Herkese sinema/tiyatro/müzik/dans/resim ve daha nice sanat dallarıyla dolu günler dileyerek başlamak istiyorum sözlerime. 2020 yılı başladı başlayalı tüm dünya halkları olarak zor günler geçiriyoruz maalesef. Elbette sanatçılar bundan fazlasıyla nasibini alıyor ve çoğu sanatçı vefasızlık ile yüzleşiyor. Salgından ötürü tiyatrolar, kültür merkezleri, sinemalar, sahneler kapatılmış vaziyette. Dolayısıyla, birçok sanatçı da zor durumda. Kötü olan, bu süreçte zor zamanlar geçiren sanatçılara ne belediyelerin ne de devletin olması gerektiği gibi sahip çıkmaması. Dilerim en yakın zamanda normale döneriz, sanatçılar ait oldukları sahnelere veya sanat mekanlarına kavuşur ve sanatçılar maddi/manevi olarak desteklenir.
Bu haftadan itibaren her hafta bir film veya bir dizi ya da bir belgesel yer alacak köşemizde. Nacizane kendimin ya da okuyucularımın tavsiyeleri olacak bu noktada. Mevzu bahis olan eser hakkında abartılı ipucu vermeden masaya yatıracağız. “Her şeye, her zorluğa rağmen yaşasın sanat” diyerek başlayalım ilk çalışmamız hakkında konuşmaya...
İlk yazımda bahsetmek istediğim film “Et maintenant on va où? “ yani “Peki Şimdi Nereye?” adlı Lübnan yapımı bir film. Benim nezdimde gelmiş geçmiş en güzel filmlerden biridir bu. Film 2012 yapımı. Yapımcılığı, senaryosu ve yönetmenliği Nadine Labaki’ye ait. Nadine Labaki, aynı zamanda filmde oyunculardan biri. 2007 yılında çektiği ve dünya çapında başarı sağlayan “Karamel” adlı filmden sonra bu ikinci filmi ve son derece başarılı bir çalışma.
Şimdi filmin konusuna bakalım beraber.
Film, ücra bir köyde geçiyor. Köyde, Müslümanlarla Hristiyanlar bir arada barış içinde yaşıyorlar. Öyle ki, cami ile kilise bile yan yana ve papaz ile imam yakın dostlar. Köy, savaşlardan nasibini almış bir köy. Ki bunu da, dul kadınlardan, babasız çocuklardan anlıyoruz. Köyün Müslüman ve Hristiyan kadınları, ülke genelinde Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında çatışmaların, savaşın başladığı haberini alıyorlar. Köyün erkekleri bunu öğrenip birbirine girmesin diye müthiş bir mücadele veriyorlar. Papaz ile imam da mücadeleye katılıyor. Olaylar biraz mizahi biraz da dramatik ama tam olması gerektiği bir kıvamında işleniyor.
Muhteşem bir kadın dayanışması, kadın mücadelesi izleyeceksiniz filmde. Tabi ki burada konu salt kadın mücadelesi değil. Halklar birbiriyle savaşmasın diye barış bayrağını tutan kadınlar var filmde ama feminizm temalı bir film değil bu. Sözü açılmışken şunu da belirteyim. Her zaman derim ve asla demekten vazgeçmeyeceğim. Bu dünyaya/bu ülkeye barış gelecekse, bunu kadınlar sağlayacak. Çünkü biz kadınların hayata bakışı ve canlıları algılayıp kavrayışı erkeklerden çok daha farklı. Artı, erkeklerden çok daha fazla merhametli, vicdanlı, duyarlı, sevgi dolu kadınlar.
Filme dönecek olursak, filmde kadınların dinleri kenara bıraktığını, ayrılıkları yok saydığını, birliklerinin bozulmaması için nasıl savaştığını hayranlıkla izleyeceğinizi düşünüyorum. Oyunculuk, kostümler, mekanlar on numara. İzleyen herkese ilham verecek, kendini sorgulatacak, ümitlendirecek, barışın ve ötekilerin kucaklaşmasının imkansız olmadığını gösterecek bir yapıt bu. Savaşın, çatışmaların halklar üzerinde nasıl bir etki yaptığı hepimizin malumu. Yıllardır halklar savaş içinde bu ülkede. En tepede ayrışma olunca ve ayrışma desteklenince, dolayısıyla halklar arasında da ayrışma gün be gün artıyor. Ancak tüm bunlara rağmen barış/kucaklaşma adına mücadele eden insan da çok fazla. İşte o yüzden bu film mutlaka izlenmeli ve yüreklerde umut çiçekleri açmalı.
Sözü daha fazla uzatmadan, herkese iyi seyirler diliyorum.
İzleyen arkadaşların yorumlarını da sabırsızlıkla bekliyorum....
Tülay Yıldırım Ede