Linç kültürü ya da psikolojisi…
Yayınlanma :
11.06.2013 15:41


Buraya yazı
yazarken nasıl bir seyir izliyorum acaba? Diye kendime sordum ve yaptığım uzun
araştırmalar sonucu şu kanıya vardım: Genellikle 200 IP’lik bir giriş oluncaya
kadar bekliyorum, ondan sonra yeni yazı yazıyorum…
Adem Nakçı
diyor ki: “Bu sitedeki yazıların okunma
sayısını belirleyen IP girişleri. Yani her server’dan 24 saatte bir, tek bir
artış gösteriliyor”
Örneğin
binlerce insanın çalıştığı Büyükşehir Belediyesi’nde (ki sevenim çoktur)
nerdeyse tek bir IP numarası ile giriliyormuş. Daha çok yazmamı istiyorsanız
daha çok okuyun…
Neyse.
Gelelim
konumuza.
12 Eylül
öncesi yıllardı ilk ‘linç
kültürü’ ile tanışmam. O zamanlar okula gittiğimiz Besni İlçesinin güney
ucunda Öğretmen Lisesi, kuzey ucunda da Besni Lisesi vardı.
Öğretmen
Lisesi’nin neredeyse tamamı sağcı, Besni Lisesi’nin de neredeyse tamamı
solcuydu.
Ben de
Besni Lisesi’nin ortaokul kısmında okuyordum henüz.
Öğretmen
Lisesi’nin çok yakınında evi olan bir sınıf arkadaşımız vardı. Çoğu günler
bizde veya başka arkadaşlarında kalır, zorunlu olunca geceleri dağdan bayırdan
evine giderdi.
Daha orta
ikinci sınıfta okuyan üç arkadaştık. Dolaşırken meğer sınırı biraz
geçip, güneye, Öğretmen Lisesi sınırlarına girmişiz.
Birden bire
bir kahvehane boşaldı ve yaklaşık 30-50 kişi etrafımızı sardı. O an tam olarak
ne olduğunu, ne konuşulduğunu anımsayamıyorum. İnsanın içinde bulunduğu ruh
halini tanımlamak çok güç. Ama bir futbol topu muamelesi göreceğimiz kesin
gibi…
Bet-beniz
atmış durumda…
“Nooluyor lan burda?”
O an sanki
gök gürledi ve ilahi bir el olaya el koydu sandığımı hatırlıyorum. “Allahın tokadı varmış demek ki.” diye
düşündüm muhtemelen.
Kalabalık açıldı ve kısa boylu,
(sağcıların baş belası olduğunu daha sonra öğrendiğim) bir liseli abimiz
göründü.
“Geçin lan arkama.” dedi bize.
Geçtik.
“Dağılın lan siz de.” dedi
diğerlerine.
Dağıldılar!
Sanıyorum
yaşadığım ve gördüğüm ilk linç tehdidi ve korkusu buydu.
Daha sonra
Öğretmen Lisesi Ecevit iktidarı döneminde dağıtıldı ve tamamen kapatıldı.
Derken
ilçede sağcı sineğin bile bulununca dayak atıldığı dönem başladı.
Hiç tanımadığın,
bir kötülüğünü görmediğin, bilmediğin bir insanı “sağcıdır” ya da “solcudur
vurun” şeklindeki psikolojiyi çözemedim bu gün bile.
Yakalanan
tek tük sağcılar onlarca kişi tarafından dövülürken gördüm. Hatta ben de
vuruyormuş gibi numarası yaptım bazen. Ama asla bir fiske bile dokunduramadım.
Çünkü ben galiba öyle bir adam değildim.
Aslına bakarsanız, onlarca kişinin bir
insanı dövmesini bir yana bırakın, iki kişinin bir insanı dövmesini bile
vicdansızlık olarak gördüm hep.
O nasıl bir şeydir ki, delikanlıyım,
adamım, insanım diyen bir insan, aciz, savunmasız ve çaresiz durumdaki bir
insana el kaldırır?
Sağı, solu, Müslümanlığı bir yana
bırakın, insanlığa sığar mı bu?
Sizi çok kızdıran, sinirlendiren, hatta
çaresiz bırakan bir insana, nevriniz dönüp de bir fiske vursanız bile, hemen
akabinde kendinizi bunu yaptığınız için aciz ve zavallı hissetmez misiniz?
Bütün
bunları anılarımı anlatmak için yazmadım elbette.
Son
günlerde, Gezi Parkı Direnişi ile ilgili olayları izlerken bu konu yine
kafama takıldı.
Gencecik
bir insan. Hem de bir kızcağız. Tek başına. Altı-yedi tane polis birden
dalıyor. Tekme, tokat, cop, saçını çekmeler…
İçlerinden bazıları bile insafa gelip, “Yeter.” diye diğerlerini çekiştirerek oradan uzaklaştırmaya
çalışıyor.
Başka bir
genç kızı öldüresiye dövüp, bütün vücudunu morartmalar…
Şimdi insan merak ediyor. Bu nasıl bir
psikolojidir? Neyin kızgınlığı ya da intikamıdır? Hangi duygunun yıllarca bastırıldıktan
sonra ortaya çıkmış halidir?
12
Eylül’de, daha 17-18 yaşında içeri aldıklarında, karşılarındaki yaklaşık 50
kiloluk bir çocuğu saatlerce sistematik olarak dövebilen insanların
psikolojisini düşünüyorum sonra. Babanız yaşında koca koca, kelli felli adamlar
adamlar. Evde belki sizin yaşınızda çocukları var. Devletten maaş alan
görevliler. Savunmasız halde, pelteye dönmüş çocuğu acımasızca dövüyorlar.
Acaba onlar da kendilerini adam ya da erkek
olarak görüyorlar mıdır? Geçenlerde Rize’de yaşanan olayları
izlerken unuttuğum bu duygular tekrar canlandı benliğimde.
Sözde
insanlar. Dışarıdalar. Kuşatmışlar etrafı.
Bir iş hanına
kapanmış ADD’liler. Korku içinde bekleşiyorlar.
Dışardakilere
sorsanız, hepsi insan, hepsi delikanlı, hepsi Müslüman elhamdülillah…
Nasıl bir insan, düşmanıyla bile teke
tek hesaplaşmak varken, birilerinin arkasına sığınıp, onlardan aldığı güçle
cesur olduğunu düşünür?
Bundan sonra dikkatli bakın, bu linç
kültüründen gelen insanların tamamının (sağcı ya da solcu olmaları hiçbir şeyi
değiştirmez) korkak, ezik, sürüngen ve zavallı olduklarını görürsünüz.
Bu tür sürüngenlere, görevleri ne olursa olsun,
dikkat edin.
Kardeşiniz dahi olsalar, aranızda barındırmayın…
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: