Gazeteciler Ahmet Nesin ve Serdar Öztürk, kendi YouTube kanalları üzerinden yaptıkları programda Türkiye'nin siyasi gündemine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Siyasi partilerdeki aidiyet krizinden iktidar içi güç savaşlarına, muhalefetin durumundan ülke gündeminin nasıl değiştirildiğine kadar birçok konunun ele alındığı programda, Nesin siyaseti "Çözümsüz Türkiye" olarak nitelerken, Öztürk yaşananları bir "komedi" olarak yorumladı.
Programa "Çözümsüz Türkiye" başlığını önererek başlayan Ahmet Nesin, siyasetteki aktörlerin parti kimliklerinin belirsizliğine dikkat çekti. Nesin, "Televizyona çıkan CHP savunucularının çoğu CHP'li değil. Cumhurbaşkanı adayları CHP'li değil. AKP'ye bakıyorsun, en tepesindeki insanlar, Süleyman Soylu dahil, bir süre öncesine kadar AKP'li değildi. Bakanların hiçbiri AKP'li değil, hepsi bürokrat. Bu durum size komik gelmiyor mu?" diyerek siyasi partilerdeki aidiyet sorununu gündeme getirdi. Devlet Bahçeli'nin Kürt meselesinin çözümünde başrol oynamasının bile bu "çözümsüzlüğün" en büyük kanıtı olduğunu ifade etti.
Ahmet Nesin şöyle devam etti; “Çözümsüz Türkiye programına hoş geldiniz. Bundan sonra Serdar'la yaptığımız programlara böyle başlayalım. Çözümsüz Türkiye programları. Çünkü bir türlü çözemedim. Yani ben çözemedim. Serdar'ın da çözüp çözmediğinden emin değilim. Çünkü bir şeyi tam çözer gibi çözdüğümüzü zannederken bizi öyle bir kandırıyorlar ki her taraftan ama yani. CHP'si de MHP'si de İYİ Partisi de AKP'si de aklınıza ne gelirse öyle bir kandırıyorlar ki birdenbire ‘Ya bir dakika ne konuşuyorduk biz şimdi nasıl devam edeceğiz’ diyoruz yani. En başında Devlet Bahçeli'nin Kürt meselesinin çözümünde birinci rolde olması bile bu çözümsüz Türkiye'nin tam da gerekçesi olabilir diye düşünüyorum. Televizyona çıkan CHP savunucularının hiçbir tanesinin CHP'li olmadığını görüyoruz. CHP Cumhurbaşkanı adayları var ikisi de CHP'li değil. Haksız mıyım? Yani... AKP'ye bakıyorsun. AKP'nin en tepesindeki insanlar bir süre öncesinde Süleyman Soylu dahil hiçbir tanesi AKP'li değil. Meclis Başkanı AKP'li de AKP'li değil. İçişleri Bakanı AKP'li değil. Şimdi bakanların hiçbir tanesi AKP'li değil. Hepsi bürokrat. Yani AKP'nin bakanı ama AK Parti'ye oy verip vermediğini bilmiyoruz. Belki de o güne kadar hiç AKP'ye çalışmamış ne bileyim ben. Sana komik gelmiyor mu bunlar?”
"Bahçeli konuşuyor, operasyon başlıyor"
Serdar Öztürk ise MHP lideri Devlet Bahçeli'nin siyasi çıkışlarının ardından yaşanan gelişmelere dikkat çekti. Öztürk, "Bahçeli ile görüştüğünüz zaman, o demokratik bir çıkış yapıyormuş gibi görünüyor. Ancak hemen ertesinde birileri tutuklanıyor ya da gözaltına alınıyor," dedi. Bayrampaşa Belediye Başkanı'nın gözaltına alınmasını ve Ahmet Türk'ün isminin Bahçeli'nin konuşmalarında geçmesini örnek gösteren Öztürk, bu durumun iktidar içinde "iyi polis, kötü polis" oyunu olduğunu ve farklı güç odaklarının birbiriyle mücadele ettiğini öne sürdü.
Öztürk şu ifadelere yer verdi:
“Ben uzun zamandır komedi izlediğimizi düşündüğüm için çok ekstra bir şey bilmiyorum ama benim bu hafta en çok dikkatimi çeken şey oldu. Devlet Bahçeli ile görüşmemek lazım. Bahçeli ile görüştüğünüz zaman Bahçeli bir demokratik çıkış yapıyormuş gibi görünüyor. Bahçeli'nin çıkışının hemen ertesinde birileri tutuklanıyor ya da gözaltına alınıyor. Bir şeyler oluyor. Bayrampaşa Belediye Başkanı gözaltına alındı. Ahmet Türk'ün de ismi geçmişti Bahçeli’nin konuşmaları arasında. Allah'tan Ahmet Türk'e bir şey olmadı. Önümüzdeki hafta onun da başına bir şey gelir mi gelmez mi pek emin değilim. Ama sanki değil aslında Bahçeli'nin bu açıklamalarının hemen ardından birileri hemen bir operasyon planlıyorlar. Bir ertesi güne bir bakıyorsunuz. Ortalık başka bir yere doğru evriliyor. Bahçeli biraz demokratmış gibi görünüyor. Ya da iktidarın demokrat tarafıymış gibi görünmeye çalışıyor. Peşinden Erdoğan'ın o sert yüzü geliyor iktidarın. İktidarın da zaten içinde bir tane mi iki tane mi üç tane mi ayrı parça var. O parçaların hangisi hangisine ne operasyon yapıyor? İşte son il emniyet müdürleri kararnamesini nasıl yorumlayacağız diye kendi aramızda konuşmuştuk telefonda. Oradan da çıkan sonuç oydu. Yani ne olduğunu aslında çok insanlar da kestiremiyor. Ama bu arada olan sanırım muhalefete oluyor. Özellikle de ana muhalefete oluyor. Ve de Türkiye'nin gerçek gündemine olan oluyor."
"Gerçek gündem ekonomi değil, muhalefetin kavgası"
Öztürk, bu karmaşık siyasi gündem nedeniyle Türkiye'nin asıl sorunlarının konuşulamadığını belirtti. "Esnafın, köylünün, emekçinin sorunlarını, ekonomiyi hiç konuşamıyoruz. Faiz indirildi, kimsenin umurunda olmadı," diyen Öztürk, özellikle ana muhalefet partisinin kendi içindeki güç savaşlarının ve bölünmelerin iktidarın işini kolaylaştırdığını ve Erdoğan'ın istediğini yapmasına olanak tanıdığını vurgulayarak şöyle devam etti:
"Biz bile burada haftada bir gün program yapmamıza rağmen Türkiye'nin gerçek gündemi hakkında neredeyse hiç konuşamıyoruz. Türkiye'nin ekonomik sıkıntılarını esnafın, köylünün, emekçilerin, kamu emekçilerinin hiçbirinin sorunlarını konuşamıyoruz. Ekonomiyi hiç konuşamıyoruz. Faiz indirildi. Hiç kimse umurunda olmadı neredeyse yani bir şeyler oluyor ama biz ana muhalefet partisinin içindeki o tartışmalar nedeniyle sanki konunun dışında bir kısmı içinde hem de çok kötü bir içinde. Onu da eleştiriyorum. Türkiye zaten ikiye bölünmüştü. Yani iktidar ve muhalefet olarak bunu sıkça şikayet ediyorum ben buradan. Şimdi bir de muhalefetin, özellikle de ana muhalefetin yeniden ikiye bölünüyor olması. Böyle bir tartışma, böyle bir kavga sürüyor olması. Bugün bile işte bir televizyon programında söylenen sözler yüzünden RTÜK'ün yeniden soruşturma açacak olması, açacağını açıklaması falan. Hepsi böyle muhalefetin birbirine girip, kavga edip, muhalefetin kendi içinde güç savaşları sürerken Erdoğan'ın da bir taraftan öbür taraftan istediğini hala yapıyor olması, Türkiye'nin bir türlü gerçek gündemine dönememesi, evet bunlar aslında hem güldürüyor, komik geliyor ama aynı zamanda da düşünülüyor maalesef.”
İktidar içi klikler ve Soylu'nun tasfiyesi
Programda son Emniyet Müdürleri Kararnamesi de ele alındı. Ahmet Nesin'in, "Söylenene göre Süleyman Soylu'nun atadığı neredeyse hiç emniyet müdürü kalmadı. Bu, MHP'li emniyet müdürü kalmadığı anlamına mı gelir?" sorusu üzerine Öztürk, konunun sadece MHP ile sınırlı olmadığını, Soylu'nun kendi kadrosunu oluşturma çabasının da bir etken olduğunu belirtti.
Öztürk, "Orada şöyle bir tartışma yürüyor gördüğüm kadarıyla yani Ankara'dan sordum birkaç kişiye net bir cevap veremediler Süleyman Soylu'nun kontenjanından emniyet müdürü olanların MHP'li olduğunu söylemek çok da doğru değil dediler. Yani Soylu bir de kendi kadrosunu oluşturuyordu. Bu da bizim daha önceki programlarda konuştuğumuz AKP içindeki kliklerin…” dedi.
Ahmet Nesin, “Serdar benim kafam orada karışıyor ya. Yani küçümsemek için söylemiyorum. Mutlaka... Bunca yıldır siyaset yapan bir kişi soylu sonuçta. Sevelim sevmeyelim. Ama o dediğin cümle bana başka bir yani Süleyman Soylu'nun ne kadrosu olabilir arkadaş çok düz söyleyeyim ya. Kadrosu olabilecek gibi bir siyasetçi mi Süleyman Soylu?” dedi,
Öztürk ise konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yani bu kadro meselesini tırnak içinde söylüyorum. Her dönemde, her siyasi dönemde ve her bakanlık döneminde aslında gördük biz geçmişte de. Yani bakanlık görevine gelen genellikle o zamanki hükümet sistemine göre anlatıyorum. Sistem müsteşarını, genel müdürlerini böyle kritik noktalardaki isimleri kendisine yakın olduğunu düşündüğü bürokratlardan seçerdi. Süleyman Soylu'nun da İçişleri Bakanlığında bunu yaptığını herkes biliyor. Yani kendisine yakın diye nitelendirilen isimleri kritik görevlere getirdiği biliniyor. Ama şunu da biliyoruz. Mesela Süleyman Soylu'nun bakanlığı döneminde bakan yardımcılarını Erdoğan'ın Süleyman Soylu'nun dışında atadığını da biliyoruz. Yani kontrol edebilmek amacıyla. O yüzden Soylu'nun sadece bir klik adına emniyet müdürü ya da emniyetteki diğer bazı kadrolar ki İçişleri Bakanlığı'na artık Jandarma da bağlı. Sahil güvenlik komutanlığı da bağlı. Yani geniş bir hinterlandı var. O yüzden Süleyman Soylu'nun kendi işlerini yaptırabileceği kişileri tercih etme olasılığı da var. Yani bir politik anlamda yandaş yaratmak geleceğe yatırım yapmak yanında bazı hemşericilik ilişkisinden kaynaklanıyor olabilir. Eski kendi siyasi partisinin bürokratik çevresinden olabilir. Yani böyle de kişisel olarak da algılayabiliriz. Ama sonuçta şunu biliyoruz ki Bahçeli'nin Erdoğan iktidarı içindeki en sevdiği bakanlardan biriydi Süleyman Soylu. Yine bütün kamuoyu biliyor ki Erdoğan'ın hazineden sorumlu bakan yaptığı görevlendirdiği damadıyla çok da geçinemediğini biliyoruz hala o videolar muhtemelen internette dolanıyordur. Birbirlerine omuz attıkları videolar da var. Şu anda hangi bakanın ne kadar önemli olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Bana göre hiç önem veriyor çünkü. Ama o parlamenter sistemdeki bakanlar kurulunda İçişleri Bakanı ile Maliye Bakanı eşit diyebiliriz ama Maliye Bakanı sanki bir tık daha önde dururdu. Neden? Çünkü sonuçta bütün bakanlar yıl içinde bütçelerini aşmak istedikleri zaman ya da ek ödenek almak istedikleri zaman ya da bir yatırıma kaynak yaratmak istedikleri zaman mutlaka Maliye Bakanı'nın kapısını çalarlardı. O yüzden Maliye Bakanı aslında o anlamda o dönem başbakandan sonra gelen neredeyse en önemli kişiydi. Ama İçişleri Bakanı'nın da şöyle bir özelliği vardı. O zaman jandarma ve sahil güvenlik bağlı olmasa bile. Valiler ve il emniyet müdürlerinin onlara bağlı olması nedeniyle özellikle valiler ve o dönem yine izleyenler anımsar. İl genel meclisleri vardı illerdeki yatırım programlarını düzenleyen onun için valilerin de önemli bir görevi vardı ve bunlar İçişleri Bakanlığı'na bağlı olduğu için İçişleri Bakanlığı da şehir merkezleri dışında o kırsal alanda yani o ilin kırsalındaki yatırımlarda ciddi söz sahibilerdi. O yüzden İçişleri Bakanları da önemliydi. Yani şöyle diyeyim. Turizm Bakanı mı derseniz İçişleri Bakanı derim. Kültür Bakanı mı derseniz İçişleri Bakanı derim. Yani bakanlıklar arasında bir hiyerarşik alt üst ilişkisi olmamasına rağmen bunlar fiiliyatta önemli bakanlıklardı. Genelde de İçişleri Bakanı ile Maliye Bakanı bir araya gelir ise gelir ise ki şimdi hepsi birbirine girdi. İşte MASAK gibi bir şey kuruldu. MASAK aslında Maliye Bakanlığı bünyesinde bir kurul. Bağımsız bir kurul deniyor ama Maliye Bakanlığı'na bağlı. Ama İçişleri Bakanlığı'nın yaptığı soruşturmalarda da önemli raporları hazırlayan bir kurum. O raporların gönderildiği ve o soruşturmanın bir kovuşturmaya dönüştürüldüğü. Ya da yargılamanın yapılacağı mahkemelere gönderildiği yerde de Adalet Bakanlığı önemli. Bence bu üç bakanlık bu yeni sistemde biraz daha fazla koordine birbirleriyle koordineli çalışmak zorunda olan bakanlık gibi geliyor ama yine de dediğim gibi bence Maliye Bakanlığı bütün bu bakanlıkların bir tık üstünde sanki. Yine de bana ben bir sürü şeyi düşündürüyor yani şu soru da aklımda o zaman cevabı var mı sen de bilmiyorum. Aslında o videoyu anımsarsanız belki yayınlamak da olanağı olur. Orada Süleyman Soylu omuz atan değil, omuz yiyen. Yani orada asıl lümpenliği ya da ağalığı sürdürmeye çalışan Maliye Bakanı. Yani aslında hazineden sorumlu devlet bakanı. Cumhurbaşkanının damadı hatta soylu aklımda kaldığı kadarıyla Gülümsüyor Evet geriye dönüyor hani çocuksun sen der gibi böyle bir bakışı var. Hani bu nedir ya? Bu çocukluktur diye. Zaten ikisi de hep onu... Sonra da yaptıkları açıklamalarda onun bir kaza olduğunu tesadüfen işte gazetecilerin abarttığını bunu falan söylemişlerdi. O yüzden ama tabii gördüğünüz ya da izlediğiniz görüntüler o havayı veriyor. Ama orada Süleyman Soylu mağdurdu bana göre. Yani soyluya omuz atılmıştı. Hani aga benim. Hem damadım hem de bu bakanlar kurulu içinde en yetkili olan benim gibi bir havaydı. Ama bu kavga biliniyor yani ikisinin arasındaki çekişme. Bunun arkasında siyaset de var. Belki bugün iktidar partisinin içindeki o kliklerde her ikisi de belki bir ekibin önemli elemanı. Öyle diyelim. Çünkü her ne kadar biz ana muhalefet partisini çokça konuşmaya başlamış olsak da iktidarın içinde Erdoğan'dan sonrasına dair yapılan planlar durmadı. Onlar devam ediyor muhtemelen. Ve o planlar içinde dediğin gibi bugün bizim iktidarın yaptığını düşündüğümüz bazı operasyonlar buna en son bu can holding operasyonu da dahil. Bunlar belki de AKP içindeki kliklerin birbirine bir sonraki hamlelerini engellemek için yaptıkları çalışmalar da olabilir. Bunu zaman ilerledikçe daha net göreceğiz.”
Yorumlar
Kalan Karakter: