

isteği üzerine düzenlenen ''kapalı grup toplantısı''nda yaklaşık bir buçuk saat
konuştu. 116 milletvekilinin katıldığı toplantıda Ortadoğu'da yaşanan
gelişmeleri tahlil eden Baykal, "1 Mart 2003 tarihindeki tezkereye karşı
çıkmamızın değeri bugün daha iyi anlaşılıyor. O günlerde 90'a yakın AKP'li
milletvekili ile tezkereye karşı çıktık. Bizi çekmek istedikleri tuzağın içine
düşmemekle ne kadar doğru davrandığımız görüldü" ifadesini kullandı.
TBMM'de yapılan tezkere oylamasının üzerinden on yıl
geçtiğini de hatırlatan Baykal, "Sayın genel başkan eğer bu konuda bir
panel düzenletir ve o günkü tutanakların açılmasını isterse ben sahaya iner
görev alır ve bunları topluma anlatırım" dedi. Tutanakların on yıl sonra
açılabildiğini söyleyen Baykal, "Topluma 2003'te tezkereye neden karşı
çıktığımızı anlatırsak, bugün Ortadoğu'da yaşanan dizayn daha net anlaşılır''
sözünü ifade etti.
ESKİ CHP GENEL BAŞKANI DENİZ BAYKAL'IN
BASINA KAPALI GRUP TOPLANTISI KONUŞMASININ TAM METNİ:
Teşekkür ederim Sayın Başkan Değerli Arkadaşlarım hepinizi içten sevgilerimle
saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmaya geçmeden önce bir konuyu biraz aydınlığa kavuşturmamız gerekiyor.Bu
görüşmede Sayın Genel Başkan da bizzat bulunmayı arzu etti. Maalesef bu
saatlerde programı yoğun olduğu için katılamayacağını, Çarşamba Perşembe günü
de İngiltere'de bir gezisi olduğunu, Cuma ya da gelecek hafta olursa
olabileceğini ifade etti. Ben de Cuma meclis çalışmadığı ve pek çoğumuzun da
Ankara dışında olacağı için, Salı gününe de çok gecikileceğinden dolayı bu
toplantıyı yapmayı düşündüm. Yani Sayın Genel Başkan tercihen değil
mecburiyetten bu toplantıya katılamamıştır. Ama eminim buradaki görüşmeleri
ayrıntılı bir şekilde değerlendirebilecektir. Keşke genel başkan da burada
olsaydı. Genel Başkanın da katılacağı bu toplantıları önümüzdeki günlerde de
sürdürürüz.
Değerli arkadaşlarım,
İçinde geçmekte olduğumuz dönemin olağanüstü niteliği hepimizi hem sorumlu
siyasetçi olarak hem de CHP mensubu olarak çok yeni ve ciddi durum
değerlendirme yapma zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. AKP iktidarının son 5
yılında Türkiye’nin temel siyasal kimliği ve tarihsel birikimi çok ciddi bir
şekilde sarsılmakta ve çözülmektedir. Böyle bir köklü temelde değişim
yaşanırken hepimizin günlük olaylar karşısında gerekli tavrı takınmanın, ülke
nereden nereye sürükleniyor, bize düşen görev nedir, olumsuzlukları caydırmak
için daha fazla ne yapmalıyız sorularını kendimize sormak zorunda olduğumuzu
düşünmekteyim.
Gidişata baktığımız da belki de bir kurguya uygun olarak yeni bir Türkiye’nin
kalıba döküldüğünü ve partimizin bu süreç karşısında etkin olmaktan çıkarılmaya
çalışıldığını görmekteyiz. Türkiye’ye sahip çıkmamız gerekmektedir. Bunu sadece
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak söylemiyorum. Türkiye’nin siyasal deneyimi
dünya çapında saygı ile selamlanması gereken bir olaydır. Milli mücadelenin
hemen arkasında başlatılan büyük süreç hiç kuşku yok ki her sorumlu insanın
saygı duymasını gerektirmektedir. Burada Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet
varsa, buradaki insanlar barış ve istikrar içinde daha da ileriye giderek daha
demokratik daha çağdaş hukuk ilkelerinin uygulandığı, Kadın-Erkek yaşamının
daha çağdaş boyutta olduğu yapıyı, içinde olduğumuz bu coğrafyada en ileri
seviyeye getirmiştir. Laik bir toplum haline dönüşülmüşse bu elbette saygıyla
selamlanması gereken çok önemli bir sonuçtur. Türkiye Cumhuriyeti dışında başka
bir devlet bunu başaramamıştır.
Din ve siyaset ilişkisini bu coğrafyada en olumlu en belirgin bir noktada
oturtulabilmişse tüm insanlık için kazanım olmuştur. Aklı başında herkes bu
dönüşümün, Türkiye modelinin ne kadar değerli ve çok önemli olduğunu çok iyi
bilmektedir. İslamiyet ile demokrasiyi, Kadın-Erkek eşitliğini, çağdaş hukukla
demokrasiyi bağdaştıran bir toplumsal düzeni, devlet düzenini
gerçekleştirmiştir. Bu coğrafyadaki ülkelerin bir süredir yaşadığı acılara
baktığımızda Türkiye süreci daha iyi anlaşılacaktır.
Mısır, M. Ali paşa zamanından başlayarak imparatorluğun daha ileri bir
seviyesinde olmuştu. Suriye, Anadolu çizgisinin ötesindeydi. 1920 lerde bu
şekilde bir durum yaşanırken, şu andaki Mısır, Suriye ve Lübnan’ın hali ortadadır.
Bu devletlerle aramızdaki fark nedir? Aramızdaki fark, Türkiye modelidir. Model
biliniz ki CHP modelidir. Bütün dünyada köklü bir değişimi, din ve laikliği,
İslam ve demokrasiyi, kadın erkek eşitliğini sağlayan Cumhuriyet Halk
Partisi’dir. Falan başbakan çok icraat yaptı ondandır lafı doğru değildir.
Sağlam temel bunların oluşmasını sağlamaktadır. Ana temelde bunlar olduğu için
Türkiye büyümüş ve gelişmiştir. Bunu küçümsemeye kimsenin hakkı yoktur. İlerici
bir modeldir. Bu politikalardan bıkmayın bıkılırsa sonuçlarının neler olacağı
görülmektedir. Bizi bugünlere getiren politikaların temelinde bu vardır.
Kuruluş aşamasında öngörüldüğü amaçlandığı için zafere ulaşılmıştır.
Türkiye’yi savunmak, CHP’ yi savunmaktan geçer. Türkiye’yi değiştirmenin ilk aşaması
CHP’yi değiştirmekti. Onun için CHP’ yi savunmak Türkiye’yi savunmaktır. Bunu
çok iyi bilin. CHP’ye muazzam haksızlıklar yapıldı ve yapılmaya da devam
ediyor. Bu duruma meydan okumak gerekmektedir. CHP, bir karmaşa içinde olan
insanların bir yığınağı gibi algılatılmak isteniyor. Bence gerçekçi olmayan
doğru olamayan bir değerlendirmedir. Gerçek bu değildir. CHP’ nin ne olduğu
bellidir. Programı vardır, bir ve bütündür. Ulusalcılar, yenilikçiler var
sözlerini reddediyorum. Bütün CHP’liler ve milletvekilleri hem ulusalcı hem de
yenilikçidir. Ulusalcı olmadan CHP’li olunmaz. Sayın Genel Başkan programı
geçen haftalarda okudu. Bu saldırılara göz yummak ve takdim etmek Türkiye’ye
yapılacak en büyük yanlışlıktır. Birbirimizi yaftalamamayız. Birbirimizin ulusalcılığı
ve yenilikçiliğine saygı göstermeliyiz.
Bu tehditler karşısında ki direnç noktası CHP’dir. Kendi elimizle ayrıştırırsak
ulusalcı yenilikçi olarak, amaçladığımız hedeflerden mahrum oluruz. Biz
birbirimize mecburuz.
Bu bakış açısını değiştirmek gerektirmektedir.
CHP ye karşı haksızlıkları göğüslemek lazım.
CHP’nin demokrasiye inanmadığı, sahip çıkmadığı ithamları gelir. Türkiye’ye
demokrasiyi getiren, taşıyan ve onun iktidardan düşme bedelini memnuniyetle
uygulayan dünyanın tek partisi CHP’ dir. 1950 yılında İsmet paşaya seçim
kazanmış gibi yapmaya kimse ikna edemedi. En büyük eseri olarak düşünerek
yaptı. Millet istiyorsa iktidarı değiştirsin ama sistem işlesin dedi. Demokrasi
dersi verir gibi yaptı bunu. Ondan sonra gelenler daha genç kuşaklar, sivil
siyasetçiler ülkeyi demokrasi anlayışıyla ve ben kendime “Sabık Başbakan”
dedirtmeme inadına girmeyecek olsalardı 1924 anayasasıyla devam edebilecekti.
Halkının oyuyla iktidara gelenler, demokratik rejimin kazaya uğramasına neden
olmuşlardır. 12 Mart Dönemin, 1971 de CHP’ ye atfedilen Ordu CHP formülü, CHP
dinamikleri tarafından reddedildi. 12 Mart darbesinin CHP’ ye biçilen oyunu CHP
oynamadı, reddetti. CHP demokrasi inancını tereddütte bırakmamış bir siyasi
partidir.
Kimsenin CHP ye en küçük bir leke kondurma ihtimalli olmamıştır. Her türlü
darbe dedikodusunun, iftiraların oluğu ortamda bile CHP’ nin demokrasi harici
bir çalışma yaptığını ortaya koyamamıştır.
Yargıç güvencesi, üniversite özerkliği, basın özgürlüğü DP iktidarının doğal
uygulamaları olarak ortaya çıkarabilseydi. Ama olmamıştır. 1961 anayasasıyla bu
sağlanmıştır.
Bu partiyi kuranlar asker olmasına rağmen ondan sonraki süreçte, toplumun
sivilleşmesi ve demokratikleşmesi yolunda hareket etmişlerdir.
İleri demokrasi modeline baksınlar. Bütün demokratikleşme adımlarını CHP
parlamentoda desteklemiştir. Bugün işbasına gelen iktidarın döneminde dünyadaki
gazetecilerin en fazla tutuklu olduğu, fikir ve vicdan hürriyetinin baskı
altında olduğu,yargının bir enstrüman gibi kullanıldığı bir tablo ortaya
çıkmıştır. Bunlar ileri demokrasi anlayışına sahipken, CHP demokrasi karşıtı,
insaf! Bunu anlatmak lazım! CHP olarak, her insanı vatandaş haline getirmek
istiyoruz, özgür insan yapmak istiyoruz, özgürce karar almasını istiyoruz.
CHP solcudur buna kuşku yoktur, çağdaş bir partidir. Başka solcu partilerle
farklılık göstermektedir. CHP kendi solunu süreç içinde şekillendirmiştir. CHP
Sosyal demokrat bir partidir. CHP emeğin yanındadır, ezilenin mağdurun
yanındadır. Tekellerin yanında değildir, büyük sermayenin elinde değildir.
Kendisini ticari egemen güç haline dönüştürmek isteyenlerin partisi değildir.
Barışçı bir partidir, çevreci bir partidir. Gelir dağılımının, fırsat
eşitliğinin peşinde koşan bir partidir.
CHP olarak din konusunda haksızlığa uğramaktayız. Tarihsel süreç içerisinde,
Türkiye’nin Laik yapılı topluma dönüştürülmesi sürecinde yer yer ve zaman zaman
inançlı kesimleri üzüntüye uğratan uygulamalar olmuştur. Elbette bunları
görmekte sakınca yoktur. Ama bu CHP nin inanca karşı bakış açısından örnek
alınacak bir durum değildir. CHP’nin inanç karşısında ki tavrı demokratik
anlayışından sosyal demokrat kimliğinden çıkar. İnanç insanoğlunun en önemli
özgürlük alanıdır. Devletin bir din dayatmaya hakkı yoktur. İnançları,
ibadetleri saygıyla karşılamak sosyal demokratın özelliğidir.
CHP gözbebeğimizdir. Bakınız Tunus’a, Suriye’ye, Irak’a bakın görürsünüz. CHP
ilke ve değerlerinden dolayı, CHP var olduğundan dolayı Türkiye bu durumdadır.
İçimizde bir tereddüt yaratmaya çalışıyorlar, empoze ediyorlar. Bizim
iftiharımız Türkiye’nin iftiharıdır, Türkiye Cumhuriyeti ilerici bir projedir,
CHP’nin projesidir. Eskimiş bir projedir diyorlar yok öyle şey! Büyük yalanlar
söyleniyor, ne yazık ki topluma da kabul ettiriyorlar.
Silivri yalanı artık herkes tarafından görünmektedir. Ortada bir kurgu,
planlama ve bunlara uygun gereklilikleri yaratma ihtiyacı vardır. Silivri bir
siyasi mimarlığın sonucudur. Kanada’da ki haham ortaya çıktı ve dedi ki “bu işi
ben başlattım ama şimdi diyorum ki işkence altında bu iddiaları gündeme
getirdim. İşkence altındaki ifadem geçerli değildir. Benim vicdanım bunu kabul
etmiyor.” Kendisi de pek ala TRT1’de bizim bazı arkadaşlarımızın da katıldığı
bir ortamda Ergenekon diye ısrarla bastırmıştır. Bu işi başlatan adam diyor ki
bu bir projedir, yani tezgah olarak algılanabilir. Amaca da ulaşıldı artık o
insanlar bırakılmalı. Bu işin bir proje olduğunun kanıtıdır. Başbakan
tutuklulukların uzunluğundan şikayet ediyor. 18 yıl hapse mahkum bir generali
ziyaret ediyor. Tahliye talep ediyor, ABD büyükelçisi yargının bu
uygulamalarından rahatsızlığını dile getiriyor. Bu süreç başlarken kim karşı
çıkıyordu? Bunun bir proje olduğunu belli amaçlara ulaşılması için
kurgulandığını kim söylemiştir. Bilirkişiye götürülmeyen CD’ler, dinlenmeyen
tanıklar. O yalanın ortaya çıkmasıyla artık insanlara düzeltmek istiyorlar ve
şimdi onlara kusura bakmayın diyorlar. Kimisinin hayatını aldı, kimisinin
mutluluğu, kimisi sağlığını huzurunu kaybetti. Ziyaretler yapıyorlar bu işlere
bir sorun verelim diyorlar. Bu büyük bir yalandı ve bunlarla acılar yaşattılar.
Başka bir yalanda Avrupa Birliğiydi. 2004 yılında Ankara antlaşmasına imza
atılacağı zaman sakın imzalamayın geri gelin ve niye imza atılmadığını birlikte
anlatalım dedik. Ama dönmediler ve imzaladılar. Alkışlar, kıyametler, öğle
vakti atılan havai fişekler, gazetelerin mavi çıkmasıyla yalana ortak olundu.
CHP, AB’ye karşı gibi gösterildi. Gelinen noktayı şöyle açıklayayım. AB’nin
genişlemeden sorumlu bakanı Avrupa Konseyine gelerek orada AB’ nin genişlemesi
konusunda konuşma yaptı. Tek kelime Türkiye’den bahsetmedi. Arkadaşımızdan biri
sordu neden bahsetmediniz diye şöyle bir cevap verdi: “ Siz 2004 deki anlaşmaya
imza attınız ama gereğini yapmadınız.” Büyük AB yalanı herkesi kandırdı. Artık
Şangay Beşlisine geldik, bu iflastır. Şimdi yeni ve büyük bir yalan var.
Terörden şikayetçi iseniz bunu önlemenin yolu anayasanın değiştirilmesidir.
Anayasada yazan Türk Milleti kavramını çıkarırsanız etnik ifade kullanmamayı
başarırsanız terör belasından kurtulacak, etnik gerilim ortadan kalkacaktır.
Yeni yalan ve kabul ettirilmek istene konu budur.
Yeni Anayasa konusu bir buçuk yıldan beri gündem de. Kiminle yapmaya
çalışıyoruz AKP ile. İnsan haklarına saygılı bir anayasa yapalım herkes eşit
katılacak birlikte yapacağız diye yola çıktık; bir protokol imzalandı bir buçuk
yıl çalışıldı. Başbakan çıktı mart sonuna kadar bitirdiniz bitirdiniz
bitiremediniz biz kendi anayasamızı yaparız dedi. Protokolde böyle bir madde
var mı? Olabilir mi? Anayasa temel siyasi güçlerin mutabakatı ile oluşturulması
gereken bir metindir. Anayasa çabası meşrulaştırıldı. Bizler artık uzlaşma
komisyonundan ayrılsak da AKP artık kendi isteğini dayatma imkanına kavuştu. Bu
olaylar bize gösterdi ki hesaplaşılması gereken bir tablodur. Anayasa tuzağına
düşürdüler. Bu yöntemin irdelenmesi lazım. Samimiyetsizliğini anlatılması
lazım. İlk iş bu, bunu anlatmak gerekiyor.
AKP’nin Anayasayla Başkanlık rejimi getirecek, yargı işini düzenleyecek.
Anayasa komisyonunun göreve başladığı ilk günlerde Başbakan dedi ki her şeyi
konuşacağız ama yargı paketi hariç tutulacaktır. Şimdi başbakan diyor ki
sizinle ben konuşmam. Ama ben yargı paketini değiştirme hakkını kullanırım
demekte, onu da değiştireceğim. Barolar Birliği Başkanı çok açık şekilde bir
açıklama yapıldı. Bu anayasa yaklaşımına herkes tepki göstermektedir.
Yargı tamamen siyasi kontrole geçecektir. Aklın sağduyunu iflas ettiği
noktadayız ve bu düzenleme geliyor.
Başkanlık düzenlemesi geliyor. Türkiye’ye özgü başkanlık modeli olduğu ifade
ediliyor, başkanlık sisteminin tüm özellikleri kaldırılıyor, parlamentoyu fesih
dahil uydurma, hukukla demokrasiyle bağdaşmayacak keyfi bir hegomanya
düzenlemesi kuruluyor.
Anayasa değişikliği kapsamında sessiz kalmamız mümkün değildir. Çok büyük tepki
göstermek Hepimizin en büyük sorumluluğudur.
Getirilen anayasanın üzerinde durmamız gereken temel noktadan biride Anayasada
ki siyasi kimliktir. Yeni bir siyasi kimlik getirilmekte. Türkiye Cumhuriyeti
devletinin siyasi kimliği konusunda toplum sessiz kalmaya çağrılıyor. 1924
Anayasasından başlayarak, devletin kimliği ile ilgili maddelerde “Türk
milletini ancak TBMM temsil eder, millet adına egemenlik hakkını yalnız o
kullanır. Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından
herkese Türk denir. 1961 anayasasında “Egemenlik Kayısız şartsız Türk
milletinindir, milletin egemenliğini millet yetkili organlar eliyle kullanır”.
54. Maddede “Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk’tür”. 1982
Anayasası’nda “Egemenlik ayıtsız şartsız Türk milletinindir, yetkili organlar
eliyle kullanır. Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk’tür.”
denilmektedir. Anadolu’da devletin siyasi kimliği niceliği konusunda 90 yıldır
net süreklilik var. Yeni modaya göre Ulus devlet eskidi, ilerici değil, Ulus
devlet anlayışı dünya’da kalkıyor düşüncesi doğru değildir. Dünyadaki
devletlerin ezici çoğunluğu Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa öyledir. Millet
tanımı bakımından bir tereddüt yoktur. Belçika’nın durumu ortadadır. Ulus
kimliğini kaldırdığınız zaman ne olacaktır? Ulus kimliği ulus dışı kimlik dışı
iddialarının önünü açmak anlamına gelecektir. Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir. Millet nedir hangi millettir. Millet varsa adı da vardır. Bunun
yerine Türkiye toplumu diyelim diyor başbakan. Egemenlik kime ait olacaktır.
Ulus devlet bireyin niteliklerine göre kurulan bir devlet değildir. İnanç ve
etnik kimlik üzerine bir yapı kurulmaz. Ulus devlet hepsini kapsar. Ulusu
kaldırdığınızda aşiretçilik, etnik kimlik, inanç kimlikleri olarak ortaya
çıkar. Bu durumda etni siteye dayalı bir yapının geçerliliği olmamıştır.
Lübnan’ın durumu ortadadır. Ulusal kimliği korumalıyız. 90 yıldır Türkiye her
türlü gelişimini bu kavramla sağlamıştır. İtalya, Almanya birlikteliğini
sağlayarak bugünkü durumlarına gelmişlerdir. Demokrasi demek etnik kimliklerin
hukuki bir kimlik kazandığı bir yapılanma demektir. Dünyanın hiçbir bölgesinde
ve hiçbir uluslararası temel belgelerde siyasi kimliklerin etnik kimliklere
dayalı olması yazmamaktadır. Bu düşünce geçerli değildir. Barışın bu şekilde güvence
altına alınacağı söylenmektedir. Yüzyıldan beri devam eden etnik gerilim
tablosu anayasada değişiklik yapılmasıyla düzeleceğini kimse anlatmasın. Bu bir
aşamadır. Bu düzenleme yeni taleplerin, yeni bir kazanımların önünü açacaktır.
İnandırıcılığı yoktur. Siyasi kimliği koyamamış, 1000 yıllık adını söyleyemeyen
bir toplum sonucunda olumsuz manzaralar yaşanacaktır.
Ortadoğu’yu yönetmek isteyen güçler bu değişiklikleri istemektedir. Etnik
ayrımcılık peşinde koşanlar bu düzenlemeyi istemektedirler. Ulus Devletin darbe
vurduğu dini cemaatler de bu düzenlemeyi istemektedirler. Bir yandan etnik
ayrımcılar, bir yandan dincilerin peşine koşup darbe yiyen entelektüel
demokratlar var. Bunlar tarih boyunca olmuştur ve ilk örneği İran’dır. Bu
modelin arkasında bir de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan vardır. Bu anayasa değiş
tokuş anayasasıdır. Başbakan, Başkanda olacaktır, ulusal kimliği verecektir,
birileri ulusal kimliği alacak başkanlığı verecektir. Mübadele, değiş tokuş ve
tezgah budur. Barışa, demokrasiye ne kadar hizmet edeceği yalanını dinlemeye
devam edeceğiz. Aman CHP yi korkutalım yıldıralım hazırlığı yürümektedir.
CHP Programında yer alan Milliyetçilik bölümünü okuyarak üzerinde
değerlendirmelerde bulundu. CHP Atatürk milliyetçiliğini benimsemektedir.
Türkiye Cumhuriyeti din, dil, ırk ve etnik köken temelleri üzerinde değil,
siyasal bilinç ve ideal beraberliği zemininde kurulmuştur. Milliyetçilik, ırk,
köken, din, mezhep, bölgeselcilik, kavimcilik anlayışlarının, ulusal düzeyde
aşılmasıdır. Türkiye hiçbir zaman ırk, kan ve kafatası esasına göre yöneltilen
bir devlet olmamıştır, olmayacaktır. Ülkenin sorunlarının çözümüne ırk
temelinde değil yurttaş temelinde yaklaşmaktayız. Türkiye’nin bölünmesine ve
parçalanmasına yönelik tüm düşünceleri CHP kesinlikle reddeder. CHP olarak
bizim milliyetçilik düşüncemiz budur. Bunun kıymetini bilelim. Sayın Genel
Başkanın iki hafta önce yapmış olduğu bu açıklamalardan büyük mutluluk
duymuştum. Bunu tekrar gündeme getirmek istedim. Bu konuda bir tereddüde
düşmeyelim. Herkes bu çerçeve içinde yürümelidir.
Türk tanımının daha kucaklayıcı olduğuna inanmaktayım. Hep böyle olduğunu iddia
etmiyorum. 90 yılı konuşuyoruz. 1920,1930,1940’larda bu farklı şekilde
yorumlandı. 1989 yılında bir rapor yayınladık. Bunun amacı devleti etnik bir
tanımlamanın dışına çıkarmak. Devlet bir kafatası, ırk devleti değildir. Bu
iddia yüzünden DGM’ye gittik. Sayın Demirel ve Türkeş’in tepkileri
kayıtlardadır. Olur mu böyle şey diye. Bu etnik bir laf değil. Bu topraklarda
hepimiz bir aradayız. Toplum hareketlenmiş ve herkes her yerde. Etni site gibi
feodal bir yapıya dayalı bir anayasa kabul edilebilir mi? Yüzyıldan beri biz
Türkiye Cumhuriyeti olarak yaşıyoruz. Her şey olsun ama millet Türk olmasın
yanlış bir düşüncedir. 12 Eylül döneminde Kürtçe yasaklandı. 1987 de meclise
geldim o parlamento döneminde Kürtçe yasağının kaldırılması konusunda kanun
teklifi verdik. Bizim düşüncemiz ortadayken CHP’ye yapılan saldırılara anlam
veremiyorum. Etnik kimlik herkesin şerefidir, ayrım hiyerarşi söz konusu
olamaz. Ama bizim ulus olmamız bir etnik ırkçı dayatma olarak algılanmasın.
İki hafta sonra 1 Mart. Bu tarih hem CHP hem Türkiye açısından çok önemlidir.
TBMM tarihi bir adım atmıştır. Türkiye coğrafyasının Irak’a yapılacak
müdahalenin merkezi olmasını CHP öncülüğünde parlamentoda reddetmiştir. Yurtta
Barış Dünya’da barış sözüne inanmaktayız. İki barış da birbirine bağlıdır. Bu
bütünsellik önemlidir. Uluslar arası bir karar yok NATO kararı yok ama sen
topraklarını aç. 90.000 yabancı askerin konuşlandırılacak olan topraklarımız
kapatıldı, tezkere reddedildi. Partiler üstü bir kararla, ülkenin çıkarları
düşünülerek ve haklılığımızın ortaya çıkması önemlidir. 1 Mart’tın 10. Yılında
bu konuya parti olarak el atmamız gerekmektedir. Panel oluşturularak bu konular
ve dış politika konuşulabilir. (Gercekgundem.com) http://www.gercekgundem.com/?c=70491
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: