Deniz Yücel'in açıklamalarından satır başları şu şekilde:
"19 Mart hukuk darbesinden bu yana adalet namına bir milim yol alınmadı. Halkın iradesine darbe vuruldu. Yargı kolları eliyle hukusuzluk seferberliği başlatıldı. Bürokratlarımız haksızca özgürlüklerinden mahrum edildiler. Ailelerini korku politikasıyla sindirmeye çalıştırlar. Hakkında tutuklama koşulu oluşmamış kişilerin, kamu görevi gören kişilerin şafak operasyonu sonucunda tutuklanması, yargının siyasi iktidar konusunda hareket ettiğinin göstergesidir.
Bu millete bu süreçleri yaşatanlar ise milletimizin vicdanında meşruiyetlerini yititmişlerdir. Geciken yargılama adaletten çok zorbalıktır. Aylardır beklenen iddianame yazılamadı çünkü delil bulunamadı. Adem Soytekin diye bir şahıs var. Bu şahıs, kamuoyunda 'etkin pişmanlık ya da itirafçı' oldu şeklinde lanse edilen ifadesi sonrasında tahliye edildi. Yandaş kanallar, bazı AKP'li siyasetçiler bu adamın her dediği doğru gibi lanse etmeye başladılar. İBB davasında ortada somut delil yok dediğimizde, etkin pişmanlıktan ifade verenler var deniyordu. Geçtiğimiz hafta bu şahıs tutarsız ifadelerinden dolayı tekrar tutuklanmasına karar verildi. Onun tutarsız ifadeleri sonucunda tutuklanan masum kişiler hala cezaevinde. Avukat Mehmet Pehlivan bu şahsın ifadeleriyle tutuklanmıştı, hala cezaaevinde. İşte adında adalet olan AKP'nin adalet düzeni...
Yolsuzluk iftiraları boşa düşünce bu casusluk saçmalığını uydurdular. Casusluk dedikleri bu kumpas dosyası öyle büyük bir saçmalık ki Hüseyin Gün denilen şahıs İmamoğlu'nu ziyaret etti diye bunu uydurdular.
Aynı şahıs 17-25 Aralık sürecinde dönemin AKP milletvekili Mehmet Sekmen tarafından emniyete davet ediliyor, sunum yapması isteniyor. Sekmen ise bu iddiayı yalanlamıyor. Bu Hüseyin Gün İmamoğlu'nu ziyaret edince İmamoğlu suçlu oluyor. Bunlar emniyete davet edince suçlu olmuyor.
Bir sözümüz de Sayın Cumhurbaşkanına…
'İstanbul’un bir fetret devri daha yaşamasına gönlüm razı değil' diyen Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyoruz. Sizin kibriniz, bu milletin iradesinden büyük değildir.
Kendinize güveniyorsanız getirin sandığı, İstanbul seçimlerini yenileyelim…
İstanbul’un Fetret Devri mi sonra eriyor, AKP’nin Lale Devri mi hep birlikte görelim…
Kendinize güveniyorsanız alın erken seçim kararını, bu millete bu eziyeti, bu zulmü 2 sene daha çektirmeyin.
Milletin gönlünden düşmediyseniz zaten güven tazelersiniz. Ama artık bu millete de, seçilmişlere de zulmetmeyi bırakın… Milli iradeyi Silivri’de tutsak etmekten vazgeçin…
Bu milletin seçme hakkını da, bu milletin evlatlarının seçilme hakkını da, sandığı da ellerinden alamazsınız, alamayacaksınız.
İktidarın zulmünden, AKP’nin bitmek tükenmek bilmeyen kumpas davalarından nasibini alanlardan biri de ne yazık ki muhalif medyamız oldu…
Hukuk dışı yöntemlerle kurgulanan casusluk operasyonunu Merdan Yanardağ’a dayandırdılar. Yetmedi bir de TELE1’e kayyım atayacak kadar da ileri gittiler.
Tele 1 Merdan Yanardağa ait değil, oğluna ait. Merdan Yanardağ hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı yok!
Babanın işlediği iddia edilen, henüz kanıtlanmamış, yargılaması bile yapılmamış deli saçması bir iddia nedeniyle kanal nasıl kayyım atanır?
Nerede suçların ve cezaların şahsiliği prensibi?
Nerede masumiyet karinesi?
Devlet basın yayın kuruluşlarına el koyamaz, devlet eliyle basın susturulamaz…
Basın özgürlüğü Anayasa’nın 28 maddesiyle anayasal güvence altındadır.
Basın özgürlüğü, anayasal güvence altında olmasına rağmen, bu tarz uygulamalar nedeniyle Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke içerisinden 159’uncu sıradayız.
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün yayınladığı "Dünya Basın Özgürlüğü Düşmanları" listesinde Sayın Erdoğan Dünya Basın Özgürlüğü Düşmanları listesinde yer aldı.
Gerekçe “yargının gazetecilik haklarını kısıtlamak için araçsallaştırılması”.
Bu utancın mimarı da 23 yıllık AKP iktidarı ve Erdoğan’dır.
Basın organlarımıza baskı ve sansür uygulamaları, AKP Türkiye’sinde ne yazık ki artık rutin haline geldi.
AKP’nin hukuksuz uygulamalarından yalnızca biri olan kayyımın ilk işi ise TELE1’in haber bültenini susturmak oldu,
Hukuksuz kayyım, TELE1’in yayın akışına dahi müdahale etti.
Özgür basın üzerinde uygulanmak istenen her türlü sansüre, baskıya ve karanlığa karşı yıllarca direnen TELE1 emekçileri,
Bugüne kadar yapmış oldukları yayıncılık dışında bir yayın anlayışını kabul etmedikleri için istifa kararı aldılar.
İstifa ederken, bunun bir geri çekilme değil, aksine bir direniş olduğunu açıkça ifade ettiler.
TELE1 emekçilerinin yanındayız ve direnişlerine var gücümüzde destek olacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkede basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, hukuk güvenliğinin ve demokrasinin teminatıdır.
Kimse umutsuzluğa kapılmasın.
Bu mücadelenin kazananı biz olacağız.
Güncellenecek...
Yorumlar
Kalan Karakter: