
-Pandemi sürecini nasıl geçirdiniz. Tabii bir siyasetçi, bir milletvekili olarak…
Tabii ilk başlarda herkes gibi bir kaygı duydum. Ne olacak? Nereye gidecek? Çocuklarımız var. Toplum var. Milletvekili olarak sorumluluk aldığımız bir dönemde böyle bir şeyle karşılaşmak ilk etapta böyle bir süreç yaşamamış bir kuşak olarak, üzerimize “Ne olacak?” mesajı verdi. İlk etapta biz de herkes gibi kapandık. Evlerimizde kaldık. Fakat, insanlar bizi evlerimize kapanalım diye milletvekili seçmemişlerdi. İnsanlar, yanlarında olalım, dertleriyle dertlenelim ve çözüm üretmeye çalışalım, mücadele edelim, yerinde görelim diye milletvekili seçmişlerdi. Bu çerçevede ilk iki haftanın sonunda hem pandemiyle ilgili çalışmalara devam ettik hem de kendi seçim bölgemde bir iki ilçe dışında tüm ilçelerde var olmaya çalıştım. O birkaç ilçeye de gidemedim. Onları da tamamlayacağım. Örneğin, esnafın neler yaşadığını tespit etmeye, çalışanların neler yaşadığını tespit etmeye onlarla ilgili yol haritalarının belirlenmesiyle ilgili çalışmalar yürüttük. Bu çalışmaları hem partimize hem kentteki belediye başkanlarımıza ilettik. Diyebilirim ki, boş geçirmediğimiz, halkımızla dayanıştığımız bir dönem geçirdik.
-Hem şahsınız hem partiniz Türkiye siyasetindeki gelişmeleri ne denli takip ediyor? Sorumdaki kastım şu: sağ siyasette farklı seçenekler oluştu. Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın partileri sahadalar. Sizi de iyi takip ettiklerini görüyoruz. Bu partilerin siyasette yapacağı etki veya oy dengesinde yaratacağı sonuçlar üzerine takibiniz ne durumda?
CHP, kurulduğu günden bugüne kadar, Türkiye’de var olan, var olmuş ve var olacak bütün partilere ilham veren bir partidir. Tek partili sistemden çok partili sisteme geçerken CHP kadrolarının içinden insanlar yeni oluşumlara gitmişlerdir. Bugün de yarın da CHP, kurulacak ya da siyasette var olan siyasi partilere hep ilham kaynağı olagelmiştir. Bugün yeni kurulan partilerin de bizi takip edip, ilham kaynağı olarak görmeleri, bu anlamda sevindirici bir şeydir. Tabii, biz CHP’liler kendi işimize odaklanmış durumdayız. Ne yapabiliriz? Türkiye’yi krizden, Türkiye’yi bu yaşadığı makus dönemden kurtarabilecek yolların arayışındayız. İşin açıkçası biz iktidara geldiğimizde Türkiye’de gelir adaletsizliğini, üretimi, ve Türkiye’de geleceği nasıl kurabileceğimizi düşünmekle zaman geçiriyoruz. Onun dışında iktidar partisinin Türkiye’de yarattığı tahribatları gözlemleyip, bu tahribatları nasıl giderebiliriz kaygısıyla yaşıyoruz. Yoksa yeni kurulan partilerin ne yapacağı veya ne kadar oy alacağı bizim kaygımız değil. Ülkemizde işbaşında olduğumuzu, ülkeyi nasıl ayakları yere basar hale getireceğimizi konuşuyoruz.
-Peki sandıklara yansıyan sosyolojik yapıyı düşünerek konuşacak olursak, sizin yakın zamanda yapılacak bir seçimle ilgili öngörünüz nedir? Anadolu’da bir laf vardır: Kaçtan aşağı olmaz? Yani bu meseleleri tek başına iktidar olarak çözebileceğinizi düşünüyorsunuz yoksa bir koalisyon ortaklığı da sizin için yeterli mi?
Biliyorsunuz, biz bir Millet İttifakı kurduk. Bu ittifak, milletin talepleri doğrultusunda oluşmuş bir ittifaktı. Suni bir şey değil. Bu ittifak, Türkiye’de demokrasinin tekrar işler hale gelmesi, güçlendirilmiş parlamenter demokrasiyi getirmeyi ve bununla birlikte Türkiye’nin acil ve hızlı bir şekilde sorunlarının çözülmesi, parti programlarımızı hayata geçirme kaygısı gütmeden bir araya geldiğimiz partilerdi. Yine aynı çerçevede bu ittifakı genişletebiliriz. Fakat bir gereksinim var, Türkiye’de. Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işler hale gelmesi. CHP’nin ekseni budur. Bu eksende bu mücadele eder. Çünkü demokrasinin ülkede yapılacak tüm atılımlar için, güçlendirilmiş parlamenter demokrasinin olmazsa olmaz bir önkoşul olduğunu düşünüyoruz. Bu önkoşul çerçevesinde ne yapmamız gerekiyorsa onu yaparız.
-Her bölgede bazı milletvekillerinin etkisinden söz edilebilir; ama sizin ve kardeşiniz Ulaş Polat’ın (Bornova CHP Belediye Meclis Üyesi) daha çok Bornova’da etkin olduğu yönünde bir izlenimimiz var. Bu sizin için bir sıkıntı ifade etmiyor mu?
Hayır. Kimin nerde görmek istediğiyle ilgili. Kardeşim Ulaş başlı başına bağımsız bir kişiliktir. Benim de bağlantılı olmayan bir siyasi kişiliktir. Sonuç itibariyle bağlı olduğumuz değerler CHP ekseninde; ama yürüdüğümüz yollar, evlerinin kapısı farklı olan insanlarız. Düşünce sistematiği farklı olan kişilerden söz ediyoruz burada. Yüzde yüz aynı, yüzde yüz birlikte hareket eden insanlar değiliz. Bazı dönemlerde kardeşimle çokça ayrıştığımız yanlar olmuştur. Sonuçta feodal bir yapı değiliz; ailemizin içinde gayet demokratik bir yapıdayız. Bu değerlerle büyüdük. Onun yol yürüyüşü farklıdır; benim yol yürüyüşüm farklıdır. Kardeşim istediği sürece Bornova’da siyaset yapacak. Bornova benim için evimin, eşimin, çocuklarımın olduğu bir ilçe. Benim seçim bölgemdeki ilçelerden bir tanesi. Beni bir yerle özdeşleştirmek istiyorlarsa, Bakırçay’la özdeşleştirebilirler. Çünkü orada çok ciddi seçim çalışmaları yaptım. Daha çok Kozak Yaylası’nda çalıştım.
-31 Mart Yerel Seçimleri’nden bu yana pandeminin de içinde olduğu zorlu bir dönem yaşadık. Bununla birlikte başta Sayın Tunç Soyer olmak üzere CHP’li belediyelerin 16 aylık çalışma dönemlerini değerlendirdiğinizde neler söyleyebilirsiniz?
Başta Tunç bey olmak üzere CHP’li belediyelerin bu süreci nasıl geçirdiğini Türkiye biliyor. Kamuoyu biliyor. Sosyal demokrat belediyeciliğin merkezidir, İzmir Büyükşehir Belediyesi. Geçmişte de böyleydi, şimdi de böyledir. Ürettiği projeler bugün bütün büyükşehirler tarafından uygulanan bir vizyon olarak onların önüne konmuş projelerdir. Tunç beyin projeleri de öyle. Bu anlamda Avrupa’ya mal olmuş, Avrupa’da tartışılan projeleri var. Belediyelerimizin tamamı muazzam işler yaptılar. Ben bu sürecin kahramanlarının bilhassa bizde olan İzmir’deki belediyeler olduğunu düşünüyorum. Mesela Beydağı’ndaki Feridun başkanımızın yaptıklarını yerinde gördüm. Ödemiş belediye başkanımızın yaptıklarını yerinde gördüm. Ben kendilerinden ilham almış bir kişiyim. Söylemeden geçemeyeceğim, Karşıyaka Belediyesi’ne gittiğimde orada bir birimde insanların telefonla birbiriyle görüştüklerinde 2 bin 500 civarında Karşıyaka’da yaş almış insanla her gün görüştüklerine tanıklık ettim. Hatta birisiyle ben de konuştum. Karşıyaka Belediyesi’nin geçmişine sahip çıktığını gördüm. Duygulanmamak mümkün değildi. Avrupa’da yaş almış insanlar ölüme terk edilirken bizde böyle uygulamaları görmek mutlu etti beni.
Yorumlar
Kalan Karakter: