

Değerli Dostlar, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunun 89 yılını kutluyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının istisnasız, Cumhuriyetin bizatihi kendisine ve onun kazandırdıklarına
sahip çıkması ve o kazanımların elinden alınmasına itiraz ederek o kazanımları
savunması tabidir.
1920 yılında İstanbul’daki
Osmanlı Hükümetine karşı Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükümeti, emperyalist işgale karşı milli bağımsızlık savaşını kazandı ve
Cumhuriyeti ilan etti.
Lozan Antlaşması ile
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunun Uluslararası meşruiyetinin tanınması
kabul ve ilan edildi.
Bu bir devrimdi.
Osmanlı İmparatorluğu ile
birlikte monarşi-hanedanlık-ortadan kaldırıldı yerine Cumhuriyet kuruldu.
Kuruldu ama kuruluşundan
günümüze Cumhuriyet ile karşıtlarının, hesaplaşma ve onu yıkma mücadelesi
bitmedi.
Değerli Dostlar, Doç. Dr.
Serdar Taşçı, 26 Ekim tarihli Hürriyet gazetesinde, Yalçın Bayer’in köşesinde
yayınlanan yazısında bakın bu durumu nasıl anlatmış.
“Cumhuriyet 1923'te ilan edildiğinde
çok ciddi toplumsal muhalefetle karşılaşmadı. Tepkiler rejimin adından ziyade
kurduğu düzenin niteliği ve tercihleri ile ilgiliydi. O günden itibaren
Cumhuriyet'i kuran kişi ve gruplar arasında onarılmaz bir savaş başladı.
Kürtler ve İslamcılar yönetici
elitleri 1920-1922 dönemi Anayasa uzlaşmasına aykırı davranmakla suçladı. Çıkan
ayaklanma ve isyanlar kimi zaman hukuk kimi zaman fiili müdahale ile bastırıldı.
Her psikoanalitik bastırmada olduğu gibi bu bastırma da 'bastırılanın geri
dönüşüyle' sonuçlandı.”
Doç. Dr. Serdar Taşçı,
Cumhuriyetle kavganın tarafları olan “İslamcılar” ve “Kürtlerin” günümüzdeki pozisyonlarının
fena halde yanıltıcı olduğunu düşünüyor.
“Kürt ve İslamcı siyasetler içinde
geliştikleri 12 Eylül rejimini ele geçirdiler. Sandılar ki ele geçirdikleri
şey, 90 yıldır kavga ettikleri Cumhuriyetti.” İşte bu yanılgı,
onların her musibeti Cumhuriyetin omuzlarına yüklemelerine yol açıyor.
Serdar Taşçı devam
ediyor. “Şimdi deniyor ki İlkokulda din öğrenimi haktır. Anadilde eğitim haktır.
İmam Hatipliler asker olabilsin. Liseli kız evlenebilsin. Başörtülü
memuriyet olsun.
Bu hakları talep eden kesimler her şeyin sorumlusunu Cumhuriyet
olarak gördükleri için kutlamaları da içlerine sindirmiyorlar. İktidar'da onlar
var: İslamcılar hukuki iktidar, İslamcılar ve Kürtler fiili iktidar
durumunda. O nedenle Cumhuriyet kutlamalarını yasaklamak istiyorlar.”
Serdar Taşçı yazısını
olan biteni Cumhuriyetin “mutlak devrimci bir
ilerleme” olmasına bağlayarak şöyle bitiriyor.
“Beğenilsin- beğenilmesin, eksiklerine
rağmen Cumhuriyet bu topraklar için mutlak bir devrimci ilerlemedir. Her
ilerlemede olduğu gibi bu ilerleme de toplumsal gelişime karşı kesimler tarafından
yerden yere vurulur ve yasaklanır. Bunun için bahane bulmak hep kolaydır. Şu an
yaşanan süreç birebir budur. Ne bir eksik ne bir fazla...”
“mutlak devrimci ilerlemeye” muhalif kesimin en önemli komponentinin siyasi meşruiyetini tartışmak
haddimize değildir.
Son genel seçimlerde
yolda yürüyen iki seçmenden birinin oyunu alma başarısını gösterebilmişlerdir.
Mecliste tek başına
anayasa değişikliği yapacak sayısal çoğunluğa ulaşamamış olsalar da yasa çıkarmak
için başka hiçbir siyasi partinin desteğine ihtiyaçları yoktur.
Bu güç ve meşruiyet
kibirlerini öyle şişirmiştir ki kendilerini ülkenin patronu gibi görmeye başlamışlardır.
İleri Demokrasi diye tanımladıkları düzenleri, bilenler ve görmek
isteyenler için otokrasinin adeta ayak sesleridir.
Diğer komponent ise
meşruiyeti değil silahı seçmiştir.
Hakkı, silah ile arama ve
alma stratejisi ülkenin son otuz yılını berbat etmeye yetmiştir.
“Analar ağlamasın” diye cümle
kuranlar kesinlikle çok haklı ve vicdanlı insanlar. Buna itiraz edecek aklı
başında insan olur mu? Olmaz.
Yalnız unutmayalım.
Analar, ben hakkımı silahla alacağım ayak diremesi yüzünden ağlıyor.
Meşru ve Uluslararası
hukuka göre varlığını devam ettiren bir devlet, egemenliği altındaki
topraklarda kendisinden başka silahlı bir güce yaşam hakkı tanır mı?
Bu sorunun yanıtını siyasi bilgiler
fakültesinin birinci sınıf öğrencilerine bile sorsak yanıt hayırdır.
Siyaset silahı esir almadan bu
girdaptan çıkış yok.
Siyasetin egemen tek güç
olması
için her zamankinden daha çok imkâna sahibiz.
Atalarımızın, Çanakkale’de
birlikte şehit düştükleri siperlerden çıkalım artık. O siperlerde ülkeyi
birlikte savundu bizim dedelerimiz.
Emperyalist işgali
birlikte yenilgiye uğrattık. Antep’te, Urfa’da, Sakarya’da, Dumlupınar’da omuz
omuza savaştık.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinde birlikte meşruiyetimizi ve egemenliğimizi ilan ettik.
Değerli Dostlar, bugün Cumhuriyete dünden daha çok
ihtiyacımız var. Onun ışığı ile yolumuzu aydınlatabiliriz.
Bugün birbirimize daha
çok ihtiyacımız
var.
Farklılıklarımızı bilerek,
doğal sayarak, farklılıklarımızdan onur duyarak, farklılıklarımızın en küçük
hak kaybına yol açmasına izin vermeden birlikte yürümeliyiz.
Ne hak varsa istisnasız herkes için almak
için aklımızı, vicdanımızı, eylemimizi amasız fakatsız samimiyetle ortaya koyarak
yürümeliyiz.
Cumhuriyet o zaman anlamını bulacaktır.
Cumhuriyet o zaman
hepimizin olacaktır.
Cumhuriyeti kutlayacağız.
Dünyanın onurlu tüm
Cumhuriyetleri gibi.
Yaşasın Türkiye
Cumhuriyeti.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: