Gazeteci-yazar Ahmet Nesin ve gazeteci Serdar Öztürk, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika Birleşik Devletleri ziyareti ve Donald Trump ile görüşmesini değerlendirdi. Nesin, görüşmeyle ilgili olarak, “Bir sürü uçağı aldık. F-35'i alamadık ama F-16'yı alacağız, Boeing alacağız. Erdoğan ne demişti? Soru soruyor bir gazeteci kız. İşte Özgür Özel Boeing alacakmışsınız diye. Bir cevap veriyor yani geç onları gibilerinden. Herhalde o cevabı Trump duymuş olacak ki masaya Boeing'i koydu” ifadelerini kullandı.
Öztürk, ziyarete ilişkin medya yansımalarını değerlendirirken, “Bir haftadır herkes konuşuyor. Dünyanın çok umurunda mı diye soracak olursanız ben bir süre yabancı kanalları işte CNN'dir BBC'dir onlara baktım. Çok az Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'nın Amerika'daki Trump'la görüşmesi falan yer aldı, daha çok Amerikan kanalları, İngiliz kanalları ya da Avrupa'daki çeşitli devletlerin televizyonlarında bu Trump'ın Birleşmiş Milletler konuşması, daha çok Netanyahu'nun işte Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşmada protesto edilmesi, katılımcıların salonu terk etmesi… Onlar daha öndeydi. Hatta Trump'ın Birleşmiş Milletler’in yürüyen merdivenlerinde kalması o daha çok konuşuldu. O daha çok onun üzerine yorum yapılıyordu. Pek Türkiye, ya bizim seyrettiğimiz kadar, dünya aslında çok da Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkiye değinmiyorlar. Daha çok konuşulanlar, Türkiye'nin adı geçtiği konular, daha çok Filistin üzerine özellikle Gazze üzerine ve Suriye üzerine. Çok zaman zaman işte Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle Türkiye'nin adı geçiyor. Ama böyle çok değinilen bir konu değildi. Biz de her zaman yaptığımız gibi, bana göre biraz abartıldı. Olumlu bakanlarda, olumsuz bakanlarda biraz fazla abarttı” dedi.
Öztürk, ABD ziyareti sonrası Türkiye iç siyasetinin olası etkilerini ise şöyle değerlendirdi: “Valla bir haftadır özellikle de yabancı basında çıkan değerlendirmelere de baktığım zaman şu sonuca varmam kolay oldu. Amerika Erdoğan'ı bir dönem daha istiyor. Biz bu konuda sizin programınızda daha önce çok bu gündeme getirmiştik. Sağlık durumu el verdiği sürece Amerika Birleşik Devletleri Erdoğan'la en az bir dönem daha devam etmek istiyor. Görünen o ki, Erdoğan'ın ABD ve Trump'la yaptığı görüşme Türkiye'de iç siyaset malzemesi olarak kullanılacak. Ve yine benim tahminlerime göre 2027'nin nisan ayı olmasa bile 2026'nın Kasım ayına, belki erken seçim. O da dediğim bir yani Erdoğan'ın kafasında planladığı bir süreçtir. Olabilir gibi, sadece seçim tarihini Erdoğan, eğer kendisini kazanacakmış gibi hissederse ya da veriler onu gösterirse, Erdoğan'a bir ihtimal 2026'nın Kasım'ında bir erken seçimi Türkiye'ye götürebilir diye düşündüm. Ama bu malzeme, Amerika gezisi Türkiye'de iktidar tarafından belli ki iç siyaset malzemesi olarak”
Nesin ise ziyaretin etkilerini, “Şimdi o zaman şöyle bir şey çıkmıyor mu? Türkiye'nin geleceğini Cumhurbaşkanı ya da Başbakanını belirleyen gene Amerika” sözleriyle özetledi. Öztürk, bu görüşe katıldığını belirterek, “Yani bu hep böyle olduğu söylenirdi. Şu anda da aşağı yukarı böyle görünüyor. Çok göstere göstere yaptılar. Aslında dediğim gibi, Erdoğan'ın sağlık koşulları el verdiği sürece Amerika'nın bir dönem daha Erdoğan'la… hatta Trump'ın… İsteği var. Trump'ın bu istek. Çünkü Trump hatırlanacağı gibi yani izleyenler de hatırlarlar. Erdoğan'la diyalogları çok iyi. Hatta bu gezisinde bile, geçmişte bir dönem önce iktidar olduğunda Trump bu Rahip Brunson olayını yine hatırlattı. Ki o yazdığı mektup Trump'ın otelinde zaten duvarda asılı duruyor. O yüzden Trump'ın en kolay anlaştığı ya da taleplerini, isteklerini en kolay yaptırdığı liderlerin başında geliyor. O yüzden Türkiye'nin siyasetinin ABD'den bakıldığı zaman nasıl olması gerektiğini bence Trump tek başına karar veriyor, öyle çok etrafına falan da sormuyor. Onun için Erdoğan onun için iyi bir partner, öyle düşünüyorum. Erdoğan'ın bu partnerliğinden de memnun olduğu için Erdoğan'a iç siyasette kullanabileceği bütün malzemeleri verdi. Onu överek, bazı şeyleri gizlediler ama ya da gizlemeye çalıştılar ama ticarette överek, siyasette överek Erdoğan'a bence Trump, Amerika Birleşik Devletleri diyemeyelim belki diyemeyiz, Trump'tan istediği desteği aldı, bana göre” ifadelerini kullandı.
Nesin, ABD basın toplantısını ise mizahi bir dille değerlendirdi: “Hani karı koca vardır ya, kadın ya da erkek anormal gevezedir. Karşı taraf pek konuşamaz ama bir aşktır o, bazen ömür boyu devam eder ama ciddi gevezedir. Ben böyle insanlar tanıdım, sen de mutlaka tanımışsındır. Bu toplantı, basın toplantısı biraz öyle olmadı mı? Geveze bir eş diyeyim, hangisinin ne durumda olduğunu söylemenin anlamı yok. Bir geveze 22 dakikada sadece eşlerden biri bir dakika konuştu, öbürü sabretti ve öyle bir emir gitmiş ki gazetecilere diye düşünüyorum. Amerika'da olur mu? Bu olur kapitalist ülkelerde olur, yani çıkar ilişkisinin olduğu her türlü ilişkide olur. Şöyle iki tane soru vardı: Sayın Trump, sizce bu konuda Erdoğan ne düşünüyor diye. Bundan daha utanç verici bir şey olamaz. Yani sizce Erdoğan Rusya'dan doğalgaz alımını bırakır mı gibi bir soru mesela ve Erdoğan da hiç utanmadan neyse ki oradaki kız buna çeviriyor, yani hadi İngilizce bilmiyor anladık da. O kız ona çeviriyor. Çevirmediyse o apayrı bir rezalet zaten. Resmi Dışişleri elemanı değil sanıyorum o. Hep aynı ailenin görevli bir kızı, neydi o? Kavakçı ailesinin yeğenlerinden bir tanesi. Yani böyle bir cevap, soruyu bir dakika, ya burada ben varım, demez mi insan”
Öztürk ise toplantının diplomatik bir hazırlık sonucu gerçekleştiğini belirterek, “Ben burada Erdoğan'ın dışişleri mensupları diyeyim, ya da dışişleri tarafından, Türk dışişleri tarafından bu toplantı öncesinde iyice uyarıldığını düşünüyorum. Bu konuda çeşitli emareler de var zaten. Yani bu şunun için, işte son birkaç ayda daha doğrusu Trump seçildikten sonraki dünya liderleriyle o oval ofiste nasıl konuştuğunu, kimisine hakarete varacak sözler söylediğini, ağır eleştirilerde bulunduğunu tanık olduk. Bu suskunluk aslında Erdoğan'ın politika yapma tipine uygun değil. Bizim bildiğimiz, yani tanıdığımız Erdoğan'ın liderlik özelliklerinden biri ki One Minute olayını izleyenler hatırlayacaktır. Bir anda sonradan moderatöre çevirdi ama herkes biliyor ki o moderatöre söylenmiş, kurulmuş bir cümle değildi. Ama bu sefer sanki Erdoğan çok hazırlıklı gitmiş. Olası bu tür iş kazalarının Türkiye'de ve kendi iç siyasetinde ciddi yaralar açacağını düşünmüş olmalı ki sessiz kaldı diye düşünüyorum ben. Trump'la yüz yüze hatırlıyoruz, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy ile başkan yardımcısının ve Trump'ın Beyaz Saray'da ve Oval Ofisi'nin içinde nasıl bir tartışmaya girdiğini… Böyle bir tartışmaya girmektense diplomatik bir üslupla, çünkü o konuşmadan hemen bir gün önce de yine Amerikan Dışişleri Bakanı ya bu liderlerin bazıları, bakmayın. Bu kadar çok bağırıyorlar, çağırıyorlar ya da bizi eleştiriyorlar ama sonuçta hepsi geliyor kapımıza. Beş dakika görüşmek için yalvarıyorlar. Yani bu da bence Erdoğan'ın o televizyonda verdiği mülakat gibi, diplomatik bir yolla ikisinin birbiriyle şakalaşması, diyelim, birbirlerine böyle yanıt verdiler. Bence Erdoğan'ın yine o üslubu, yine orada kurduğu cümleler, yine Dışişleri Bakanlığı bürokratlarının ona telkini sonucu, Beyaz Saray'ın oval ofisinde çıkacak bir kavgayı önlemek içindi. Bence sus demek de ya da susalım, biraz konuşmayalım zaten söyleyeceklerimizi söyledik, karşılıklı birbirimize mesajlarımızı verdik diyerek, oval ofiste bence bir olası tartışmayı başlatmamak içindi. Çünkü oradaki görüntüler Türkiye'de iç siyasette kullanılacağı için Erdoğan'ın buna ihtiyacı vardı. Yani bir tartışma orada çıkacak bir tartışma bütün o planları alt üst ederdi. Erdoğan'ın da mecburen bir erken seçim yapma telaşı var ve yine daha önce sizin programınızda da konuştuk. Erdoğan'ın adaylık değil, seçilmekle ilgili endişesi var. Şimdi Erdoğan bu endişeleri azaltmak, yani kendi puanını yükseltmek için seçilmenin yeni yollarını aramaya çalışıyor. İşte bence Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bu geziden başladı, bu işareti diyebiliriz ya da bir miladı diyebiliriz. Önümüzdeki günlerde başka bu tür görüşmelerde bu tür Erdoğan yaklaşımını, yeni Erdoğan'ın yaklaşımını göreceğiz. Avrupa Birliği, hakeza orada cümlelerin içinde Erdoğan söyledi bunu. Yeniden Avrupa Birliği'nin hedefleri arasında olduğunu söyledi. İngiltere ile ilgili cümleler önemliydi. Kaldı ki içeride İsrail ve Başbakan Netanyahu'yu çok ağır bir dille eleştirmesine rağmen, orada bunları hep üstü kapalı yaptı. Yani sanki bilinçlice hazırlanmış bir program gibiydi. O yüzden bence Erdoğan, çok uzun zaman sonra ilk defa, o ‘monşerler’ dediği dışişleri bürokrasisinin uyarılarını dikkate aldı. Biz o yüzden de perde arkası diyelim ya da kulislerle getirmek zorunda kaldık. Ama dediğim gibi, öyle bir haber bombardımanı vardı ki, dakika başı canlı yayın yapılan 10-15 tane televizyonunuz olması lazım, evde ki aynı anda hepsini izleyebilirsiniz. Yani dediğim gibi, ortadan ikiye bölünmüş gibi: bir taraf Erdoğan'ın ne kadar başarılı işler yaptığını ve neleri konuştuğunu anlatırken, diğer tarafta orada olumsuz olan bütün gelişmeleri aktarmakla meşguldü. Yani ben Erdoğan'ın bu geziden tamamen erken seçim odaklı, ABD'nin Erdoğan'ı ne kadar sevdiğini, ne kadar desteklediğini göstermesi açısından suskunluğunun nedenini bu olduğunu düşünüyorum”
Yorumlar
Kalan Karakter: