

Yazar, bu yazının başlığının ne
olması gerektiği konusunda uzunca bir süre düşündü. Ancak yazının kahramanının
yazdığı son yazının başlığı ‘Bir Tuhaf Camiamız’ olduğu için, okuyucunun konuyu
algılamasına katkısı olacağını düşünerek, bu başlıkta karar kıldı. Görüldüğü
gibi yazar, birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da bir kararsızlık yaşadı!
Yazarın karar vermekte zorlandığı bir diğer konu da, böyle bir yazıyı yazıp yazmama konusunda uzun
süre yaşadığı zihinsel çatışmadır. Çünkü öyküye konu olan kişi ve kurumların,
okuyucuyu sıkabilecek ve çoğu kez de bilinen olaylardan ibaret olması, sıradan,
tekdüze ve herhangi bir olağanüstülük içermemesi nedeniyle, öyküyü çekici hale
getirememe endişesi yaşamaktadır yazar… Öykünün başarısız olması durumunda, bu
başarısızlığı kimin üstleneceği ya da yazara mı yoksa kahramanına mı mal
edileceği konusu da belirsiz gibi görünmektedir…
Aslında yazarın bir endişesi de kendi içinde var olan bir
çelişkiden-tutarsızlıktan kaynaklanmaktadır. Bir yandan, “böyle aptalca bir
öykü yazmaya zaman ayırmaktansa, bir şeyler okumak daha doğru değil mi?” diye
bir düşünce içindeyken, diğer yandan “eğer insan hiçbir şey yazmayacaksa,
okumanın ne anlamı var? “ çelişkisi-ikilemi arasında kalmaktadır. Bir yandan
“yazsan kimin hayatında neyi değiştirebilirsin?” diye yazmamak gerektiğini
düşünürken, diğer yandan, Dostoyevski’nin dediği gibi, “insanlar yaptığı işi
önemser, böylece mutlu olur. Fahişeler bile o mesleği yaparken, aslında ne
kadar önemli bir iş yaptıklarını düşünürler” tezinin mutlu yaşam için bir
anahtar olabileceğini düşünmekte, ‘işini yap, onu önemse, mutlu ol’ demektedir…
Aslında işini yapmak, hatta elden geldiğince en iyi şekilde yapmak yazar
açısından da önemli görünmekte birlikte, sanki o işi başkası yapamazmış, ya da
yaptığı işle hayat kurtarıyormuş havasındaki insanları da anlamakta hep
zorlanmıştır yazar!
Öyküyü
yazıp yazmama konusunda, yazarla kahramanı arasında
yaşanan bir çatışma vardır: Yazar, kahramanının her isteyene açıklama yapmak,
insanları çok önemsiyormuş gibi göstermek yaklaşımın yanlış olduğunu
düşünmektedir. Kahramanı ise, bunun birilerini önemsemek veya önemli
hissettirmek değil, kendisini sevenler ve kendisinin sevdiklerinin bu öykünün
yazılması konusunda bir beklenti içinde olduklarına dair düşüncesidir. Ayrıca
da “insanları önemsiyor olmanın nesi kötü ki?” diye düşünmektedir.
Öykünün
nereden başlaması gerektiği ise daha da derin bir tartışma konusudur. Bir
şeyleri uzatmadan, kısa ve öz mü anlatmalı, yoksa bütün detaylara girmek,
konuyu enine-boyuna irdeleyebilmek için “ Beş milyar yıl kadar önce, Dünya bir
ateş topu olarak güneşten koptu” noktasına kadar gidilmeli midir?
Bakalım neler konuşuyorlar…
“Bazı insanlar vardır” dedi kahramanımız “teorik olarak her şeyi bilirler.
Dünyanın ve hayatın sırrına ilişkin çözümlemeler yaparlar. Gerçekten bilgili-birikimlidirler birçok
konuda. Ama biraz uzaklaşıp dışardan baktığın anda görürsün ki, kendisine ait
‘özgün’ denebilecek hiçbir yönü yoktur. Diğer yandan, bir de benim ‘gereksiz
insan dediğim bir insan türü vardır. Bunlar o kadar anlamsızca yaşarlar ki,
“Acaba bu insan doğmasaydı, dünyaya hiç gelmeseydi, herhangi bir açıdan
eksikliği hissedilir miydi?” diye düşünmeden edemem. Sence bu tür insanları
teşhir etmek gerekmez mi? Yoksa sen de onlardan birimisin?”
Yazar
bir süre düşündükten sonra, soruya soruyla karşılık verdi: “Bu insan
tiplemelerini sen nasıl keşfettin?”
“İzleyerek, gözlemleyerek, hatta bazen karşılaşıp, tanışarak, dost
olarak belki de.”
“Peki,
birileri çıkıp bu insanları yazsaydı, isim vererek
teşhir etseydi, senin fikrin ne olurdu? Yani hiç tanımadan, onlarla yaşamadan,
deneme-yanılma olmadan (Yazar buna genellikle deneme-yamulma der), sadece bir
yazı okuyarak ikna olur muydun?”
“Belki
olmazdım, ama bu insanlar sadece kendileri için
yaşıyor, asla kimseye (pratikte) acımazlar. Kimseye 50 lira borç vermezler,
kimseyi işe sokmak için çabalamazlar, hatta kendi çocuklarına ve ailelerine
karşı bile kayıtsızdırlar. Bunları
teşhir etmenin nesi yanlış?”
“Yanlış olan yanı şu” dedi yazar, “Belki bunların hepsi var ve belki
gerçekten de sen bunları çok iyi tespit ettin. Ama bu bilgileri, bir reçete
şeklinde insanlara sunup, “Alın bunu kullanın, yaşamınıza iyi gelecek”
diyemezsin. İnsanlar bunları yaşamadan, denemeden, hatta hayal kırıklığına
uğramadan karar veremezler…”
“Hayal
kırıklığı deyince” dedi kahramanımız “Bir de
yaşamında hayal kırıklığına dahi uğramayacak kadar kimseye güvenmemiş, iyilik
yapmamış, hatta kimseyi sevmemiş insan tipi var. Yeri gelmişken onu da söyleme
gereği duyuyorum. Ayrıca geçenlerde bir yerde okudum: ‘Dostlarınla yakın, düşmanlarınla daha yakın
olacaksın’ diye bir söz. Bu bana –çok affedersin ama- çok yavşakça geldi. Yani
şerefli ve onurlu insan, düşmanı olan insanın bunu bilmesini istemez mi?
Uzaktan dahi görmek, hele de aynı havayı teneffüs etmek tüylerini diken diken
edecekken, bir insan düşmanına nasıl o kadar yakın durabilir? Yakın olacak
kadar bir insana katlanabiliyorsan düşman değildir o insan artık…”
-Düşmanlık,
intikamcılık gibi radikal duygular insana bir şey katmadığı gibi, sadece takıntıya
dönüşür ve hayatta düşünülecek birçok şey, mutlu olabilecek birçok şey varken,
tek bir noktaya takılıp kalmak gibidir. Sonra, kime ne faydası olmuş düşmanlığın,
intikamın? Bir söz vardır: ‘İntikam soğuk yenilen bir yemektir’ diye. Ayrıca,
benim bir büyüğüm hep der ki: “Bir şeyi yaparken sırf haklı olmak yetmez, karlı
da olmak gerekir.” dedi yazar.
-Soğuk yemek yemenin hiçbir sakıncası yok. Çünkü ben çocukluğumdan beri,
özellikle bir gün önceden kalmış yemekleri mutlaka ısıtmadan yerim. Ayrıca
rahmetli annem, yoğurdun ve ayranın ekşimiş olanını mutlaka bana verirdi. Çünkü
ekşimiş yoğurdu veya ayranı ne çok sevdiğimi çok iyi bilirdi. Belki de
genlerimde var intikamcılık, belki o yüzden seviyorumdur intikam duygusunu?
Haa, tabii ki, eğer alacak intikamım olan kişi acınacak hale gelmişse, yani
zayıf düşmüşse, kesinlikle çok insani duygular beslerim ona karşı. Yani
intikamcılığım insanlık dışı, kör bir intikam duygusu değildir.
-“Ne
söylersen söyle, intikamını aldığın anda da eminim
pişmanlık duyacaksın. Çünkü sen vicdan sahibi bir insansın ve vicdan sahibi bir
insan, kendisine ne yapılmış olursa olsun, birine kötülük yapınca, kendini kötü
hisseder. Bu, neredeyse matematiksel bir gerçekliktir.” diye yanıtladı yazar…
-“Yani
sence, basit akıl oyunlarına, küçücük
çıkarlar için yapılan şahsiyetsizliklere, kandırma-aldatma çabalarına göz
yummak mı gerekir? ‘Bırakınız yapsınlar’ bakışı çok mu mantıklı?” diye sordu
kahramanı.
-“Elbette
bunu söylemiyorum. Bir şeylerin düzeltilmesi, yaşamın kolaylaştırılabilmesi
için, elinden geleni yapmalı insan. Buna bir itirazım yok. Ancak, bir yazı
yazarak bütün dünyayı düzeltmek, ya da insanlık dışı gördüğün kişilere yaşam
hakkı tanımama çabası hem başarıya ulaşmaz, hem de seni yorar, hayatın hayal kırıklıkları
ile geçer. Yaşam, içinde birçok şey barındırır. Namert olmasa mert bilinmez,
sahtekâr olmasa dürüst diye bir şeyin anlamı olmaz, kötülük olmasa iyilik
kavramı diye bir şey olmazdı değil mi?” dedi yazar.
-“Bir
şey sormak zorundayım, sen neden kafana göre bir kahraman seçmedin o halde.
Kendi yarattığın kahramanla çatışıyorsan eğer, bu durumda öykünün başarısız
olduğu sonucu çıkmaz mı?
-“Bu
konuda seninle aynı fikirde değilim. Birincisi,
benim papağanımmış gibi bir kahraman seçip, fikirlerime harfiyen uymasını beklemek
kolaycılığa kaçar. İkincisi, öyküye başlarken nereye gideceğini bilmemek,-tıpkı
yaşam gibi- risklerle dolu olması açısından son derece tahrik edici. Üçüncüsü,
belki de en önemlisi, herkesin içinde var olan çatışmaları-çelişmeleri dürüstçe
ortaya dökmenin nesi kötü?” dedi yazar…
-Devam
edecek (mi?)-
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: