

hep duyarız bu sözü; arkadaşlarımızdan, eşimizden, kardeşlerimizden veya bir
başkasından. Uzun uzadıya sohbetlerimizin konusu olur çoğu zaman
yalnızlık. İkili diyaloglarımızda çok
kez gelir girer aramıza. Bazen şarkılarla, şiirlerle ve hikâyelerle resmedilir.
Bazen romanların gizli kahramanı olur. Kimi zaman da acı ve hüzün katar
günlerimize, gecelerimize… Göğüs kafesimizin bir yerinde belki de kalbimizin
bilmediğimiz bir köşesinde sürekli yaşar adına yalnızlık dediğimiz bu tarifi
imkânsız mefhum. Ayrı ayrı, farklı farklı, biri diğerine benzemeyen, çeşitli
tezahürlerle kendini hep hissettirir. Değişik biçimlere bürünerek yaşamın her
anında bir şekilde kendisini gösterir bize. İki dudak arasındaki bu kısa
sözcük, kurgu dünyasının en kara, en soluksuz, en katlanılmaz yanı olur.
Pratikteki yansımaları ile içimizden birilerini daima alıp götürür bir daha
geri getirmemek üzere… Katlananlar, bin bir sabırla direnenler hep olmuştur;
olacaktır da hayat devam ettiği sürece…
Bir zehir
kadar tehlikeli hatta koca dünyayı imha edebilecek bir güce sahiptir
yalnızlık. Ne kalabalıklar ne doludizgin bir yaşam, ne para, ne de başarı
panzehiri olamaz bu illetin. En cezbedici yaşam metotlarının bile bir kalemde
üstünü çizer, hiçe sayar ve tüm karabasanlığıyla bir yolunu bulup ağırlığını
bırakır üzerimize… Belki de yaşamda ölüme ait en önemli parça olarak düşmüştür
yeryüzüne ve insanoğlu yaşadığı sürece de var olacaktır soğuk iklimin sert rüzgârı
gibi çarparak yüzlerimize… Yalnızlık, Başka coğrafyalarda, başka dillerde,
bilmediğimiz nice yüreklerde eser durur biteviye…
Ölümde
yakalanacağımız bu hastalığa hayattayken yakalanmak insanoğlunun
gafletinden olsa gerek. En çok da
günümüz insanının içinde bulunduğu, tek taraflılık, bencilik, iletişimsizlik
ama en önemlisi sevgisizlik yaşamlarımızı hissizleştirerek yuvarlamıştır bizi bu
sessiz, bilinmez ve karanlık çukura… Anne, baba ve çocukları çatıştıran, eşleri
birbirine âmâ’laştıran, dostlukları donuklaştıran, aşkları itibarsızlaştıran
yalnızlık nerdeyse tüm ilişkilerimizde etkisini bir şekilde ortaya koyar.
Sonuç ise
hep aynıdır…
“ÇOK ÜZGÜNÜM, YALNIZIM”
Yüzünü ekrandan
kaldırmayan, sessizliğini sadece klavye çıtırtılarıyla bozan, bakmayan,
baksa da göremeyen, yaşamı ve yaşamayı anlayamayan, sevgiye yabancı, duygulara
kapalı, ailesinden, çevresinden bihaber yeni bir neslin geldiğini gördükçe
geleceğin daha çok yalnızlaşacağını söylemek için kâhin olmak gerekmez.
Peki, bu
yeni nesil için de aynı şeyi söyleyebilecek miyiz?
“ÇOK ÜZGÜNÜZ, YALNIZSINIZ”
Ne melem
bir haldir bu yalnızlık…
Yok edici
bir habisten daha habis, yaşamı adeta dinamitleyen, hasletlerimizi unutturan,
düşmanca hislere ortak olmaya hazır bu vebalı hastalıktan kurtulmak için ne
yapmak gerekir? Hangi insancıl hallerimizle karşı koymalıyız ki bu yalnızlık
illetine esir olmayalım.
İşte bu noktada kendi adıma tüm aldanışlarımı, bencilliğimi,
iletişimsizliğimi ve kötürümleşen duygularımı hesaba katarak; kadınıma, anama,
babama, kardeşlerime, dostlarıma ve hatta yolda gördüğüm tüm insanlara, vapura
binerken, trenden inerken, sokakta yürürken…“SİZİ
SEVİYORUM”, diye avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum… Bu, yalnızlığa
vurulan en büyük darbe olsa gerek.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: