31 Mart seçimleri öncesinde CHP’nin halen İzmir adaylarını açıklamamasına dikkat çeken gazeteci Serdar Öztürk, “İzmir’i CHP'nin kalesi olarak görüyorlar. Bu algıdan kurtulmak lazım. Niye bu algıdan kurtulmak lazım? İki nedeni var bence. Birisi siyaseten son yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi'nin fark etmeden oyu ve fark etmeden diyorum ama fark ediyorlardır mutlaka da belki ciddiye almıyorlardır. Oyu böyle beşer puan ya da ona on puana varacak kadar düşen illerin arasındadır. Ha keza Cumhuriyet Halk Partisi'nin yaptığı işte bu beğeni anketlerinde de oyları en çok düşen ya da beğeni en çok vatandaştan alınan beğeninin en çok düştüğü iller arasında İzmir. İzmir'in birçok ilçesinin CHP'li belediye başkanının halktaki beğeni oranı ciddi bir kırılma noktasında” dedi.
Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk, yaklaşan yerel seçimler öncesi CHP’nin adaylarını açıklayamadığı İzmir’deki son durumu, Erdoğan’ın MHP ile olan ittifakında yaşanan sorunları ve SP ile YRP’nin Erdoğan’a karşı oluşturabileceği ittifaka yönelik analizler yaptı.
Devlet Bahçeli’nin Mersin’deki konuşmasını değerlendiren Ahmet Nesin, “Devlet Bahçeli'nin Mersin konuşmasını izliyordum. Kimse darılmasın esasında böyle bir rahatsızlık, hastalık olayı bizde ama delilik ve başka türlü bakıldığı için kızıyorlar. Bence Bahçelı bunamış artık. Bir kelime üç heceden fazlaysa söylemekte ciddi bir şekilde zorlanıyor, okuyamıyor. Öyle bir sorunu var. Konuşurken ciddi hatalar yapıyor. Mesela şey dedi. Tek yürek olalım istiyoruz. Tek yürek olmanın gururu diyecek, diyemedi. Tek yürek olalım istiyoruz, diyecek olmanı araya sıkıştırdı. Hangisini demek istediğini ben çözemedim. Hepimiz hoş geldin diyorum diye devam edip sonra bu kafalarına taktılar. HDP'nin yeni ismi DEM'den dolayı o da beğenmedi diye. Yargıtay mı diye. Şöyle devam etti konuşmasına. CHP için. Demlenmiş, gemlenmiş, yemlenmiş. Bu gerçekten bu eleştiri, bu espri falan filan değil. Bu terbiyesizliğin dik alası. Demlenmiş, gemlenmiş ve yemlenmiş diye CHP'yi işaret etmek cidden terbiyesizliğin dik alası. Ama işte böyle. Bizde parti başkanları önemli olduğu için Yaşasın. Ülkücü Başbuğ diye bunamış ülkücü başbuğ diye devam ederler artık. Diye düşünüyorum” dedi.
“Bahçeli’den daha keyifli kimse yoktur”
MHP’nin iktidarda olmasa bile sözünün fikrinin iktidarda olduğuna dikkat çeken Serdar Öztürk, “Ama yani herhalde şu anda Devlet Bahçeli'den daha keyifli kimse yoktur Bence öyle çünkü bu bin dokuz yüz seksenden sonra Alparslan Türkeş'in söylediği iddia edilen bir cümle vardır. Kendimiz içerideyiz ama fikrimiz iktidarda diye. O söz şu anda Devlet Bahçeli'nin MHP Genel Başkanlığı'nda ikisi de doğrulanarak yani hem fikri hem de cisim olarak ama iktidardalar. O yüzden Devlet Bahçeli mutludur. AKP'nin de adaylarının içinde çok sayıda kökenli var ve zaten MHP kendi adaylarını çıkardı. İYİ Parti'nin adaylarının içinde çok sayıda MHP kökenli var. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi CHP'nin içinde de artık MHP kökenliler belediye başkanı adayı olarak varlar. Bu Devlet Bahçeli için bir övünç meselesi olması lazım. Size katmanız için onun size ihtiyacı olması lazım. Şu anda görünen tam tersi bütün siyasi partilerin buna Erdoğan da dahil. Sanki eski ülkücülere milliyetçilere ihtiyacı varmış gibi görünüyor. Onun için aslında tam tersi gibi geldi bana. Yani satılmaktan ziyade biraz satın alıyorlar. Gibi geldi. Çünkü dünyada da belki Avrupa'da da böyle bir şey var yani. Biraz sağcılık iyice yükseliyor ama Türkiye'de bu artık biraz zorladı ve aştı o sınırları. Hadi MHP'yle AKP'nin iş birliğini anlayabiliriz ama CHP'nin bile Ankara gibi yerde MHP'nin belediye başkanı adayı göstermediği ismi getirip bu dönem belediye başkanı adayı göstermiş olması şaşırtıcı bir durum aslında. Geçen programda söylemiştik. Sağcılardan sağcı beğen, ülkücülerden, ülkücü beğen ne derseniz deyin sonuçta bu öyle bir hale geldi ki artık adayların, partinin ideolojisini falan bıraktık. Nereden geldiği, hangi siyasi geçmişe sahip olduğu falan çok önemli olmaya başladı. Ve bu belediye denen yapının hangi hizmetleri yapabildiğini onu hangi koşullarda yapabildiğini, ne kadarını yapabildiğini falan ya da yapması gerektiğini işte çevreye nasıl duyarlı olması gerektiğini ya da imar rantlarını önlemek için neler yapması gerektiğini falan bıraktık. Hatta sosyal belediyecilik artık hiç sözü edilen bir şey değil. Nostalji gibi artık. Öyle sadece dillerde kullanılan iki kelime gibi sosyal belediyeciliği Kullanıyorlar. Ama geldiğimiz noktada MHP'nin hem fikri hem de kendisi iktidarda. Bir şey söylemek istiyorum aslında. Dünyada bilmiyorum sizler örneklerini görmüşsünüzdür. Bu tür devlet adamlarının periyodik olarak sağlık durumları hakkında kamuoyu bilgilendirilir. Mesela bu Biden için de söz konusu. Biliyorsunuz çok eleştiriliyor Amerika'da kamuoyu tarafından. Onun sağlık durumu da. Devlet Bey'in de yani sonuçta çok da genç biri sayılmaz. O yüzden Bahçeli'nin de sağlık durumu hakkında endişe taşıyor olmanız; ben de evet endişe taşıyorum. O endişe şu anlamda söylüyorum yani yaşa bağlı bu tür söylediğiniz yanlışlıkları yapması açısından yani endişe kelimesinin içine sığdırmak istediğim. Ama sonuçta belli bir yaşta bunlarla karşılaşması gerekiyor insanların. Hepimiz için geçerli bu. Yani insanın fiziksel özelliği bu. Belki de işte Erdoğan'ın Bahçeli'ye sabretmesinin nedeni bu. O bizden daha fazlası bilgiye sahip. Belki de ortak bitirme noktasında ya da o yoldaki çabalarda biraz geride durmasının nedeni bu. Belki de sağlık durumunu çok iyi biliyor. O yüzden Erdoğan'ın bir beklentisi var. Belki onu da bilemiyorum yani” dedi.
Ahmet Nesin de, “Peki bir şey soracağım Serdar. Ankara Belediye Başkanı Vedat Bal Okay. Deli Vedat. Evet. Sonra neredeyse onun kadar deli fişek Ali Dinçer. Bir anlamda ciddi bir yeni belediyecilik anlayışı getiren Murat Karayalçın. Peki nasıl oldu bu Ankara her partinin bir MHP'liye yapışacağı Ankara haline geldi” diye sordu.
“Köy diye isimlendirdiğimiz yerleşimlerin tamamı mahalle haline geldi. Böylelikle kırsaldan gelen oylar merkezdeki oyları geçmeye başladı
Önceki süreçlerde belediye seçimlerinin yanı sıra il genel meclisi ve köyler kavramı olduğunu, köy olarak isimlendirilen yerleşim yerlerinin mahalle haline getirildiğini ve böylelikle kırsaldan gelen oyların merkezdeki oyları geçmeye başladığına dikkat çeken Serdar Öztürk şöyle devam etti:
“Ben bunu iki ya da üç seçim öncesi Erdoğan'ın yaptığı siyasi mühendisliğe bağlıyorum. Eskiden biliyorsunuz yerel yönetimlerde sadece belediye başkanlığını seçmiyorduk biz. Belediye meclis üyelerini seçmiyorduk. İl genel meclisi diyelim. Ayrıca bu il genel meclisinin yanında köyler diye bir kavram vardı. Köy diye bir kavramımız vardı bizim. Evet. Ve bunlar genelde baktığınız zaman o seçim sözünü ettiğiniz Ankara'da dahil, seçim bölgelerinde sağın yani Demirel'in kalesi gibi görünürdü. Şimdi biraz daha okumuş insanların biraz daha eğitimli insanların olduğu şehir merkezlerinde de evet biraz sosyal demokrat ve sol Belediye başkanı ve belediye meclisi oluşurdu. Şimdi Erdoğan'ın siyasi mühendisliği bu daha çok milletvekili, daha az oyla, daha çok milletvekili çıkarma planı içinde önce biliyorsunuz mahalleleri böyle sokak sokak böldüler. Kendilerine avantaj sağlayacak şekilde. Sonra da bu yerel yönetimlerin yapısını değiştirdiler. İl genel meclisleri büyük oranda kalktı. O kalkmakla yetmedi. O bizim eskiden köy diye isimlendirdiğimiz yerleşimlerin tamamı mahalle haline geldi. Böyle olunca kırsaldan gelen oylar merkezdeki oyları geçmeye başladı. Bu durumda da işte o sözünü ettiğiniz sosyal demokrat belediye başkanları ya da belediyeler artık yerini köyden gelen ya da eski tabiriyle köyden şimdi çeper dedikleri şehrin çeperi diye adlandırılan yerden gelen oylarla değişmeye başladı. Zaten Melih Gökçek'in son görev yaptığı iki döneme bakarsanız merkezde pek çok yerde başarısız olmasına rağmen kırsaldan gelen oylarla bu aç kapatıp belediye başkanlığını sürdürmüştür Melih Gökçek. Ha keza İstanbul'da böyleydi. Anadolu'da zaten çok uzun zamandır böyle. İşte o sahil dedikleri, sahil kentleri dedikleri yerlerde ise bu zinciri bir türlü kıramadılar. Çünkü oranın kırsalı da bir nevi soldan ve sosyal demokratlardan yana kullandı oyunu. Bu değişikliğin nedeni bence bu. Temelde. Şimdi de zaten buna bakarak işte CHP bile Ankara'da yani şey yetmiyor Mansur Yavaş yetmiyor Mansur Yavaş'ın dışında birçok isim var. Şöyle bir gerçek var. Mesela Polatlı'da MHP'nin eski Polatlı Belediye Başkanı ikisi eski MHP belediye başkanı. İkisi iki eski MHP başkan adayı. Yani bu Nallıhan'da, Polatlı'da, Kalecik'te, Kızılcahamam'da, Gölbaşı'nda, Beypazarı'nda hepsi böyle. Yani ya dediğiniz gibi MHP'nin şey AKP'nin ya da MHP'nin bir dönem belediye başkanlığını yapmış. Ya da Yöneticiliğini yapmış. Ya da aday olmuş ama ciddi bir aday olmuş.”
“AKP İzmir’de beş ilçeyi MHP’ye vermiş gibi gözüküyor”
Ahmet Nesin, “Şimdi İzmir AKP'yi telefonla konuştuk. İzmir AKP'ye baktığımızda işte Aliağa'yla beraber beş tane ilçeyi MHP'ye vermiş gibi gözüküyor AKP. Oysa AKP'den aday olanlara baktığımızda eski işte MHP Gençlik Kolları İşlik Kolları bu kolları kadın kolları bir yerlerde bir şeyler olmuş. Üç dört kişi daha var ya da aileden MHP kökenli olduğu bildiğimiz isimler var. En ufak bir tartışmada anında istifa edip yerini MHP'den yer alacak birkaç kişi var ki İzmir'i sen daha iyi biliyorsun benden” diye sordu.
Serdar Öztürk de, “Doğrudur aslında ben sizle konuştuktan sonra bunu bu kontrol ettim He. son iki seçimde söylediğiniz aynen gerçekleşmiş. Yani AKP Binali Yıldırım'ı aday gösterdiği dönemde bile büyükşehirde birtakım ilçelerde hep MHP'li adaylara dayanmış. Sanıyorum onun nedeni de MHP'nin oralarda daha ağırlıklı olacağını düşünmeleri ama bunların büyük bir kısmı MHP'den AKP'ye geçmiş olsalar da o sizin dediğiniz ülkücü tırnak içinde söylüyorum. Kökenlerini koruyorlar. Koruyoruz. korudukları o köken nedeniyle de ilişki ağları hala devam ediyor. Yani MHP'yle AKP'nin tepedeki siyasal olarak tepedeki birleşiminden daha fazla yani ittifakından daha fazla aşağıda bir ittifak var. Bu da işte AKP'nin içindeki o MHP'lilerden kaynaklanıyor. Bunun temel nedenlerinden biri sanıyorum İzmir gibi yerde AKP Bir türlü taban kendisine taban yaratamaması. Milli görüşe dayanmak üzere yola çıkmıştı ama ona da o tabana da dayanamadılar. Dayanamayınca mecburen tabanına MHP’nin tabanına dayanmak zorunda kaldılar. Bunun bir örneği de aslında geçmişte Burhan Özfatura’dır” dedi.
Söz konusu tabanın CHP, MHP ve HDP ve sosyalist partilerde bulunduğunu ancak ANAP ve AKP gibi partilerde olmadığını söyleyen Ahmet Nesin, “O taban Yeniden Refah ve Saadeti bırakmıyor. Bu ikisini bırakmıyor. Bazen daha fazla oluyor. Bazen birisinde. O taban dediğimiz şey CHP'de, MHP'de ve HDP'de sosyalist partilerde bulunan taban bu ara sıra kurulan ama büyük parti olan, sonra biten ANAP gibi, AKP gibi partilerde olmuyor. Oraya seçmen değişik partilerden geliyorlar ve gidiyorlar. Geliyorlar gidiyorlar. Bazen uzun kalıyorlar, bazen kısa kalıyorlar ama tabanı olmuyor çünkü ideolojisi yok yani. Özal'ın dört değişik görüşten parti kurması herkese çok sevimli geldi ama bu partinin ideolojisiz olmasının da bir nedeniydi. O yüzden tabanı olmuyordu. Aynı şeyi Erdoğan için de geçerli” dedi.
Serdar Öztürk, “Burhan Özfatura bir dönem ANAP'tan belediye başkanı seçilirken dayandığı taban aslında İzmir ve çevresinde tarikat ama büyük oranda da MHP tabanına sonra doğru yol partisinden büyükşehir belediye başkanı adayı olduğunda yine oylara baktığınızda işte o zaman ANAP dağılıyor artık. ANAP'tan kaçan yine MHP kökenlilerin, MHP'ye gitmeyen MHP kökenlilerin işte bir miktar da söylediğiniz tarikat çevrelerinde ama İzmir'de çok fazla etkili olabilecek sayıda olmadıkları için MHP kökenleri daha çok yaslanarak seçim kazanmaya uğraşıyor. Sonra Ahmet Piriştina'da da epey bir geçiş var. Çünkü onlar merkez sağa geçtik diye düşünüyorlar. Yani MHP kökenli olup da DSP'yi destekleyen de sonra bir kesim ortaya çıkıyor. Yani bunlara aslında Batı’da, İzmir gibi batıda merkez sağ seçmen deniliyor. Şu anda İzmir İyi Parti’nin de yaslandığı eski MHP tabanı olduğunu görüyoruz. Oradan yetişmiş biri” diye konuştu.
Ahmet Nesin de Ege’nin demokrat zannedildiğini ancak öyle olmadığını ifade ederek “Ege böyle değil midir esasında. Ege’yi demokrat zannediyoruz ama Ege Menderesler döneminden hep biraz Atatürkçü biraz merkez sağ tabandır. Hem Atatürk’ün hem de İsmet İnönü’nün toprak reformu yapamamasının nedeni ikincisinde olduğu gibi Menderes’tir. Ciddi tavır koymuşlardır. Atatürk’ün yapamadığı tek reform diyebiliriz” dedi.
Aydın’ın önemine vurgu yapan Serdar Öztürk “Zaten iki reform var gerçekleştiremediği. Birincisi Aydın. Tarihi o kadar geriye getirirsek aslında İzmir Aydın’a bağlı. O tarihsel gelişimde toprak reformu yapılamayan ve toprak ağalı yapılan en çok iyi yer. Demokrat Parti'nin de yeşerdiği yer. Aynı zamanda Milli Selamet Partisi'nin de yeşerdiği yer. Turgut Özal'ın ilk kez siyasete atıldığı yer” dedi.
Ahmet Nesin de, “Türkiye şansına bak. Yani bunu bir vah vah ya da iyi niyet anlamında söylemiyorum. İzmir'den milli selamet partisi adayı olarak seçimlere giriyor Turgut Özal. Seçilse 12 Eylül’le beraber tutuklanacaklar arasında. Seçilemediği için Başbakan yardımcısı oluyor. Yani böyle bir komik siyaset olabilir mi ya?” diye tepki gösterdi.
“Cumhuriyet Halk Partisi'nin oyu on puana kadar düşen iller arasında”
İzmir’de CHP’nin durumuna da değinen Serdar Öztürk, “O dönem aynı zamanda işte bu Milli Görüş'ün de nasıl söyleyeyim? Siyasi altyapısının, politik altyapısını oluşturulduğu bir yer. Bilirsiniz çok meşhurdur Akevler. AKP'nin içinde de var. Büyük oranda bunlar. Mesela benim son zamanlarda tanıyıp da bu görüşten bildiğim için İbrahim Derici'dir. Önemli önemli bir isimdir. Hatta Erdoğan bile mutlaka İzmir'e geldiğinde kendisiyle görüşür. Sanıyorum şu anda AK Parti'nin içinde siyaset yapıyor. Çok aktif olmasa bile ama etkili bir isimdir mesela. Çok bilinmez ama siyaseti yani İzmir'de siyaseti kendince kendi çevresinde dengeleyen ve organize eden isimler arasındadır. Yani sadece Turgut Özal değil Turgut Özal'dan sonra da devam etmiştir. Ki söylenen, ben her zaman söylerim. İzmir CHP'nin kalesi değildir. Bunu böyle algılayanlar yanlış yorumluyorlar. CHP'nin kalesi olarak görüyorlar. Bu algıdan kurtulmak lazım. Niye bu algıdan kurtulmak lazım? İki nedeni var bence. Birisi siyaseten son yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi'nin fark etmeden oyu ve fark etmeden diyorum ama fark ediyorlardır mutlaka da belki ciddiye almıyorlardır. Oyu böyle beşer puan ya da ona on puana varacak kadar düşen illerin arasındadır. Ha keza Cumhuriyet Halk Partisi'nin yaptığı işte bu beğeni anketlerinde de oyları en çok düşen ya da beğeni en çok vatandaştan alınan beğeninin en çok düştüğü iller arasında İzmir. İzmir'in birçok ilçesinin CHP'li belediye başkanının halktaki beğeni oranı ciddi bir kırılma noktasında. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi AKP'nin şu anda MHP tabanına dayanıp ona dayalı zaten büyük Belediye başkanı adayı da her ne kadar AKP'li olsa da işte tırnak içinde söylüyorum, o ülkücü tabana dayanan biri. Sonuçta. Etrafında da onlar var. O yüzden şu anda dün açıkladığı Erdoğan'ın isimlerin İzmir'de dediğiniz gibi MHP tabanıyla iç içe geçmiş ama bir riski var. O risk sizin işaret ettiğiniz risk. Bunlar AKP'nin en küçük sallantısında ya da AKP'nin politik olarak gücünü biraz kaybettiği dönemde evlerine dönecek bir taban. Ama zaten AKP dediğinizde bir şey değil mi aslında?” dedi.
Ahmet Nesin, “Şunu söyleyebilir miyiz İzmir için? Ben öyle bir yazı yazmıştım. İyi ki İzmirli, Dersimli ve Alevi değilim diye. Bunu niye yazdım? Çünkü şöyle bir yaklaşım var insanlarda. Bu üçünden biriysen mutlaka demokratsındır. Yani hiç. Kurtulma şansın yok demokratlıktan. İzmirliysen. Oysa hiç de böyle değildir yani. Her yerin ve gibi Alevilik de dahil her tarafı doğrusu yanlışıyla beraber bir bütündür. İzmir'i ben esasında son yirmi otuz yılı, on iki Eylül'den itibaren belki de CHP'nin esasında en sağa ama Türkiye'de hep oluşturulmak istenen merkez sağan o İzmir'in ve Ege'nin CHP'sinde olduğunu; diğer CHP'li bölgelerden farklı bir yapıda işte merkez sağ dediğimiz ama o merkez sağ bir türlü Demokrat Parti sonrası Adnan Menderes'ler sonrası Adalet Partisi'yle beraber olmadığı için. Bunda işte Ege'nin işte o Rumlarla olan çok eski birlikteliği, yapısı falan filan hepsini katabiliriz işin içine. Neden olarak bilemiyorum. O moderniteyi almışlar. Ama esasında öyle çok da sosyal demokrat falan değiller. Ama MHP'yle MSP'yle iş birliği yapacak bir merkez sağ da istemiyorlar. İşte o Demirel dönemini. O yüzden CHP'yi kendi demokratlıkları içerisinde merkez sağın bir kalesi gibi şey yapın. Kimseye bırakmıyorlar diye düşünüyorum. İzmir'de yaşayan birisi var. Ben de beş buçuk yıl falan yaşadım İzmir'de. Ne düşünüyorsun? Yanlış mı düşünüyorum bilmiyorum. Çünkü mesela Kürtlere ilk saldırı hemen hemen İzmir'de oldu. Halk tarafından. Ya da işte Türkiye mitingleri ilk İzmir'de başladı, diye yanlış hatırlıyorsam.” Şeklinde konuştu.
“İzmir'de neredeyse kan gövdeyi götürüyor”
Yerel seçim öncesi İzmir’de CHP’nin aday açıklamamasına değinen Serdar Öztürk, “En son HDP'nin il binasının işte bir basılıp da öldürülmesi de olayı da İzmir'de gerçekleşti. Yani bu bunlar hatta yani ikimizin de yakından bildiği FETÖ borsası da dahil bu tür ilişkiler ilişki ağları çok geniş. İzmir'in. Hatta İzmir'in turizm bölgeleri işte neresi çeşmedir, Alaçatı'dır. Belki aşağı doğru inersiniz, Aydın'dan Kuşadası'dır falan. Ayvalık yukarı çıktığınız zaman. Bu bölgede çok uzun yıllardır özellikle de bu gece kulübü işte beach club edilen denilen eskiden diskotek denilen yerleri hep ülkücüler işletirdi. Yani öyle bir iç içe geçmişlik var, doğrudur. Yani bir taraftan işte Mustafa Kemal Zübeyde Hanım yaparken öbür taraftan da ciddi bir milliyetçilik damarı, milliyetçi tarafı var. Yani o yüzden diyorum zaten. CHP'nin kalesi değil aslında İzmir diye. İzmir tam anlamıyla ne diye sorarlarsa AKP karşıtı. Yani AKP'nin topluma dayattığı ekonomik anlamda söylemiyorum. Sosyolojik anlamda anlamında söylüyorum. Mesela Kubilay anmaları hep binlerce kişinin katılımıyla yapılır. O çok önemli bir şeydir yani. Zübeyde Hanım'ın anması çok önemli bir şeydir. O vardır yani o işin içinde. O yüzden yani o tanımı tam olarak söylemek için AKP karşıtı deyimini kullanıyorum ben. Daha çok. AKP ve benzerlerinin karşıtı aslında. Yani onlara karşı İzmirli o hayat vazgeçmiyor. Vazgeçmediği, hayat tarzı nedeniyle de AKP gibi partilere güvenmiyor. Kimi getirirlerse getirsin ki Erdoğan bunu çok denedi. Yani merkez sağdan isimler getirdiği Denizli'den isimler. Siyasi tercihi CHP yönetimi biraz yanlış okuyor ya da böyle okumak işine geliyor. Çünkü yani herhalde konu dönüp dolaşıp oraya Türkiye'nin neredeyse yüzde sekseninin belediye başkanı adaylıkları açıklandı. İzmir'de neredeyse kan gövdeyi götürüyor. Bu CHP'nin ayıbı bana göre? Erdoğan dün geldi. İzmir'e bütün adayları açıkladığı onlarla işte vereceği mesajı verdi İzmirli'ye. Ve gitti. Ama bir gün önce biz bütün gece yarısına hatta bayağı gecenin ilerleyen saatlerine kadar ve İzmir dinledik televizyonlarda. Onları takip ettik. Ortada bir sorun var belli ki. Ve bu sorun da bir türlü çözülmüyor ya da çözülemiyor. Ne oldu? Ne olmadı diye kulis bilgilerini merak edenlere küçük bir not anlatayım. Ben de meraktan araştırdım ne oluyor diye. Bir kez şu anda herhangi bir isim telaffuz edilmiş değil. Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel merkezinde. Sorun şu. Ya da sorun o gün ortaya çıkan sorun şu Cumhuriyet Halk Partisi işte Kemal Kılıçdaroğlu'ndan sonra Özgür Özel Genel Başkan seçilince açıkladı. Adaylarını ama problemli yerler var. Bunlardan birini İstanbul Kadıköy. Birisi Ankara Çankaya. Ve İzmir perşembe günü yapılan MYK'da. Sorun şu. Siz Kadıköy, Çankaya ve İzmir, İzmir derken otuz ilçesini de katarak söylüyorum. Adaylarını açıklayamıyorsunuz. O gün MYK'da Özgür Özel'e şöyle bir öneri yapılıyor. Kimin yaptığını henüz sormama yani ciddi ciddi araştırmama rağmen bulamadı bu önerinin kimden geldiğini ama Özgür Özel'e dönüyor ki genel başkan olarak bu seçim bölgelerinde adayların kim olacağını belirlemek için parti meclisi size yetki versin. Böylelikle tartışmalar sona erer. Parti içi tartışmalar hem de kırgınlıklar sona erer. Deniyor. Özge Özel de buna bir biçimde onay veriyor ve parti meclisinden bu söylediğim üç yeri belki yanında bir iki yer daha olabilir. Adaylarını kendisinin belirlemesi yani parti meclisinin değil kendisinin belirlemesi için yetki istiyor. Parti meclisi bu yetkiyi reddediyor Yani ve Özgür Özel'e bu söylediğim yerlerden en az aday belirleme konusundaki yetkisini devretmeyi reddediyor. Aslında bence perşembe akşamının en büyük olayı o. Yani bir genel başkan bir siyasi partinin Genel Başkanı, kendi parti meclisinden bir yetki istiyor. Ve o yetkiyi alamıyor. Niye? Bunu söylüyorum. Bir önceki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu anımsayacaktır izleyiciler. Altılı masa toplantılarına oturduğunda parti meclisinden her türlü yetkiyi aldı. Yani onu açmak da lazım. Hem altılı masada yapılacak bütün görüşmeler hem Cumhurbaşkanı adayı belirleme hem Cumhurbaşkanı adayından sonra bakanlar kurulunu belirleme hem milletvekili listelerini yapma hem de o listeleri yaparken altılı masayı oluşturan partilere kendi gerekli gördüğü kadar kontenjan verme konusundaki yani genişliğini anlatmak için söylüyorum yetkinin. Bu kadar geniş yetki verdi Kemal Kılıçdaroğlu'na. Şimdi Kılıçdaroğlu'nun böyle bir yetkiyi aldığı bir CHP'de şu anda çiçeği burnunda diyelim hadi. Birkaç aylık genel başkan bu söylediğim üç yerle ilgili kendi aday belirlemesi için başvuruyu parti meclisi reddediyor. Bu şu demektir. Daha önce ben bunu birkaç kez söyledim. Tekrar etmiş olayım. Son yapılan kurultayda ortaya çıkan parti meclisinde İstanbul'un dolayısıyla Ekrem İmamoğlu'nun parti meclisindeki destekleyenlerinin net sayısı yirmi sekiz. Yani yirmi sekiz kişi Ekrem İmamoğlu ekibi taraftarı. Birkaç hafta önce de bu sayıya dört kişinin daha eklendiğini söylemiştim Yani yirmi sekiz artı dört otuz iki ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin tüzüğüne göre belediye başkanları adayını belirlemek için yarıdan bir fazlası gerekiyor. Parti meclisi altmış kişi olduğuna göre bu sayı otuz üstüne çıkması gerekiyor. Ekrem İmamoğlu'nun elinde ya da inanan otuz iki kişi var ise başka birinin aday belirleme şansı var mı? Kim isterse kimi isterse onu aday yapar. Zaten İstanbul listelerine baktığımız zaman Ekrem İmamoğlu'nun ağırlığını görüyoruz. Yani bir İlgezdi olayı yaşandı ki istifa etti. Sonuçta Ataşehir Belediye Başkanı CHP'den. Yani siz de CHP'yi iyi bildiğiniz için söylüyorum İlgezdi’yi kesmek kolay bir iş değil. Ciddi bir güç istiyor çünkü. Battal İlgezdi CHP'nin içinde ağırlığı olan bir isimdi yani. Onu kesmek ki istifa edeceğini biliyorlardı bence. Onu göze almak kolay bir iş değil. Ekrem İmamoğlu bunu göze aldı görünüyor. Ekrem İmamoğlu çok ilgilenmiyormuş. İstanbul'la İstanbul seçimiyle ilgileniyormuş gibi görünse de bence Cumhuriyet Halk Partisi'nin şu anda aday belirleme sürecinde bizzat kendisi olmasa da yönlendirdiği birtakım isimlerle ciddi anlamda etkili. Ve zaten sayısal olarak da söyledim. Ona inananların ya da onunla birlikte hareket edenlerin sayısı zaten bunu karşılıyor. Cumhuriyet Halk Partisi'ne yarın yapılacak. Pazartesi yani bir parti meclisi bence bütün sorunlar da orada ortaya çıkacak. Önümüzdeki hafta biz hep Cumhuriyet Halk Partisi'ni istifalarını açıklamalarını falan dinleyeceğiz artık” diye devam etti.
Ahmet Nesin, “İlgezdi istifa ettiği bağımsız aday koymaz mı bilmiyorum. Şimdi ben Kadıköy doğumluyum. İlgezdi'den de büyüğüm tabii. Yaş olarak. Kadıköy İstanbul demiyorum. Kadıköy Urfa'ya benzemez. Hani AKP orada eski belediye başkanı Faki Baba'yı sildi. Faki baba bağımsız aday oldu ve AKP seçimi kaybetti Faki baba bağımsız olarak kazandı. Ama Eğer yeni nesil İstanbul'da çok anormal bir şekilde değişmediyse orada belediye başkanlığını alamaz. CHP'ye kaybettirir mi bağımsız aday olarak orada oy oranlarına bakmak lazım ama o bölgede kaybettirebileceğine bile inanmıyorum. Ataşehir yani benim oturduğum bölgeye yakın bir bölge. Yeni bir mahalle ama yani o bölgeyi Biliyorum. Öyle kolay kolay CHP'nin dışına çıkabileceğini sanmıyorum. Ya da İlgezdi'nin Bağımsızlığı kazanacağına inanmıyorum. Tabii demokrasi garip bir şey. Karısı demiş ki ben milletvekilinden istifa etmeyeceğim. CHP'den hiç istifa etmeyeceğim. Nasıl bir tavır almak gerekiyor onu bilmiyorum. Ama Değişen bir şey olmaz. CHP orada bir adayla beraber tekrar belediye başkanlığı seçimlerini alır diye düşünüyorum. Yani Anadolu'nun bağımsız adaylarından İstanbul'daki bağımsız adaylar olayı Ve aynı kategoriye girmezler. Turgut Öker hep örnek veriyorum. Bu kadar Kadıköy'de Alevi varken Sivaslıların çok ciddi bir kısmı Kadıköy'deyken bağımsız bir Milletvekilliği adaylığında iki bini bulamadı sonuçta. En şanssız belediye başkanıdır Nurettin Sözer. Çünkü bana göre İstanbul'un da, İstanbullu olarak söylüyorum. ve çok açık söyleyeyim. Ta eskiden itibaren Adalet Partili ya da CHP'li belediye başkanı çok mu önemliydi benim için? Hayır ama Nurettin Sözel en şanssız ve en başarılı adaylardan şey belediye başkanlarından bir tanesiydi. Çünkü Nuri Sözen geldi ve İstanbul'un altyapı sorunuyla tek başına uğraştı diyebiliriz. Yani o havadaki bütün elektrik kablolarını işte ona benzer şeyleri falan filan işte doğal gazın ilk hemen hemen başladığı dönem bütün kazılar hepsi ama hepsinin Nurettin Sözen dönemine denk geldi ve bunlar başarıyla yapıldı. İkincisi kurulduğundan beri köprünün işte asfaltların arasına yenilenmesi, bilmem ne demirlerinin değiştirilmesi gerekiyormuş. Bunların hiçbir tanesi yapılmamış. Nurettin Sözen dedik ya ne yapıyorsunuz siz Onun döneminde yapıldı bütün bunlar. Köprü trafiğini yarı yarıya kapatmak onun dönemine denk geldi. Az bir süre değil. Altı ay, altı ay, iki taraf kapandı gibi anımsıyorum. Fakat bunlar halkın gözünde çukur kazan belediye başkanısın. Yani Türkiye'nin her yeri için geçerli. Bu İstanbul olmak üzere. Öyle doğmuş, öyle büyümüş yani. Elektrik telleri yukarıda. İşte ne bileyim ben televizyon telefon hepsi yukarıda. Böyle büyümüş bir toplum. Bunların hepsinin altına yer altına alan Nurettin Sözen'di daha önce başlayan başkalarıydı ama öyleydi” diye devam etti.
“İmamoğlu sadece İBB Başkanlığı değil CHP’nin geleceğini de planlayarak hareket ediyor”
Ekrem İmamoğlu’nun birçok planı olduğuna dikkat çeken Serdar Öztürk, “Evet ben İstanbul özelinde söylediklerinize katılıyorum. Sadece şunu eklemek gerekir belki. Ekrem İmamoğlu sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı değil CHP'nin de geleceğini planlayarak hareket ediyor. Öyle görünüyor. Çünkü yani o yakın kaynaklardan, yaptığım görüşmelerden edindiğim izlenim o. Yani Ekrem İmamoğlu'nun elinde sadece bir A planı yok İstanbul'u kazanmak üzerine kurulu İstanbul'u kazanmamak, İstanbul'u kazanıp CHP'nin genel merkezinin ne olacağı, İstanbul'u kazanamayıp CHP'nin genel merkezinin ne olacağı gibi. Yani hem yereldeki yerel siyasetin örgütlenmesi hem de ulusal siyasette CHP'nin bundan sonraki alacağı yol, çıkacağı yol üzerine de Ekrem İmamoğlu'nun projelerinin olduğunu düşünüyorum ve bilgiler o yönde geliyor. Yani Ekrem İmamoğlu'nun A,B, C, D planı var. Şimdi Erdoğan'ın zaten İstanbul'a Ekrem İmamoğlu'na bu kadar yüklenme Tek başına İstanbul'u kazanmak isteğinden gelmiyor. Erdoğan için ciddi bir siyasal rakip olabileceği kaygısından da geliyor. Yani Erdoğan biliyor ki seçimden sonra bu kurduğu, özellikle de MHP'yle kurduğu ittifak bir yerde çatlayacak Yani bu bunu çok uzun sürmeyeceğini bu ittifakın bu haliyle Türkiye'yi taşıyamadığını, hatta Erdoğan'ın kendi partisi içindeki birtakım ittifakların da artık taşıyamadığını Türkiye'yi. Onun için bir hareket yapması gerekiyor. Bir yenilik yapması gerekiyor. Bir değişim yapması gerekiyor ve önünde seçimsiz bir dört yıl var. Hem kendi siyasi partisini yeniden organize etmesi hem de işte MHP'yle kurduğu ama büyük oranda şu anda zararlı çıkmak üzere olduğu çünkü bürokrasiyi tamamen neredeyse teslim ettiği bir yapıya ve ardından da Ekrem İmamoğlu gibi muhalefetten gelecek bir kendisini tehdit edecek, politik anlamda tehdit edecek, liderliğini tehdit edecek bir üçlü çıkması var. Erdoğan onun için bu dört yılı en verimli şekilde kullanmak istiyor. Bence kendine göre de birtakım planları var. Birtakım gelişmeleri de yakın zamanda göreceğiz. Mesela Erdoğan hiç çok göze çarpmadı ama Yeniden Refah Partisi uzlaşmamak için elinden ne geliyorsa yaptı. Oysa ne deniyordu? İşte İstanbul'da Yeniden Refah Partisi'nin yüzde üç dört oyu var. Deniyordu. Ama Erdoğan sürekli bu ittifakı taşımayacak ittifakı bozmak üzerine kurulu siyaseti devam ettirdi ve geldiğimiz noktada Yeniden Refah Partisi böyle bir tercih yapmak zorunda. Şimdi Erdoğan gibi bir siyasetçinin yüzde üç dört oyu göz ardı edeceğini düşünmek çok makul değil. Erdoğan bunu büyük yani Türkiye üzerindeki planı için bence bu ittifakı yürütmek istemiyor. Yoksa MHP'ye verdiği tavizlerden yani bir sürü taviz verdi. Yerel seçimlerde ve sadece bürokrasi anlamında değil. İşte sizin söylediğiniz MHP kökenlilerin İzmir gibi bir yerde bile belediye başkan adaylıklarına ki meclislerde bunu çok göreceğiz şimdi. Meclis üyeliklerinde daha çok göreceğiz bu sayı. Ona izin veren bir Erdoğan'ın İstanbul bu kadar çok kazanmak isterken yüzde üç ya da dört oyu olduğu söylenen Yeniden Refah Partisi'yle bu kadar istemez bir tavra girmesi çok makul gelmiyor bana. Çok mantıklı gelmiyor. Ama Erdoğan'ın demek ki bundan sonraki yani yerel seçimlerden sonraki planın içinde bana göre Yeniden Refah Partisi yok. Peki niye yok? Yani onu da düşünmek lazım. Yeniden Refah Partisi niye yok? Çünkü Yeniden Refah sonuçta Milli Görüş kökeninden gelmek zorunda. Yani Erbakan ismini taşıyor şu anda. Erbakan ismini taşıyorsanız bir de sonuçta Milli Görüş gömleğini çıkardık cümlesini kuramazsınız. Çünkü o cümleyi kurduğunuz anda AKP'lileşirsiniz. O zaman şey Erbakan soyismiyle gidip AKP'yle siyaset yapamazsınız. Yani oğlu için söylüyorum şu anda. Onu yapmamak için yani kendi siyasi tabanlı ya da yeniden Refah Partisi adında ortaya koydukları yeni bu siyasal yapıyı devam ettirmek için Erdoğan'la ayrışmaları gerekiyor. Öbür türlü biliyorlar ki Erdoğan kendilerini alacak içine AKP'nin içine. Sonra orada öğütecek. Kim gibi? Numan Kurtulmuş gibi. Yeniden Refah Partisi'nin bu kararlı siyasi tavrında bir miktar Refah Partisi, Saadet Partisi'nin ona verdiği cesaret var gibi geliyor ama önlerinde kötü birkaç tanesine örnek var. İşte Numan Kurtuluş Süleyman Soylu yani DYP'yi genel başkanıyken aldı. Önce çok iyi işler yapıyormuş gibi gösterdi. Yani onlara iyi makamlar, mevkiler veriyormuş gibi gösterdi. Sonuçta Süleyman Soylu'yu ki o da MHP'nin zoruyla İçişleri Bakanı yapmıştı. Aldı bir kenara attı. Şu anda Numan Kurtuluş için de Aynı şey söz konusu. Numan Kurtuluş’un da AKP'ye karşı aynı tabandan geliyor olmalarından kaynaklanan ciddi bir çıkışı vardı. Yani AKP'yi kemiriyordu o dönemde. Numan Kurtuluş'u aldı. Partisinin içine. Önce ona bazı mevki ve makamlar verdi. şu anda getirip koyduğu yer Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı. Buradan sonra nereye gidebilir Numan Kurtuluş? Kurtuluş dediği zaman kurtulmuş. Ha kurtulmuş. Nereye gidebilir? Kurtulmuş'un da Bir yer yok. O da Bülent Arınç gibi kenara çekilecek. Önümüzdeki dönemde. Yani siyaset olarak. Yeniden bir siyasi parti kurup da AKP'ye alternatif olma şansı yok artık. Oğul Erbakan için böyle bir şans mevcut. Hatta sizin dediğiniz gibi düşünsenize Saadet Parti Oğul Erbakan’ın birleşmesini. Ya Fatih Erbakan'ın Saadet Partisi'yle politik anlamda bir araya geldiğini düşünsenize. Erdoğan'ın hiç istemediği bir şey bu. Yani kabus. Çünkü siyasete atıldıktan hemen sonra milli görüş gömleğini çıkardık. Diyerek siyaset yaptı. Erdoğan'ın kabusu, asıl kabusu saadet ve yeniden Refah Partisi'nin birleşmesi olur. Çünkü öbür taraftaki siyasi partileri Erdoğan bir biçimde yönetiyor ve yönlendiriyor. MHP'yi, İyi Parti'yi hakeza CHP'nin bir bölümünü diyelim hadi hepsini katmayalım. Yönlendiriyor ve yönetiyor. Şimdi karşısında önemli gördüğü bence iki tane siyasi anlamda önemli gördüğü, rakip gördüğü ya da tehlike gördüğü iki tane siyasi yapı var. Birisi işte Saadet Partisi'yle Yeniden Refah Partisi'nin oluşturabileceği bir güç birisi de DEM. Erdoğan DEM’i de kontrol etmek istiyor. Bunun için çok çabalıyor. Bence bunun için kamuoyunu yönlendirecek ya da kamuoyunu yanlış bilgilendirecek bir takım manipülasyonlarda da bulunuyor zaman zaman. Yani kendisi söylemese de bazı AKP'li milletvekillerinin ya da parti yetkililerinin ağzından sanki DEM’le bir pazarlık yürütüyormuş ya da Bir siyasi görüşme yürütülüyormuş gibi bir hava yaymaya çalışıyor. Ama her seferinde o yaymaya çalıştığı havanın takılıyor. Tabii bir de politik kazancını elde edemiyor. Çünkü Bahçeli çıkıyor öyle bir cümle kuruyor ki Erdoğan diyor ki ne yapsak bundan borç diyor. Erdoğan'ın öyle bir sıkışmışlığı da var. Mesela bakın şey Yeniden Refah'la ilgili hiç konuşmuyor Erdoğan. Hiçbir cümlesi yok. Yapacağız da demiyor. Yapmayacağız da demiyor. Bugüne hiç bu konuda bir şey bir demeci yok Erdoğan'ın. Yeniden Refah Partisi. Hatta Saadet Partisi konusunda bile yok. Yok. Babacan aleyhine konuşması var. İşte eski başbakanı Ahmet Davutoğlu hakkında konuşması var. Ama Saadet Partisi'nin direkt hedef alan hiçbir konuşması yok politika anlamında söylüyorum Aynı şeyi Yeniden Refah için de yapıyor. Erdoğan'ın geldiği nokta o yani o aksaçlılar diyelim ya da başka bir şey diyelim. Saadet ya diyelim ya da işte Bülent Arınç diyelim. Bunların eskiden gördüğü ve uyarıldığı konular. Yani şey iki tane olay vardır. Belki rivayettir ama sonuçta vardır. Birisi Türkeş'in MHP'lileri Devlet Bahçeli konusunda uyarmasıdır. Birisi de Erbakan'ı o zamanki Refah Partilileri Erdoğan konusunda uyarmasıdır. Erbakan'ın Erdoğan konusunda söyle de biliniyor. Yazıldı. Bunlar kitaplarda var. Evet. Erdoğan da Erdoğan için de aynı şekilde uyarıda bulunuyor. Hatta Erdoğan'ın bu milletvekili adaylığı konusunda Beyoğlu İlçe Başkanlığı yaparken ısrarını bunu Erbakan'ın nasıl Reddettiğini ve Erdoğan'ın talep ettiği milletvekili sıralamasına yerleştirmediğini aslında Erdoğan'ın seçilemeyecek bir yere koyarak böylelikle siyaset sahnesinden çekilmesini düşündüğünü falan yazılıyor. Kaybettikleri bir Refah Partisi'nin içinde bir seçim var. O seçimde Erdoğan'ın bu özelliklerini bildikleri için Abdullah Gül'ü çıkarıyorlar. Yani Bülent Arınç da onu destekliyor. Abdullah aday olmasını destekliyor. Ama eğer sonuçta ne oluyor? Günün sonunda Erdoğan hepsini tasfiye etti. Erdoğan'ın bence politik olarak şu anda en çok karşısına almak istemediği kesin Saadet Partisi dolayısıyla Erbakan'ın oğlu Fatih, Erbakan ve Yeniden Refah Partisi. Bir de DEM. Evet. Erdoğan şu anda bunlarla kavgayı bir kavga etmeyi düşünmediği gibi bir kenara çekilmiş durumda. Hiç bu konuda bir adım üzerine kurulu bir politika yürütüyor. Çünkü hepimizin bildiği gibi Erdoğan'ın başında MHP gibi önemli bir sorun var” dedi.
“Erdoğan için hiç tartışmadığımız başka bir tehlike var”
MHP, İYİ Parti, BBP, Zafer Partisi gibi partilerin Erdoğan’a karşı birleşmesinin AKP’yi alt üst edeceğini söyleyen Ahmet Nesin, “Esasında hiç tartışmadığımız başka bir tehlike var Erdoğan için. O da MHP İYİ Parti, Büyük Birlik Partisi, Zafer Partisi. Bunun dördünün bir seçimde genel seçimde ya hadi bir beraber girerim kardeş. Dediklerinde ne olur. Herkesin tahmin edeceği gibi yüzde on alıyor. Yüzde on öbür alıyor, beş onay alıyor, iki alıyor da yirmi yediye falan çıkmaz. Ama AKP'yi altüst eder” dedi.
Serdar Öztürk ise şu yanıtı verdi:
“Bu MİT akademisi tarafından hazırlanan rapor. Şimdi siz söyleyince biraz da ona kafa. Erdoğan öyleyse bunu bilerek yaptırıyor. Yani o Avrupa'da yükselen sağcılığın aşırı sağcılığın önünü kesmemiz gerekiyor fikrini topluma empoze ediyor. Sizin saydığınız partiler çünkü bu tanımın içine giriyor. Yani MHP'den Zafer Partisi'ne kadar bu yelpaze Erdoğan'a hazırlanan bu raporun içindeki tehlikeye giriyor. Erdoğan bir taraftan bunlarsız yürüyemeyeceğini ama bunları da bir araya getirmemesi gerektiğini biliyor. Yani İYİ Parti'yle MHP'yi bir araya getirmeyecek hamleleri yapar Erdoğan. Yukarısı dediğiniz Saadet'le Yeniden Refah'ın kontrolü altı yani freni olacak bir Erdoğan rejimini daha çok hisseder. Yani Erdoğan'ın rejimini tamamen kontrol dışına çıkartmaktansa ya da bu söylediği Erdoğan'ın da söylediği bu aşırı sağla beraber yürüme zorunda bırakmaktansa saadet ya da yeniden refahın her iki taraftan fren görevi yaptığı, Erdoğan'ın rejimini frenlediği yeni bir sistemi daha çok isterler bence."
Yorumlar
Kalan Karakter: