Bu cinayet sadece kişisel bir trajedi değil, aynı zamanda siyasetin ve toplumun ortak bir başarısızlığıdır. Her yeni kadın cinayeti, aslında devleti ve tüm siyasi aktörleri bir kez daha sorgulamaya davet etmektedir.
“Kadın cinayetler neden durdurulamıyor?”
Bu soru maalesef ki her yeni cinayetle birlikte daha acı bir şekilde yüzümüze çarpıyor. Klişe söylem olacak biliyorum fakat yasaların yetersizliği ve yine var olan yasaların caydırıcı olmayışı yazık ki kadın cinayetlerindeki artışın en büyük nedenlerinden ikisi!
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışın üzerinden geçen bunca zamanda, kadına yönelik şiddetle mücadelede ne gibi somut ve etkili adımlar atıldı diye sorsak asla bir yanıt bulamayız. Hatta bana göre bu sorunun cevabı istatistiklerde değil, Sinem’in ve diğer kadınların hikayelerinde saklı.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 2025 yılının sadece ilk altı ayında 136 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Ayrıca 145 kadın ise şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Bu bilançoda dikkat çeken bir diğer unsur ise, öldürülen kadınların büyük çoğunluğunun (%70’i) kendi evlerinde katledilmesi. Evler, kadınlar için en güvenli olması gereken yerlerken, maalesef bir şiddet mekânına dönüşmüş durumda.
Kadınlar katlediliyor, sosyal medyada hashtagler açılıyor, siyasiler denk gelirse cinayete başsağlığı diliyor ve birkaç gün sonra gündemin hızla değişmesiyle ünlü olan ülkemde bu katliam da diğerleri gibi unutuluyor, gidiyor!
Hatırlatmak gerekli ki siyasetin görevi sadece başsağlığı mesajları yayımlamakla sınırlı değildir. Siyasi sorumluluk, bu cinayetlerin nedenlerini kökünden kurutacak mekanizmalar kurmayı, şiddet uygulayanlara en ağır cezaları vermeyi ve kadınları koruyacak toplumsal bir bilinç oluşturmayı gerektirir. Devletin tüm kurumları, bu trajik sorunun ciddiyetini en üst düzeyde ele almalı ve kadınların güven içinde yaşamasını sağlayacak adımları atmalıdır. Şiddet tehdidi altında olan ve korunma kararı bulunan kadınların dahi öldürülüyor olması, var olan sistemdeki büyük boşlukları ve ihmalleri gösteriyor.
Sinem’in ve katledilen tüm kadınlarımızın çığlığı, hepimizin kulaklarında yankılanmalı ve bu trajedi, sadece bir günlük gündem olmaktan çıkıp, kalıcı çözümlerin arandığı bir dönemin başlangıcı olmalıdır. Siyasiler, bu acı gerçekle yüzleşmek ve sadece lafta kalmayıp, somut adımlar atmak zorundadır. Aksi takdirde her yeni gün, bir başka kadının, bir başka Sinem’in katledildiği haberlerine uyanmalarımız bitmeyecek!
Bu sessiz çığlıklar maalesef, siyasilerin vicdanını sarsana kadar susmayacaktır. Tabi vicdanları sarsılır mı, bu kısmı da büyük muamma? Fakat bizler de katledilen kadınlarımızın çığlıklarına eşlik ederek sesimizi olabildiğince yükseltmek zorundayız!
Kadın katliamlarına susmayalım diyor ve inanmasam da şu cümleyi ekliyorum; Bu cinayet son olsun lütfen!!!
Yorumlar
Kalan Karakter: