Ali Erbaş: Bütçeden en büyük payı alan kamu kurumlarının başında gelen Diyanet İşleri Başkanlığı’na yeni atanan Ali Erbaş, göreve geldiği ilk andan itibaren tartışmalara neden oldu. Erbaş’ın geçmişinde "FETÖ"yle yolunun pek çok kere kesiştiği hatta "FETÖ"nün en önemli platformlarından biri olan Kültürlerarası Diyalog Platformu’nun yönetim kurulu üyesi olduğu ortaya çıktı. "FETÖ"nün Abant Toplantıları’nın da müdavimleri arasında yer alan Erbaş, "FETÖ"nün yardım kuruluşu Kimse Yok mu Derneği’nin etkinliklerinde de görülüyordu. Ancak Erbaş’la ilgili bilgiler bunlardan ibaret değil. Erbaş’ın ayrıca 15 Temmuz’un kilit ismi firari Adil Öksüz’ün doktora tezinde de imzasının bulunduğu da anlaşıldı. Erbaş ile birlikte Öksüz’ün heyetinde yer alan isimlerden biri de o dönem Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin Dekanı Prof. Dr. Suat Yıldırım’dı. Fethullah Gülen sonrası cemaatin başına geçebilecek isimler arasında gösterilen Suat Yıldırım bugün firarda. Jürideki diğer bir isim Prof. Dr. Davut Aydüz ise darbeden sonra tutuklandı. Şimdi cevabı merak edilen soru ise geçmişte böyle bir heyetin içinde yer alan ve pek çok "FETÖ" etkinliğine katılan Erbaş’ın nasıl ve hangi kriterler dikkate alınarak Diyanet İşleri Başkanı olarak seçildiğidir.
Yavuz Atar: Halen YÖK üyesi ve cumhurbaşkanı Erdoğan’ın baş danışmanı olan Yavuz Atar’ın da "FETÖ"cü olduğu iddiası ortaya atılmış, medyada yer almıştı. Üstelik bu iddia bir dönem Gülen’in en yakınındaki isimlerden biri olan ancak yıllar önce örgütten ayrılarak önemli itiraflarda bulunan Nurettin Veren tarafından iktidar yandaşı TGRT’de ortaya atıldı. Atar’ın "FETÖ"cü olduğunu iddia eden Nurettin Veren, Atar’ın 15 Temmuz’dan sonra da "FETÖ"nün kontrolünde olduğunu iddia ettiği Kırgızistan’daki Manas Üniversitesi’ne gittiğini öne sürdü. Veren’in bu iddialarını avukatı aracılığıyla cevaplandıran Atar, "FETÖ"yle ilgisi olmadığını, Manas Üniversitesi’ne "FETÖ" aracılığı ile değil Türkiye ile Kırgizistan arasındaki ikili anlaşmalarla gittiğini öne sürdü. Ancak haklarında "FETÖ"cü olduklarına dair hiçbir delil olmayan insanlar yargılanırken, söz konusu Erdoğan’a yakın bir isim olunca iddialar incelenmeye bile değer görülmedi.
İbrahim Şahin: Halen merkez valisi olarak görev yapan İbrahim Şahin, 2007 ve 2014 yılları arasında TRT Genel Müdürü olarak görev yaptığı dönemde kurumu "FETÖ"cülerle doldurmakla suçlanıyor. Döneminde "FETÖ"nün medya organı Samanyolu TV’den çok sayıda kişi TRT’ye transfer edilerek önemli görevlere getirilmiş, yine adları "FETÖ"yle özdeşleşmiş olan Ekrem Dumanlı, Hakan Şükür gibi isimler yüksek ücretlere TRT’de yorumcu yapılmıştı. Şahin tarafından geniş yetkilerle genel müdür yardımcılığı’na getirilen Ahmet Koyuncu’nun "FETÖ" üyeliğinden 8 yıl 1 ay hapis cezası almasına karşın ve yine "FETÖ"den ihraç edilen Eski TRT Haber Dairesi Başkanı Ahmet Çavuşoğlu’nun "TRT’de her şey genel müdürün emri ile olur. O emreder biz yaparız. Kendi başına inisiyatif yoktur" diyerek Şahin’i işaret etmesine karşın Şahin hakkında yeni soruşturma açılmaması soru işaretlerine neden oluyor.
Rektörler atanıyor: 15 Temmuz’dan sonra yapılan atamalarda yine "FETÖ"cülere öncelik tanındığı iddiası bizzat Erdoğan’a hayranlığıyla bilinen AKP milletvekili Şamil Tayyar tarafından da itiraf edilmişti. Tayyar, 14 Eylül 2017’de yaptığı paylaşımda adeta kendi parti yönetimine isyan edercesine "Hepsini geçtim, özellikle 15 Temmuz’dan sonra atanan çok sayıda 'FETÖ'cü rektörün sebebi ve kaynağı ne olursa olsun mazereti yoktur" demişti. Tayyar’ın aslında isim vermeden eleştirdiği kişi Erdoğan’ın bizzat kendisi. Çünkü neredeyse bütün rektör atamalarında Erdoğan’ın onayı bulunuyor. Tayyar’ın "Hepsini geçtim" sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla rektörler dışında pek çok farklı alanda da "FETÖ"cülerin atandığı ve bunun AKP içinde de bilindiği anlaşılıyor.
Sadi Güven: Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 16 Nisan referandumundan sonra kanunda açıkça belirtilmesine karşın mühürsüz oyları geçersiz saymayarak büyük bir şaibeye neden olmuştu. YSK Başkanı Sadi Güven, o günlerde bu şaibeli kararı açıklamakta hayli zorlandı. Sadi Güven’in adı "FETÖ" üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanan eski Adıyaman Cumhuriyet Başsavcısı Faruk Büyükkaramuklu’nun 16.11.2016 tarihinde mahkemede verdiği ifadesinde şöyle geçmişti: "2011 yaz kararnamesi ile Adıyaman Cumhuriyet Başsavcısı olarak atandım. Hâlâ YSK Başkanı olan Sadi Güven, Fethiye’de stajdan tanıdığım birisiydi. Kendisine başsavcılık yapmak istediğimi söyledim. O da beni seven bir kişiydi o vesile ile Adıyaman Başsavcılığına atandım." Bu ifade tek başına Güven’in "FETÖ" bağlantılı olduğu sonucunu çıkarmaz. Ancak Cumhuriyet Davası’nda yargılanan Güray Öz’e hakkında "FETÖ" soruşturması olan pideciyi niye aradığını soran yargının bu kadar kritik konumda olan birine de "FETÖ"den yargılanan bir kişiye geçmişte neden referans olduğunu sorması gerekmez miydi? "FETÖ"cü pideciyi aramak araştırma konusu olurken, "FETÖ"cü birini başsavcı olarak atamak neden araştırma konusu olmadı? Referandumdan sonra bazı medya organlarında çıkan Güven ve kimi YSK üyelerinin iktidar tarafından "FETÖ"cülükle suçlanma korkusuyla mühürsüz oyları iptal ettirmedikleri iddiaları düşünüldüğünde bu soru da her zaman akılları kurcalayacaktır.
Fatoş Gürkan: Fethullah Gülen’i 2012’de ABD’nin Pensilvanya şehrindeki çiftliğinde ziyaret eden AKP heyetinde yer alan 12 milletvekilinden biri olan 23 ve 24. dönem AKP Adana milletvekili Av. Fatoş Gürkan, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen "FETÖ" ile mücadele çerçevesinde el konulan 54 şirkete kayyum olarak atandı. Gülen’in ayağına kadar giden heyette yer alan Gürkan’ın, el konulan "FETÖ" şirketlerine kayyum olarak atanması AKP’nin "FETÖ"yle olan mücadeledeki samimiyetsizliğinin örneklerinden sadece biridir."
YANIT BEKLEYEN SORULAR
CHP’nin raporunda şu sorulara yanıt isteniyor:
- Geçmişte "FETÖ" bağlantıları net olan bazı insanlar neden korunup kollanmakta ve üstüne ödüllendirilmektedir? Yoksa "AKP-FETÖ işbirliği" şekil değiştirerek sürmekte midir?
- AKP, kurumsal olarak bugün "FETÖ"ye karşı görünse de adı hâlâ "FETÖ" ile anılan isimlerden faydalanmaya devam ederek ileride şartların değişmesi halinde "FETÖ" ile yeniden işbirliği için kapıyı aralık mı bırakmaktadır?
- İsrail ve Rusya ile olan ilişkilerde AKP’nin ve Erdoğan’ın yaptığı U dönüşlerini düşündüğümüzde Erdoğan, "FETÖ" konusunda ileride U dönüşü yapabilir mi?
- Korunup kollanan insanları diğerlerinden farklı kılan ne?
- Bir şekilde Erdoğan’a ulaşıp onu ikna etmeyi başaran ya da kendisinden fayda sağlanabileceği düşünülen "FETÖ"cüler yargıdan ve yargılanmaktan muaf mı tutulmaktadır?
Yorumlar
Kalan Karakter: