

Bugünkü yazıma seni 1870’li yılların Osmanlısına götürerek
başlayacağım sevgili okur. Neden dersen son günlerdeki siyasi arenanın fikirsel
ve ideolojik çözümlemesini yapabilmemiz için konuyu o günden ele almak sağlıklı
olacak. Çağdaşlaşma ve modern dünyaya ayak uydurma konularına ve Cumhuriyetin
kurucu değerlerinin yaptığı hayati saptamalara doğru yola çıkacağız. Şöyle
başlayalım Osmanlı Devleti Hanefi mezhebi yönetiminde katı Müslüman bir
toplumdu. Fakat İslam bir inanış olarak yaşandı ve inanışlara saygı duyuldu
devletin fetihlerde başarılı olduğu yüzyıllarca. İslam’ın ideoloji haline
gelmesi bahsettiğim 1800 yılların ortalarında Kuran’dan, Hadisten ya da
Şeriattan kaynaklanmayan bir İslam İdeolojisi ortaya çıkması ile başlar.
Sonrasını ve hatta günümüzde bile birçok insanı etkilemiştir. Bundan önce
Osmanlı devleti çok dinli bir devlet olduğu için bu türden bir ideolojik akımın
etkisi ile politika düzenlememiştir. Tarihler 1877 gösterdiğinde Rus savaşının
kaybedilmesi ile birlikte Osmanlının Panislamizm’e yöneldiğini İslami
ideolojinin hakimiyetinin tüm alanlara sıçradığını ve o dönemin önde gelen
isimlerinin hemen hepsinin bundan etkilendiğini görüyoruz. Devletin
kurtarılması için seçilen yol o yıllarda Panislamizm’dir.
“Laik olmayalım”
Açılımları
“Osmanlı devletinin Müslümanlar için sivil hukuku olarak
Fıkıh hukukunun devlet hukuku yanında uygulanması bunun tersini kanıtlamaz. O
hukuk bir kilise hukuku değil, jurist ve yargıç hukukuydu. Hiç bir yerde tam
olarak uygulanmamıştır” diyor Niyazi Berkes.
Bugün laiklik kavramıyla kavgası olan tüm kesimlere
baktığımızda bunu teokrasinin karşısında din düşmanlığı olarak ele aldıklarını
görürüz. Din toplum içinde kutsal bir mesele olduğu için bu sorun geniş çaplı
tartışılamaz, söylenmesi gerekenler söylenemez ve slogan haline gelmiş etki
alanı yüksek cümleler ile halka iletilen bu hareket karşılığını bulur. Gerçekte
teokrasi kuramına bu açıdan bakmak yanlıştır, bu Hristiyan toplumlardan alınmış
bir çerçevedir, Hristiyan toplumların tarihsel evrimlerinin bizden çok farklı
olduğunu söyleyip geçeceğim. Osmanlı padişahları halife olmalarından çok
tanrının yeryüzündeki iradesi olmaları ile övünürlerdi ve tüm otorite padişahta
idi, devlet her şeyin üzerinde bir kavramdı. Dini kurumların başındakiler
padişahın emrindeydiler. Kıta Avrupası gelişimini Kral, feodal beyler ve kilisenin
ittifakları, savaşları ortasında oluşturmuştur. Kilise Müslüman toplumların
anlayamayacağı bir şekilde bazen devletin üstünde bazen yanında bazen anlaşmalı
bir şekilde bir örgütlenme olmuştur. Teokrasi kavramı buradan çıkmaktadır. Yani
laiklik din karşıtı bir kavram olarak gösterilemez teokrasinin karşıtı
demokrasidir. Avrupa bu güç savaşlarının ortasında, bir birini dengeleyen
güçlerin diyalektik bir süreç yaşaması ile şeklini almıştır.
Panislamizm Çökerken
Osmanlı devleti Panislamizm’le girdiği yolda bir başarı
kazanamadı, Devlet küçülmeye devam etti. 1911-1913 yıllar arasında
Trablusgarp’ın işgal edilmesi, Rumeli’nin Balkan devletleri koalisyonun eline
geçmesi, Bulgar ordularının İstanbul kapılarına dayanması Osmanlı seçkinlerinde
büyük bir panik dalgasına sebep olurken değişen dünyayı anlayabilmek adına yeni
bir formülle ve düşünce tarzına dönüşün yollu açılmış oldu.
Şimdi asıl noktaya gelelim Ulusal kurtuluş savaşının
mayasındaki en önemli nokta anti- emperyalizmidir. Aklından tüm bunların ne
ilgisi olduğunu geçiyor değil mi sevgili okur? Bağlayayım. 19 yüzyılla birlikte
Avrupa laiklik alnını genişlettikçe yani demokrasi güçlendikçe, diyalektik
olarak toprağa düşmüş olan liberal süreç güçlendikçe kilise gücünü kaybetti din
kılığına büründürülmüş geleneklerin etkisi kaybolurken çağdaşlaşma,
özgürlükler, insan hakları öne çıktı. Avrupa böylece organizasyon ve siyasal
sorununu teokratik olarak değil demokratik olarak çözdü. Bilime yöneldi. Aynı
yüzyılda İslam tarihinde görülmemiş ideolojinin gelişmesi ve bunu İslam’ın
kendisi olarak inanılmasına başlandı. Avrupa’nın Müslüman toplumlar karşındaki
ilerlemesi eski yüzyıllardaki gibi Haçlı, Müslüman savaşı olarak algılandı.
Osmanlı devletini yönetenler ve üst kesim Avrupa’nın sömürdüğü topraklardan
başlayarak önderi Osmanlı olan bir mücadeleyi Panislamizm çerçevesinde dine
sarılarak yapmalı demeye başladı. Son noktada gelinen yeri hepimiz biliyoruz
sevgili okur. Tam o yıllarda tam da bir kişi Osmanlının yetiştirdiği onca aydın
arasında tek bir kişi doğru bir tespit yaptı. Başlattığı antiemperyalist
mücadelede, emperyalizmin dine değil Müslüman toplumların ekonomik, politik,
sosyal ve her yanı ile geri kalmış yanına saldırıyordu. Bundan besleniyor
güçleniyor ve her seferinde fazlası için yeniden atağa kalkıyordu. Tarihte Alman emperyalizminin de, İngiliz
emperyalizminin de Panislamizm’i desteklediğini görüyoruz bugünde bu Panislamist
düşünce emperyalizmden tam destek alıyor Ortadoğu’daki karanlık onu beslemeye
devam ediyor. Bugün adına değerlendirmem açısından Gerçek Haberci’deki “Türk Muhafazakarının Dramı ” yazıma
bakabilirsin sevgili okur. Hiç bir zaman dinsel meydan okumalardan rahatsızlık
duymuyorlar çünkü kendi kurdukları oyunda kaybeden olmayacaklarını biliyorlar.
Bunu 1910'ların Dünyasında anlayan ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucu ilkelerine
işleyen Mustafa Kemali bir kez daha şükranla anıyorum. Yalnızca Mustafa Kemal
koşulları çoktan geçmiş geleneklerin, gericiliğin yerine Panislamizm yerine
Batının mutlulukla izlediği karanlık yerine antiemperyalist, demokratik ilerici
tohumlar ekmiştir. Yalnızca o laikliği bir din savaşı olarak değil siyasal
ideoloji savaşı olarak algılamıştır. Halkın emperyalizm kıskacından kurtulabilmesi
adına, gerici din sömürüsünden kurtularak ilerlemesi adına, siyasal eylem
ortaya koymuştur.
Bugün devleti yönetenlerin kitaplar dolusu Panislamizm’i
savunmalarının, kurucu değerlerle kavga içinde olmalarının nerden dayanak
aldığını anlayabiliyor muyuz? “
Stratejik Derinlik”
aslı eserinde Başbakanımızın açıkladığı, ABD ile ortak Ortadoğu'da Panislamist
stratejilerinin nereye varacağını görüyor musun ?
Yoksa hala altı okun ne demek olduğunu anlayamadık mı
sevgili okur?
NOT: Panislamizm: 19. yüzyılın ikinci yarısında İslam
dünyasının karşılaştığı tehlikelerden kurtulması için, tüm Müslümanların
halifenin etrafında toplanıp Batı dünyasına karşı birlik oluşturmaları
gerektiğini savunan akım.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: