

Değerli Dostlar, Gerçek Haberci’de son yazım yirmi gün
önce yayımlanmıştı.
Bir yılı aşkın bir
zamandır, siyaset ve özellikle partim CHP üzerine düşüncelerimi sizlerle
paylaşıyorum.
Her zaman siyasete
öncelik verdim. Siyasetin hayata müdahale etmek olduğunu öğrendim,
önemsedim bu yoldan ayrılmadım ve ayrılmayacağım.
Siyasetin elbette sadece
siyasi partilerin eyleminden ibaret olmadığını söylemeliyim.
Nur Vergin “siyaset sosyolojisi” adlı kitabında
Machiavelli’yi referans alarak; “herhangi
bir kalabalığı ya da bir gurup insanı bir güruh değil de toplum yapan, ona
toplum olma niteliğini kazandıran husus siyasettir. Siyasetin olmadığı yerde
toplumdan bahsetmek mümkün değildir” diye yazar.
Hayatımızın her alanında
siyaseti görüyoruz ve siyaset yapıyoruz.
Devlet/insan/toplum arasındaki ilişkileri konu
alan siyaset alanı elbette beni çok yakından ilgilendiriyor ve o alana odaklanıyorum.
İnsanın siyaseti kullanarak eyleyeceği eylem kendini, çevresini,
toplumu ve dünyayı değiştirebilir.
Bu imkânın olması umudumu hep
arttırmaktadır.
Değişim ve ilerlemenin
insanın ve toplumların hayatında kaçınılmaz ve karşı konulamaz olduğunu kabul
ediyorum.
Yeninin karşısında eskiyi
koruma çabalarını anlamakla birlikte; değişim isteği ve talebinin, muazzam
toplumsal bir güç haline gelmesi halinde bunu önlemenin mümkün olmadığının
anlaşılması gerektiğini düşünüyorum.
Çoğunlukla bu direnç
tarihsel tragedyaları yaratıyor ve toplumsal acılar kalıcılaşıyor.
İnsan ve toplumsal hafıza unutmuyor.
“Hafıza-i beşer nisyan ile
maluldür”
özdeyişi burada geçerli olamıyor. Toplumsal hafıza kendini kayıt altına alıyor,
koruyor ve çoğaltıyor.
İnsanın özgürleşmesi ve mutluluğu siyasi eylemimin biricik gayesidir.
Gerisi teferruattır.
Daha önce yazmıştım. Eğer, Öcalan
ile yapılan görüşme; bir tek genç vatandaşımızın yaşamasına hizmet edecekse ve
bir tek annenin gözyaşlarını engelleyecekse görüşülsün. Hatta şeytanla bile
görüşülsün.
Ölüme karşı yaşamı savunuyorum ve öylede kalacağım.
Geçmişte, çok geçmişte
kalması gereken arkaik tartışmaların hiçbir önemi yoktur.
Bunları ortaokul münazarası
gibi görüyorum. Tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan.
“Türk Milliyeti”, “Ulus”, “milliyetçilik”, “ulusalcılık”, “Kürt Milliyeti” kavramları etrafında
dönüp duran ve gittikçe kısırlaşan tartışmanın kime ne yararı var?
Ben Türküm. Hadi birisi
gelsin benim dilimi ve kendimi tanımladığım şekilde aidiyetimi ve kültürümü
engellemeye çalışsın.
Hadi Sevgili Dostlarım hep birlikte empati
yapınız. Yukarıdaki paragrafı kendinize yapılmış bir saldırı olarak kabul
ediniz.
Ne yaparsınız?
Vicdanınız yanıt versin ama.
Mevcut tartışmaları ve kabulleri unutun bir an. Yüreğinizle yanıt verin.
Şimdi daha büyük bir sorum var sevgili dostlarıma: “güzel ve yalnız
ülkem” Türkiye’de daha özgür, daha zengin, daha sağlıklı, daha huzurlu ve daha
güvenli yaşamak için bir önerisi olan var mı?
İşin kolayına
kaçmadan, kimseyi öteleştirmeden, itelemeden, kakalamadan, kibirden,
efelenmeden uzak, şiddeti ağzına bile almadan, Kürdü ve Türkü ve başka kim
kendini nasıl tanımlıyorsa öylecene geleceği bir Türkiye’yi nasıl
yaratabiliriz?
Bunu istiyormuyuz? Ey Türkler, Ey Kürtler.
Bunu istiyormuyuz? Ey Kürt siyasetçileri, Ey Türk siyasetçileri.
Bunu istiyormuyuz? Ey Türk, Ey Kürt aydınları,
sanatçıları, bilim adamları, kadınları, din adamları, kadınları, iş adamları,
kadınları.
1921 de ki gibi. Mutabakat ile. Konsensüs ile.
Cumhuriyetin erdemi ve kazanımları
ile.
Acıları unutmadan ama
asla kaşımayıp yeniden kanatmadan.
Bugün evet bugün insana yakışan bir
hayatı birlikte dokumak için.
Demokrasiyi daraltarak değil büyüterek.
Genişleterek, çoğaltarak.
Kimsenin dili ve diyanetini yasaklamadan.
“güzel ve yalnız” ülkemizi
demokrasi, özgürlük, güven ve refah yurdu yapmaya varmıyız?
“ ballı incirleri hep bir
ağızdan” yemeye varmıyız?
Sevgili Dostlarım ben bu soruları
sormaya devam edeceğim. Sizden artık izin istiyorum. Belki yine bir gün burada
ya da başka bir yerde yazılarımla sizlerle konuşabilirim.
Sizlere ve bana bu köşeyi
veren Adem Nakçı’ya çok teşekkür ediyorum.
Hayat devam ediyor, siyaset
devam edecek.
Görüşmek üzere.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: