

Bir İslam ülkesinde, hayatın sol yanında yer almak, ırk
ayrımcılığı olan bir ülkede zenci olmaktan beterdir aslında.
En basitinden, senin için bir devlet yoktur. Çünkü devlet
hep sana zulmedendir.
Yaşamın sol yanında yer almışsan eğer, devletin gözünde
yıkıcı-bölücü-komünistsindir. Dolayısıyla askerlik görevini yaparken bile başın
beladadır.
Sırf devletin değil elbette, muhafazakâr çoğunluğun gözünde
de durum bundan farksızdır. Çünkü senin dostların, arkadaşların ya alevidir, ya
solcudur, ya Kürt’tür, ya da hepten marjinallerdir.
Bir emniyet müdürlüğü önünden geçerken “Gel şurada bir baş komiser arkadaşım var. Uğrayıp bir çayını içelim”
benzeri bir cümle olmaz yaşamında. Çünkü sen zaten hep dayak yiyen taraf
olduğundan, orada gerçekten bir tanıdığın olsa da, girmekten tedirgin olursun.
“Artık bizim parti
iktidarda. Arkadaşımız bakan oldu. Gidip birkaç ihale alalım Ankara’dan”
deme şansın hiç olmamıştır. Ya da sana “Müsteşarlık
için senden iyisini mi bulacağız?” diyen bir partilin…
Bir dostum derdi ki “Devletten
bir şey almıyorsan, ya da devlete bir şey satmıyorsan, bizim ülkemizde zengin
olmak söz konusu dahi olamaz.”
Kısaca istesen de, niyetini bozsan da, devletin o ‘deniz gibi akan malından domuz gibi’
istifade etme şansın yoktur.
Olsa olsa yakın hissettiğin birkaç kıçı kırık belediyen
vardır. Orada da senin gibi binlerce sistemden dışlanmış insan kuyruktadır
adeta.
Üstelik bir baş-buğ belli olmadığı için, hasbelkader
yiyeceğin bir ekmek bile sokaklarda “Her
gün kebap yiyor “ şeklinde dedikodu malzemesi yapılır. Yediğin o kuru
ekmeğe bile bin pişman olursun. Çünkü solun doğasında olan eleştiri ve kusur
arama, her yerde aynı dağınık görüntüyü verir.
Örneğin İzmir’de aynı
parti kazandığı halde, sadece başkanları değiştiği için ortaya saçılan
rezillikler bunun en güzel kanıtıdır. Tayyip Erdoğan’ın partisinde böyle
bir görüntü mümkün müdür sizce?
Ancak yine de son yıllarda, solda da iyi-kötü bir biat
kültürünün oluştuğunu, sağda var olan ekonomik ve sosyal ilişkilerin, sermaye
birikiminin, solda da oluşmaya başladığını görmekteyiz aslında. Ama elbette
asla sağdaki boyutlarda ve o düzeyde komplike ilişkilerle değil bu durum…
Diyeceğim o ki, içine
girdiğimiz ellili yaşlara kadar, bir İslam ülkesinde solcu olmaktan, “eşitlik,
adalet, laiklik, emek” diye bağırmaktan dolayı hep mağdur olduk.
Buna rağmen dostluk ve siyasi yoldaşlık ilişkileri anlamında
da hiç mutlu olamadık. Bir ülkücü kadar birbirimizi kollayan insanlar olamadık
hiçbir zaman. Yalan mı?
O yüzden diyorum ki; İyi düşünün bence. Yaşam boyu bu
koşullara katlanabilecek misiniz?
Biz yandık, siz yanmayın.
Emekçilerimizin 1 Mayıs Bayramı kutlu olsun. Şimdiden
şiddete maruz kalacak olanlarımıza geçmiş olsun diyorum…
İŞÇİ PARTİSİ
Hep söylenir, “Siyaset
sonuç alma sanatıdır” denir. Bu seçimde, özellikle İzmir’de, İşçi
Partisinin ciddi düzeyde oy alabileceğine inananlardan biriydim. Nedenlerini
uzun uzun açıklamaya üşeniyorum şimdi.
Hatta bu düşüncemi Facebook sayfamda paylaştığımda da ‘komik’ bulanlar olmuştu. Nitekim onlar
haklı çıktı…
Arkadaşlar, dünyanın en doğru düşüncelerini savunuyor
olabilirsiniz. “En yurtsever insanlar
bizleriz” diye düşünüyor da olabilirsiniz. Ya da en Atatürkçü. Ama ortada
bir durum var: Başarılı değilsiniz.
Seçim sonuçlarını burada tekrar değerlendirmeye gerek
görmüyorum. Durum ortada. Eğer olmuyorsa stratejinizi ya da taktiklerinizi
değiştirmeniz gerektiğini düşünmüyor musunuz artık?
“Ne gibi?” diye
soracak olursanız, bir kitle partisinin içinde yer almak –örneğin CHP- bir
yöntem olamaz mı sizin için?
Beğenmediyseniz siz daha iyisini de düşünebilirsiniz. Ama ortada bir gerçek var ki, bu şekilde bir
yere varamıyorsunuz…
BENİM KURUMUM İZSU
2000 yılının Mayıs ayında Büyükşehir meclisinde, Rahmetli
Piriştina’nın önerisiyle seçilmiştim ilk İZSU Denetçiliğime.
Piriştina’nın vefatından sonra da, Aziz Başkan tarafından
devam ettirildi bu gelenek ve her iki yılda bir olmak üzere tam beş kez yeniden
seçilerek, İZSU’nun tarihinde denetçilik şerefine en uzun süre erişen meclis
üyesi oldum. Zaten koca kurumun sadece iki adet denetçisi vardı. Üstelik
denetçi olabilmek için gereken koşulları da çok az insan sağlıyordu.
Elbette Turan Aras bunlardan biri değildi. Neyse…
Görevim 2010 yılının Mayıs ayında sona erdi.
“Eee, nooldu sonra?”
diyeceksiniz ama konu uzun. Başka bir yazıda anlatacağım on sene denetçisi
olduğum kurumun arkamdan yaptıklarını…
Umarım Gaziemir Belediyesi basın bürosundan Yasemin Anlar
Hanım demagoji yaptığımı düşünmez…
Az bi durun daa..
NOT: Birkaç
yerden ısrarla geldi. Yazmasam güven sarsıcı olacak. O yüzden yazmak zorunda
hissettim.
Balçova Belediye Meclisi İmar Komisyonu başkanı ortaokul
mezunu bir müteahhitmiş. Kişiyi ya da ilişkilerini bilmiyorum.
Ama durum bu.
Şehir plancısı olduğu halde Balçova meclisinde imar
komisyonu başkanı olamayanlara (!) duyurulur…
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: