

Yazının
başlığına bakıldığında, bir Deniz Baykal portresi yazılması, ya da
eleştirilmesi hedeflenmiş gibi anlaşılabilir. Oysa amacım farklı.
Birey
olarak benim CHP ile ilişkilerim 12 Mart Muhturası sonrası 1973 yılı Kurultayı’nda
İsmet Paşa’nın yerine Bülent Ecevit’in Genel Başkan olmasıyla, partinin işçiler
içinde örgütlemeyi hedeflemesi sonucu, işçi büroları yanında kurulan Genç İşçiler
Derneği’ne üye olmam ve adı geçen derneğin yapılan kongresinde Genel Yönetim
Kurulu üyesi seçilmemle başlamıştır. Devlet memuru olmam nedeniyle zaten siyasi
parti üyesi olamadığım için, biz gençlerin o dönem işçi ve köylü gibi dar gelirli
kesimler içinde örgütlenme hevesi ve çabası ön plandaydı.
Akşamları
genellikle Ankara Ulus Rüzgarlı sokaktaki Genel Merkez binasına gider, varsa
bir çalışma proğramı ona dahil olurduk. Genel olarak çalışmalarımız, işçilere
yönelik hazırlanmış bildiriler varsa onları alır guruplar halinde fabrika
önlerinde, vardiya değişim saatlerine denk gelecek şekilde dağıtmaya çalışırdık.
Özellikle MKE’nin Mamak Maske Fabrikası, Gazi Fişek Fabrikası, Türk Traktör,
yaklaşık on yil sonra beş yıl Mali İşler Müdürlüğü’nü yaptığım MİTAŞ’ta, cumartesi
günleri de Kırıkkale’deki silah fabrikalarında bildiri dağıtma çalışmalarımızı
sürdürüyorduk. Bu tip çalışmaların olmadığı zamanlarda da, parti ileri
gelenlerinin siyasi sohbetlerine tanık olurduk.
İşte o yıllarda o siyasi sohbetlerde, Bülent Ecevit’in
oluşturduğu “bilim kurulunda” Prof.
Haluk Ülman, Prof. Besim Üstünel, Prof. Turan Güneş, Doç. Deniz Baykal ve
akademik ünvanı olmayan belki de asistan olan Ahmet Naki Yücekök gibi öğretim
üyeleri vardı. Partide bunlara “Mülkiye
Cuntası” denirdi.
Bahsettiğim
bu gurup CHP’de ve Türk siyasi hayatında çok önemli görevler üstlendiler.
CHP’nin “ortanın solu” söyleminin
ayağa kalkmasına, partinin savunmaya çalıştığı sosyal demokrasi kavramlarının
kitlelere ulaşmasına, “toprak ekenin su
kullananın” sloganını Türkiye’ye benimsetmelerinde, bu gurubun katkısını
unutmamak gerekir.
Nitekim
parti 1974 seçimlerinde ülkenin birinci partisi olarak hükümet kurma şansı
yakaladı. Seçim sürecinde basından hatırladığım kadarıyla, Ecevit, Doç. Deniz
Baykal’a kontenjandan milletvekili olmayı önermiş, fakat kabul etmemiş ve ön
seçime girerek Antalya’dan birinci sıradan milletvekili oldu. CHP’nin MSP ile
kurduğu hükümette de, Doç. Deniz Baykal Maliye Bakanı oldu. Niye Doç. ünvanını
kullanıyorum. Çünkü bahsettiğim o yıllarda adı sürekli akademik kariyeriyle anılırdı.
Sonraları tanındıkça akademik unvan kalktı, Deniz Baykal olarak anılmaya başladı.
Son yıllarda da artık ön adı da kalktı kısaca Baykal denmeye başlandı.
Devlet Yatırım
Bankası’nda çalışıyordum. Banka sonradan isim değiştirerek Türk Eximbank adını
aldı. Banka o yıllarda yaptırdığı yeni genel müdürlük binasının açılışına 32
yaşındaki genç Maliye Bakanı Doç. Deniz Baykal’ı davet etmişti. Banka işlevi
büyük ancak Genel Müdür dahil tüm çalışan sayısı 110 kişi kadardı. Bankanın
girişinde mütevazi bir kokteylle açılış gerçekleşiyordu. Hepimizin ilgisi genç
Maliye Bakanının üstündeydi. Doç. Deniz Baykal o kokteylde, göz aşinalığından
olacak, yanımda duran Atılla adındaki arkadaşımla bana “burada mı çalışıyorsunuz?” diye sordu. Olumlu cevabımızla birlikte
elbette çok ta hoşuma gitti bu tavrı. Tabir caizse bir miktar da gururlandım.
Kendisine o günden sonra hep sempatiyle bakardım. İkili, üçlü görüşmelerimiz olmadı.
Konuşmaları ve demeçleri çok ilgi görüyordu. Hele TBMM’de bir konuşmasında, gerici yapılanmaları
kastederek “bunlar Kerbela’da Hasan ile
Hüseyin’i susuz bırakarak katledenlerdir” sözü kendisini özellikle alevi
yurttaşlar nezdinde ilahlaştırdı. Fakat her nedense gerek parti içinde gerekse
sol kesimlerde bu popülariteye rağmen, kendisine kuşkuyla bakılıyor, “güvenilmez” olarak değerlendiriliyordu.
Bu duruma hiçbir anlam veremezdim. CHP’nin 1978 de kurduğu hükümette Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı oldu. Çok önemli bir bakanlıktı. Türkiye dış ödemeler
dengesi yüzünden döviz bulamıyor, ülke ekonomisi üretememe nedeniyle ciddi
sıkıntılar yaşamaktaydı. Hükümet yurtdışından kredi bulmak için seferber
olmuştu. Ülke yokluklarla boğuşuyordu. Başbakan Bülent Ecevit’in bu amaçla
gerçekleştirdiği bir yurt dışı seyahati esnasında, “tüm madenleri devletleştireceğiz” şeklindeki demeci tarihe geçti.
Ecevit “Baykal beni sabote etti” dedi
sonradan.
Nitekim
Deniz Baykal’ında içinde bulunduğu CHP Hükümeti ara seçimler sonucu
halktan aldığı ihtarla Meclisteki çoğunluğuna rağmen, istifa etmek zorunda
kaldı.
Malum 12
Eylül darbesi ve tüm siyasi partilerin kapanması gibi bir karanlık
döneme girdik.
Deniz
Baykal, 12 Eylül sonrası bir dönem Zincirbozan’da tutuklu kaldı.
Ben yeni
dönem siyasi yapılanmasında “partiyi
fabrikalarda ve tarlalarda kuracağız” diyen Bülent Ecevit’in çalışmalarına
elimden geldiğince, olanaklarım elverdikçe yaklaşık on yıl dahil olmaya
çalıştım. Fakat yılgınlık mı güçlükler mi her ne ise, İl Başkanı düzeyinde
partiden istifa ederek ayrılmak zorunda kaldım.
Şimdi
Baykal’ın yakınında olan o dönemin CHP İl Başkanı, yakın arkadaşım aile dostum,
seçim öncesi basına duyurarak, ayrıldığımız arkadaşlarla birlikte partiye üye
olmamızı önerdi. Ben de “seramoniyi
siyasi anlamda değerlendir ancak ben aktif siyasi çalışma yapmak istemiyorum”,
diyerek CHP’ye geçtim. Sayın Deniz Baykal Genel Başkandı. Fakat bu çok temel
olmayan gerekçelermidir her ne hikmetse Deniz Baykal’ın Genel Başkanlığı
döneminde partinin halka açık etkinliklerinin dışında hiçbir örgüt binasına
gitmedim.
Oysa
Baykal’ın son yıllardaki siyasi söylemlerini beğenir ve savunurdum. Fakat temelde adını
koyamadığım “Baykalcılık” kuşkusunu
hiçbir zaman kendime açıklayamadım.
Ta ki son Cumhurbaşkanı adayı ile ilgili
tutumuna kadar. Belirlenen
adaya karşı olabilir, bu en doğal hakkıdır. Yeni bir adaya da destek verebilir.
Çünkü bir siyasi şahsiyetin tavırsız olması doğru değil. Demek ki “Baykalcılık” her siyasi hareket Baykala yönelik değilse yanlıştır.
Sanırım Erol Çevikçe de bir yazısında bu kanıyı dile getirmişti.
İşte o tavır bana “Baykalcılık”
budur dedirtti.
El altında oy kullandırmayarak,
katılımın düşük olmasını sağlayıp, Tayyip Erdoğan’ın meşruiyetini tartışmaya
açacakmış gibi “devrimci” tavırlar, Benim 32 yaşındaki maliye bakanına olan
hayranlığımı sonunda yıktı.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: