DEM Parti ve MHP'nin çözüm süreci için hazırladığı komisyon raporlarında Lozan, ilk dört madde ve Kürtçe eğitim-öğretim noktasında taban tabana zıtlıklar olduğu görüldü.
Nefes yazarı Aytunç Erkin, MHP ve DEM Parti'nin çözüm sürecine ilişkin raporlarını karşılaştırdığı yazısında şu ifadelere yer verdi:
"DEM diyor ki:
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti, mevcut Anayasa’nın başlangıç bölümünde ifadesini bulan ve bütün anayasal sisteme yön veren bir resmî ideolojik çerçeveye sahiptir. Bu çerçeve, Türk etnisitesi dışındaki etnik kimlikleri görünmez kılmaktadır. Bu durum, Türkiye’de yapısal ve süreklileşmiş bir insan hakları ve demokrasi sorununa yol açmıştır.”
“Anayasa’nın başlangıç hükümleri ile Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümleri ve Anayasa’nın 90.Maddesi uyarınca iç hukukun parçası haline gelmiş olan uluslararası insan hakları sözleşmeleri arasında açık çelişkiler bulunmaktadır.”
“Bu çelişkiler, özellikle Kürtlerin anayasal düzlemde tanınmamasının ve buna bağlı hak ihlallerinin artık sürdürülemez bir noktaya geldiğini açık biçimde ortaya koymaktadır. (Sayfa 35)”
Baştan kanaatimi söyleyeyim: DEM’in raporu yeni bir “Türkiye”yi, “demokratik Cumhuriyet” adı altında 1923’le hesaplaşmayı savunuyor. Anayasa’nın ilk dört maddesinin değişmesi, Anayasa’ya “Kürt” kelimesinin konulması isteği yani “Türkiye Cumhuriyeti Türkler’in ve Kürtler’in ortak vatanıdır” çizgisi savunuluyor. Bu noktada MHP’nin sunduğu rapor üzerinden “DEM’e itirazı” anlatmakta fayda var.
Milli devletle demokratik devlet tartışması
MHP’nin raporunda “başlangıç” ilkeleri yani ilk dört madde üzerinde bir tartışma olamayacağı açıkça anlatılıyor: “Beka kavramının anayasal temelleri, 1982 Anayasası’nın ilk dört maddesinde açık biçimde tanımlanmıştır. Bu maddeler, devletin dili, bayrağı, başkenti ve üniter yapısı gibi unsurları ‘değiştirilemez’ hüküm altına alarak ulusal bütünlüğü hukuki güvenceye bağlamaktadır .(Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 1982, m. 1–4). Dolayısıyla, bu unsurları tartışmaya açan her söylem veya eylem, doğrudan beka ekseninde bir tehdit algısına yol açmaktadır.”
MHP daha da ileriye gidiyor ve “Cumhuriyet’in kodlarını tartışmaya açmak” fikrine karşı net bir duruş sergiliyor:
“Meseleyi tartışırken, bazıları 27’nci isyan derken bazıları da Tanzimat’tan başlatıp buna asırlık sorun demeyi tercih etmektedir. Sadece akademik bir tartışma olsa üzerinde durulmayacak bu karmaşa der geçeriz. Sorun asırlık bir sorun olarak kabul edildiği takdirde; meseleyi Cumhuriyetin kuruluşuna ve dolayısıyla kurucu değerlerimize veya Tanzimat sonrasında başlayan Milli devlet inşa sürecine dayanması gerekir. Böyle bir şey mümkün olmayacağına göre; bu iddialar; sorunun çözümünden ziyade Milli devleti ve cumhuriyetin kurucu kodlarını tartışmaya açmaya dönük olarak devletin temellerini sarsmak isteyen kötü niyetli, hain bir arayışın ve siyasi tuzağın tezahürü olarak görürüz. Lozan antlaşması ve 1924 Anayasası öncesini tartışarak süreci sabote etmeye çalışanlara müsamaha gösteremeyiz. Böyle bir tartışmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.”
DEM ise Lozan ve 1924’ün karşısında konumlanıyor:
“1923 yılında Lozan Anlaşması’nın imzalanmasıyla birlikte deyim yerindeyse rüzgâr tersten esmeye başlamıştır. Cumhuriyet’in kuruluşunun hemen öncesi ve hemen sonrasında kurucu siyasal özne olan görece demokratik ya da muhalif eğilimler, 1923 yılıyla birlikte ulus devletçi eğilimlerin müdahaleleriyle gerilemeye ve mevzi kaybetmeye başlamıştır. Ulus devletçi eğilimler tahakkümcü anlayışı derinleştirmeye çalışırlarken, demokratik eğilimler ise özgürlük, demokrasi, eşitlik değerlerini hâkim kılmaya çabalamışlardır.”
Peki ya “ana dil”?
“Ana dille öğretim olur ama eğitim olmaz”
DEM raporunda “olmazsa olmazlardan” biri “ana dil eğitimi”. Raporda, “Koşullar, Kürt sorununun çözümünü dayatmıştır” deniliyor: “Üçüncü bağlam Dolayısıyla bir süredir zaten siyasal ve demokratik çözüm kendisini dayatmaktaydı. Ayrıca Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve siyasi boyutları olan krizlerden kurtulmasının yolu da ülkenin en köklü, tarihsel ve mevcut etki düzeyi tüm bölgeye yayılan Kürt meselesinin çözümünden geçmektedir. Demokratik Kürt siyasetinin ve Kürt halk politizasyonunun, Türkiye’deki siyasal denklemde kendisini kritik önemde bir yere taşımasının da tarihsel etkisiyle,Kürtçe anadilinde eğitimin-öğrenimin sağlanması, vatandaşlık tanımının kapsayıcı olması ve yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesi ve güçlendirilmesi gibi alanlarda çözüm fikrinin gelişim kat etmesi de bu sürecin önünü açacak adımlardandır. Netice itibariyle koşulların, Kürt meselesinin çözümünü dayattığı açıktır.”
Peki MHP “ana dil eğitimi” için ne diyor: “Ana dille eğitim, ancak federasyonlarda geçerli bir eğitim şeklidir. Ana dille öğretim, doğuştan kazanılmış bir insan hakkı olup bir lütuf değildir. Herkes doğal alarak anne babasından ana dilini öğrenecek ve günlük hayatında kullanacaktır. Mevzuatımızda şu anda bu konuda hiçbir engel bulunmamaktadır.”
Yorumlar
Kalan Karakter: