şey onun için kavga edelim. Kavga sırasında yanında burjuvazi duracaksa, dursun.
Kadir bey, bu sizinle kaçıncı söyleşimiz, saymadım. Genel olarak İzmir’i ve siyasetini konuştuk sizinle. Teknoloji yolundaki gelişmeler bütün paradigmayı alt üst ediyor dediniz ya, bu sürecin sonuçları sizi de alt üst etmiş görünüyor. Baksanıza neler konuşuyoruz. Sizin kişisel durumunuzu konuşalım isterseniz…
Demin bahsettiğim dokunmak, yardımlaşmak, onlarla hem hal olmak çok uzun yıllardır unuttuğumuz şeyler. Genel olarak söylersek siyaset yaparken vatandaşa dokunan kazanır. Ama yapmıyorlar. Çünkü masa başında söylemek olmaz. Vatandaşın elektriği kesilmiş, aç kalmış senin sosyalist olmanın bir anlamı yok. Götüreceğin ekmeğin önemi var, pratik önemli.
Her girdiğim evde yeni bir dünya gördüm. Eksikleri olduğunu gördüm. Herkesin talepleri ayrı, herkesin beklentileri farklı. Herkesin kendisine oluşturmuş olduğu bir dünya var. Bunların arasında asgari bir müşterek bulmak için sağlam bir siyasala ihtiyacımız var. Bin tane ev, bin tane ayrı dünya. Bir siyasal organizasyon düşüneceksin ki bunlar arasında müşterek oluşturacaksın.
Yorumlar
Kalan Karakter: