

Kocaoğlu’nu veya CHP’yi yazmaktan çok mutluyum. İnanın değilim. Sadece daha
rasyonel, daha mantıklı, kişisel veya kamusal hayatı kolaylaştırabilecek çok
daha güzel şeyler yapılmamasından dolayı, içim kan ağlayarak yazıyorum çoğu
zaman. İstiyorum ki AKP’yi yazayım. Gerçi onları da yazmaya yazık. Zaten gözü
olup da görmeyen, kulağı olup da duymayanlar dışında herkes her şeyin farkında
AKP konusunda…
Örneğin duyduğum son olay
olmasa, tamamen farklı bir konuyu yazacaktım. Ama nerdeee…
Daha önce de belirttiğim gibi,
benim en büyük talihsizliğim (ya da talihliliğim) önce Murat Karayalçın’ın
belediyesinde memurluk, daha sonra da Piriştina’nın ekibinde siyaset yapmak
oldu. Dolayısıyla belki de o yüzden, ağzıyla kuş da tutsa bazı siyasileri
beğenmekte zorlanıyorum.
Piriştina döneminde herhangi bir meclis üyesi kalkıp “Sayın Başkan çeşmelerde akan suyumuzun
temiz olmadığına dair iddialar var” dese, bir sonraki mecliste konuyla
ilgili en üst düzey bürokrata bir sunuş hazırlattırır, sorulan sorular yanıtlanır,
konuyu herkes enine boyuna tartışır, bilgiler ilk ağızdan alınır, teşekkür
edilirdi. Böyle bir akıl, mantık ve şeffaflıkla yürütülürdü her şey…
Aziz Başkanın dönemiyle birlikte, her şey bir sır perdesine büründü.
Hatta herhangi bir konuda bilgi veren bürokrat bile anında kızağa alınmaya
başladı. Ortam artık ‘sırdaş’
bürokratlar dönemine dönüştü. Bir gazeteciyle yemek yiyen genel sekreter ihanet
suçuyla görevden alındı.
Düşünün ki, dört milyon nüfuslu bir kentin belediye başkanı “Metro bitmiyor diye ağlayıp gözden
olamam.” diyor. Bir Japon olsa Aziz Başkanın yerinde, böyle bir durumda ne
yapardı? Lütfen yanıtını kendiniz verin.
“Metro ne zaman bitecek?” diye soran basın mensuplarına, “Bir sabah uyanacaksınız ki metro bitmiş.” diyor!
Konak Meydanında yeşil alana
ayrılmış Bağ-Kur’a ait arsayı tekrar 8 katlı resmi tesis alanına dönüştürdüğü
için ilk tartışmamızı yaşadık kendisiyle. Arkasından yeni kent merkezi,
İnciraltı ile ilgili yaklaşımları, en sonunda Doğal Karakteri Korunacak Alana
830 konut verince ipler tamamen koptu. Zamanında defalarca uyarmama rağmen,
söylediklerim hiçbir şekilde ciddiye alınmadı. Bu gün bazı planlarla ilgili
mahkemelerde sürünüyoruz. Ama hala Aziz beyin ifadelerini okuyunca
yaşananlardan ders almamış olduğunu görüyorum!
Yeri gelmişken burada kimsenin bilmediği bir şeye daha açıklık getirmek
istiyorum o meclisin geçtiğimiz dönem tek plancısı olarak: Arkadaşlar, bizim
yargılandığımız iki davaya bakarak, geçtiğimiz beş yıl boyunca sadece iki tane
usulsüz plan onadığımız sanılmasın. Biz sadece iki plan mahkemeye verildiği
için iki plandan yargılanıyoruz.
Şöyle bir hesap yapalım.
Ayda ortalama bir meclis yapılsa, her mecliste de ortalama 50 tane plan değişikliği
meclisten geçse, 50*12=600 plan tadilatı beş yıl boyunca yaklaşık 3000 (üç bin)
plan değişikliği demektir. Bunların en az % 95’i ile ilgili bizzat Büyükşehir
Planlama biriminin olumsuz görüşü olmasına rağmen, planlar onanmıştır mecliste!
İzmir Büyükşehir’in internet sitesine girerek bu sayıları az-çok teyit
edebilirsiniz…
Şimdi bazıları beni huysuz,
geçimsiz bir adam olarak göstermeye çalışıyor ya siyasette. İşte onun sebebi,
böylesine büyük bir rantın karşısında tek bir plancı olarak durma çabam. O
nedenle geçen dönem Büyükşehir, bu dönem de Konak Meclisinde bütün
komisyonlardan aforoz ediliyorum…
Olsun. Derdim asla kimseye yakın olmak filan değil. Zaten son on yılı, “Aman kimse kente zarar verecek kararlar
almasın.” diye uğraşarak geçirdim. Bazılarında başarılı da oldum Allah
için…
Açık açık yüzüme söylendi “Madem plancısın meclis üyesi olmasaydın.
Her şeye karşı çıkıyorsun.” diye. Daha nasıl dile getirsinler?
Neyse biz devam edelim.
Bir düşünün. Önce Bornova’ya aday gösterilen kişi adaylığı reddetmiş,
siz olmuşsunuz. Arkasından Büyükşehir Başkanı bir kalp krizi sonucu ölmüş, o
koltuğa da siz oturmuşsunuz. Sizi o koltuğa oturtan 20 (yirmi) kişi var kendi
parti grubunuzdan. Bunlardan birisi de, bu satırların yazarı. İş, ihale,
parayla işe adam yerleştirme, büfe, makam, mevki talebi yok. Sadece demiş ki: ”Aman planlamaya aykırı işlere olur
demeyelim.” Bunu söyleyen ben dışlanmışım, sen bütün gün ne kadar dürüst
bir adam olduğunu anlatıyorsun. Eee?
Neyse. Yine salon erkeği
çizgimden çıkıyordum neredeyse. Evlerden ırak…
Gelelim Aziz Başkan’ın gelişinden sonra çalışanların ve siyasilerin
yaşamında nelerin değiştiği konusuna!
Piriştina döneminde, hemen hemen her belediye meclis üyesi, hatta
muhalefet üyeleri dâhil, belediye şirketlerinden birinin denetim komisyonu
üyesi idi. Böylece “hem belediye
şirketlerini denetleme olanağı oluyor, hem de meclis üyelerinin en azından
benzin, GSM vs masraflarını karşılamaya” bir katkı söz konusu oluyordu.
Yaklaşık olarak aylık 500-600 TL’lik bir rakamdan söz ediyorum.
Aziz Başkan ilk olarak bu
dönem bu geleneğe son verdi. Hepsine belediyenin bürokratlarını yerleştirdi.
Fizandan adam getirip denetçi yaptı. Hatta şirketlerden bilgi isteyenlere bile
artık bilgi verilmiyor bildiğim kadarıyla.
Arkasından
belediyenin en önemli kuruluşu olan İZSU’nun meclisten seçilen denetçileri
yerine, Büyükşehir bürokrasisinden Fen işleri ve Hesap İşleri Daire Başkanları
atandı İZSU’ya denetçi olarak. Yani meclis üyeleri oradan da dışarı atıldı.
Burada durum çok ilginç: Aziz Başkan İZSU’nun Yönetim kurulu başkanı. İZSU’yu
denetleyecek olan bürokratlar, Aziz Başkanın Büyükşehir’de sicil amiri olduğu
bürokratlar! Buyur buradan denetle şimdi…
Yine Piriştina döneminde toplam 50 kişi olan meclis üyelerine otobüs
kartı verilmişti. “Olur da belki bir gün
otobüse binerler.” diye.
Onlar da iptal edildi.
Derken bir vesileyle
belediyenin Grand Plaza şirketi kapatıldı, belediye çalışanlarına yemek veren
kurum ortadan kalktı. Arkasından belediye yemekhanesi de kapatıldı. Binlerce
çalışan her öğlen sokaklarda yemek yiyecek yer arar oldu. Oysa hem daha uygun
fiyata hem de daha güvenilir yemekler yiyordu çalışanlar.
Ondan önce memurların
ellerindeki ulaşım kartları da iptal edildi.
İlçe belediyelerinde memur sendikaları yüklü
miktarlarda memura maddi haklar elde ederken, Büyükşehirde bu anlaşma yıllarca
imzalanmadı. Sonunda imzalandı ama bu kez de komik meblağlarda!
Daha neler neler…
Şimdi sorsanız, “Yasalar böyle
emretti.” filan benzeri şeyler ileri sürülecektir. Peki, madem yasalara bu kadar saygılıydınız, planların ne günahı vardı?
Ya da plan usulsüzlükleri yüzünden yargılanacağımıza, çalışanlarımızın sosyal
haklarını iyileştirmekten yargılansak daha çok yakışmaz mıydı biz sosyal
demokratlara?
Gelelim bu konuyu yazmama sebep olan son duyuma. Bildiğiniz gibi, artık resmi binalarda sigara içilmiyor.
O yüzden insanlar zemine inip, binadan çıkarak sigarasını içiyor Büyükşehir
binasında. Elbette bunu suiistimal edenler olacağını, çayını-kahvesini de
götürerek dışarıda bir ortam oluşturulacağını bilmemek mümkün değil bir Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olarak. İşte bunu bizzat gören Aziz Başkan açmış ağzını,
yummuş gözünü…
Hemen yetkilileri olay
yerine çağırtıp, kişilerin sicillerini aldırarak, işlerine
son verilmesini emretmiş. Yazık, günah…
Bu işler suiistimal ediliyor olabilir. Çirkin bir görüntü yaratılıyor da
olabilir. Ancak:
-Büyükşehir Belediye Başkanı
mı bu konuya müdahil olmalıdır?
-Sigara içmenin cezasını
sosyal demokratlar işten çıkarma olarak mı görmektedir?
Söyleyecek söz bulmak zor…
Şu devirde belediyede işe girmek kolay mı? Örneğin ben son dokuz yıldır,
bulunduğum meclislerde tek bir kişi bile işe sokamadım. Oysa onlarca insan işe
aldıranlar tanıyorum. Yani meclis üyesi olmak yetmiyor bunun için. Aynı zamanda
başkana yakın, doymamış yağ oranı yüksek ve bütün planlara evet diyerek yatırımcının
önünün açmak da gerekiyor.
Hatta günahı yapanların
boynuna, bazı aracıların, ‘bedeller
karşılığı’ işe adam soktuğunu duymuyor da değiliz bir medya ortamında
yaşayan biri olarak.
Sigaranın
sağlığa zararlı olduğunu biliyorduk yıllardır ancak iş yaşamına zararlı
olduğunu Aziz Başkan sayesinde öğrendik.
Hep söylüyorum, yine
söyleyeceğim: Öğrenmenin yaşı yok!
Konu çok, yazı yine uzadı,
yerim dar…
Not: İlim
Çin’de de olsa arayınız demiş ya dinimiz. Bizim partide de “Genel Başkan Çin’de
de olsa ulaşınız.” var. Yoksa da bundan sonra ben ekliyorum. Büyükşehir Meclis
üyemiz Murat Bakan’ı Çin Seddi üzerinde Kılıçdaroğlu ile fotoğraf çektirmiş
halde görünce, bize böyle bir söz şart oldu diye düşündüm…
Not 2: Geçen hafta
Büyükşehir Meclisinde Aziz Kocaoğlu-Kenan Çakar arasında yaşanan “edepsiz-terbiyesiz”
atışmasından sonra, ikilinin başkanlık merdivenlerinden kol kola indiği söylendi.
Hiiçç şaşırmadım…
Not 3: Balçova Termal Spor
50 yıllık özlemi sona erdirip, sonunda üçüncü lige çıkmış. Hayırlara
vesile olsun. Kulübün başkanı dayım Mikail Yıldırım diye biliyordum, ama hiçbir
yerde adına ya da fotoğrafına rastlayamadım. Her yerde belediyemin başkanı var.
Neden acaba?
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: