Ben Planların Arkasında Durmuyorum
Yayınlanma :
03.12.2012 19:19


Ahmet Piriştina anlatmıştı bir konu ile ilgili. Adamın biri doktora gitmiş:
-“Doktor bey” demiş, “çay içince gözüm ağrıyor.”
Doktor yanıtı yapıştırmış:
-“Madem öyle, o halde sen de çay içme.”
27 Kasım 2012 günü, geçen dönemin Büyükşehir meclis üyeleri olarak yine düştük yollara, daha henüz kargalar kahvaltılarını etmeye çalışırken. Adliye kapılarında, koridorlarda koşturduk, durduk.
Bir düşünün, 180 tane yaşını başını almış, kelli felli adam, şaşkın bir yüz ifadesiyle koridorlarda dolaşıp, gidilecek olan mahkemeyi bulmaya çalışıyor. Ancak her şeyin bir olumlu yanı da yok değil. Dört yıldan beri yanyana gelemediğimiz Selçuk’tan Emiralem’e kadar arkadaşlarımızı görme fırsatımız oluyor ara sıra bu mahkemeler sayesinde. İnşallah koğuşlara düşüp, bütün gün birlikte olma şansı (!) vermezler bize…
“İlk 32 kişiyi alacağız. Geri kalanını daha sonra mesajla çağıracağız.” dediler ve boşuna gitmiş olduk o kadar yolu.
Adliyede ilk Fatih Özfatura ile karşılaştım. Mahkemeye gelmemize neden olan konunun hangi tarihte Büyükşehir Meclisinden geçtiğini, o sırada kendisinin hangi partide olduğunu anımsamaya çalışıyordu. Çünkü ilk olarak AKP’den seçilmişti. Ardından istifa edip bağımsız meclis üyesi olarak devam etmiş, daha sonra MHP’ye geçmiş, sonra oradan da istifa etmişti sanıyorum.
Sen beni güldürdün, Allah da seni güldürsün sevgili Fatih…
Mahkemeye gitmemize konu olan plan tadilatına gelecek olursak:
Bornova Belediye sınırları içerisinde, bir plan tadilatı imiş. Ancak hala detayını bilmiyorum. Bornova Belediyesinden bir meslek büyüğümün söylediğine bakılırsa, “iki imar adası arasındaki bir yaya yolunun kaldırılarak, tek ada haline getirilmesinden ibaret, hiçbir yoğunluk artışı olmayan bir plan değişikliği”imiş. Mahkemelere konu olmasının sebebi ise, konuyu inceleyen teknik bilirkişinin bir tür işgüzarlığıymış. Neyse…
Ben ayrıldıktan sonra Adliyeye gelen Aziz Kocaoğlu, “Arkadaşlarıma destek olmaya geldim. Biz onayladığımız her planın arkasındayız.” demiş.
Şimdi böyle dendiği zaman, Giraud Çiftliğinin DKKA ‘dan çıkarılıp, orta yoğun konut (850 konut) verilmesinden tutun da, Başdanışman’a ait araziye ‘metropoliten aktivite merkezi’ imarı verilmesine kadar, (hala yargıda olan) bütün plan değişikliklerini savunuyorum demektir bu.
Oysa ben, şahsım, bunları ve daha yüzlerce planı savunmuyorum, arkasında da durmuyorum. Adı geçen İzmirli ünlü ailelerin hiçbirini de tanımam, onların rantını artırmak için de siyasete girmedim zaten…
Son dokuz yıldır, plan inceleyen bütün komisyonlardan uzağım meclislerde. Çünkü meclis üyesi olmaktan daha fazla efor, imar komisyonunda görev almak için harcanıyor belediye meclislerinde. Bir artısını görmediğim için, bu eforu harcamaya da gerek duymuyorum. Zaten o kadar insan, mesleği overlokçuluk olandan tutun da, kasap ve manava kadar orada görev almak istediği için, doğal olarak uzak duruyor insan başıma bir şey gelir korkusuyla. Kaldı ki, siz yakın durmak isteseniz bile, “Aman bu herif potansiyel tehlike. Planlardan anlıyor çünkü.” mantığıyla sizden köşe bucak kaçırıyorlar planları.
Sizin bilginize, eğitiminize ihtiyaç duyulmuyorsa, neden vatan-millet için kendinizi paralayasınız ki? Sizce öyle fedakâr insanlar kaldı mı dünyada? “Yook, zinhar ben vatana, millete hizmet edeceğim” diyen.
“Son delikanlı Çanakkale’de şehit oldu.” derdi bir arkadaşım! Neyse.
İşte bu plan da, geçen dönem Büyükşehir planlamanın olumsuz görüşüne rağmen meclislerden geçen yüzlerce, belki de binlerce plandan biri.
Aslında ben bir şekilde haber alıp, meclise girmeyerek, ya da ret oyu vererek, bazen de ‘risksiz’ gündemden oluşan meclise girerek çözüyordum kendi durumumu ancak, o kadar çoktu ki, bir tanesine yakalanmışız sonunda.
Ne geçtiğimiz dönem, ne de içinde bulunduğumuz dönem, meclislerden geçen planlardan kendimi sorumlu saymıyorum bu nedenlerle. Ama yasalar farklı işliyor maalesef…
Aslında yasaların işlemesi her şeye rağmen gizliden gizliye hoşuma gitmiyor desem yalan olur. Çünkü yıllardır gözümün önünde, kentin bütün parselleriyle fütursuzca öyle oynanıyor, planlama mesleği öyle ayaklar altına alınıyor ki, “Birileri, bu yaptıklarının cezasını çekmeli, böylece planlamanın da bir meslek olduğu anımsanmalı.” diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü bu bakış açısının, bu kadar cesur olmalarının en büyük nedeni, “Plan onamaktan kime ne olmuş.” tarzı bakış açısı…
İnşallah kabak benim de başıma patlamaz.
Örneğin bugün Konak Belediye Meclisi yapılacak ve gündemde birçok plan tadilatı, özel sağlık tesisi başvurusu vs var. Bu güne kadar komisyonumuzdan ret çıkan bir plan tadilatı olmadı, yine olmayacaktır. O nedenle yine kaçacağım.
Diyeceksiniz ki, “katıl ama itiraz et.”
Kolay mı sanıyorsunuz? O durumu da anlatırdım, ama dursun şimdilik…
“Birkaç İyi Adam” filmini izlemiş miydiniz bilemiyorum. Ben oradaki albayın ruh haline benzetiyorum kendi ruh halimi. Birileri bir şeyler sorsun, ben de anlatayım, konuşayım istiyorum artık. Çünkü sorulmadan konuşursam, kendimi ispiyoncu gibi hissedeceğim. Bu da benim yapamayacağım bir şey…
Dava konusu olan planı ele alalım. Diyebilirsiniz ki, “Hiçbir yoğunluk artışı yok. Yargıyı AKP üstümüze salıyor vs.” Birçok mazeret bulmak olanaklı.
Tamamda, o iki ada arasındaki yolu kaldırmamızın parsel sahibi dışında, kamuya ne gibi yararı vardı? O yaya yoluna hiç dokunmasak daha iyi olmaz mıydı? Neden 180 kişilik meclisi riske attık?
Değer miydi?
Peki, neden böyle ayrıcalıklı plan tadilatları genellikle AKP’ye yakınlığıyla bilinen kişilere sağlanıyor? Biz sosyal demokrat bir parti değil miydik?
Mademki çay içince gözümüz ağrıyordu, neden çay içmeye devam ettik?
Şu belde belediyelerinin kaldırılması konusunda birçoğumuz feryat figan ediyoruz. “Efendim yerinden yönetim, katılım elden gidiyor. Demokrasiyi en alt noktalara kadar taşımak lazım.”
Sevgili dostlarım ve özellikle meslektaşlarım: Siz neyin katılımından, neyin demokrasisinden bahsediyorsunuz Allah aşkına. Bırakın beldeleri, Türkiye’nin batıya açılan kapısı İzmir’de bile yapılan nazım planlarda bulunduğum mecliste haberim olmadı. Hangi meslek odasının görüşü soruldu, kaç akademisyen görev aldı?
Sizin o belde dediğiniz yerlerde bir başkan, bir makam aracı, başkanın akrabası bir makam şoförü, başka bir akrabası da sekreter olarak görev yapar. Plancı yok, mimar yok, mühendis yok.
Daha geçen dönem, Gümüldür gibi bir beldede, merkezden geçen yolun her iki yanına belli bir derinlikte, 5 kat konut imarlı bir bölge tanımlanır. Herkes buna göre apartmanları diker. Üstelik alan, dünyaca ünlü Satsuma cinsi mandalinanın yetiştiği 1. derece tarım arazisidir. Daha sonra ortaya çıkar ki, meğer sadece bir meclis kararı alınmış, plan dahi çizilmeden başlamış uygulama. Ortada herhangi bir ölçekte imar planı yok!
Siz bir de Anadolu’nun bağrındaki beldelerin durumunu düşünün.
Bütün bunlardan sonra hep şu noktaya varıyorum: Biz dünyadaki tek laik, demokratik, İslam ülkesiyiz. Seksen yıllık cumhuriyetin bizi getirdiği nokta komik ve içler acısı bir demokrasi. Peki, biz bireyler olarak, katılımcı, uzmanlığa saygılı, demokrat, aydın insanlar mıyız ki, toplumun da demokrat olmasını bekliyoruz?
Hangimiz elimize geçirdiğimiz mevkileri hoyratça kullanmıyoruz?
Rahmetli Kaddafi boşuna demedi “Cumhuriyet size yaramaz.” diye.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: