CHP Urla'da halkla toplandı.
Olumlu ama geç kalınmış bir gelişme.
Bir de süreci göz önüne alırsanız, parti içindeki sıkıntının boyutunu tahmin edebilirsiniz.
Zamana yayılarak çözülecek bir sorun değil gibi görünüyor.
Önce işin hukuki yanına bakmak gerekiyor.
Urla'da CHP'li belediye başkanı Burak Oğuz'un görevden alınmasının ardından iktidar “kayyum” atama yolunu seçti.
Batının batısında alınan bu karar hukuki olsa da adil değil.
Belediye başkanının görevden alınasına gerekçe gösterilenler, belediye meclis üyelerini bağlamaz çünkü.
Eğer suçun şahsiliği ilkesi varsa, o zaman belediye meclisi görevine devam eder, içnden yeni bir başkan belirleyerek işini yapmaya devam ederdi.
Bir başka hukuki tartışma, başkana yöneltilen suçlamalarla ilgili delillerin toplanmaması, kaçma şüphesi gibi değerlendirmelerle tutuklu olarak yürütülmesi.
Soruşturma hiç kuşkusuz başka adli tedbirlerle tutuksuz yürütülebilir, başkanın ve meclis üyelerinin işlerini yapmaları sağlanabilirdi.
CHP'nin hukukçu yöneticilerinin bunu vatandaşa ayrıntısıyla anlatması gerekiyor ki şehirde ve partide biraz daha sukünet sağlansın.
İşin siyasi yanına gelirsek.
Gazetelere yansıyan bilgilere göre, CHP üst yönetimi açıklama yapmakta sıkıntılı.
Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun'a yöneltilen eleştirilerin bir bölümü haklı.
Hele hele genel merkeze gönderildiği söylenen “rapor” doğru ise, birilerinin özeleştiri yapmasının zamanı gelmiş de geçiyor.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in belediye meclisini her ay toplayıp kararlar alacaklarını söylemesi biraz gaz alma, biraz da yatıştırmaya yönelik.
Çünkü hukuken artık olmayan bir meclisin aldığı kararların uygulanması mümkün değil.
Toplantı boyunca gözlerim Urla'daki aday belirleme sürecine gövdesiye katılan isimleri aradı.
Bunların başında elbette Rıfat Nalbantoğlu geliyor.
Hiç olmazsa salonda bulunması, konuşmasa bile partililerle yüz yüze gelmesi ve ortalığın yatışmasında, belki de özeleştiriye katkıda bulunması gerekiyordu.
Olmamasına şaşırmadım, çünkü ilçe kongrelerinin derdinde.
Hatta biraz daha ileri gideyim, il başkanı olarak Deniz Yücel'in seçilmesini engelleyemese bile, kendi ve yakın çevresini kurultay delegesi yapma derdinde.
Urla'yı düşündüğü falan yok...
Yeniden dönelim toplantıya.
CHP'li bir kadının, "Ben Burak Oğuz'un en yakınındaki isimlerden biriydim. Bu iddialar, seçimden önce de sonra da hep vardı. Aday olma dedim. Ama oldu. Siz de onu seçtiniz. Sonuç itibariyle göz göre göre oylarımızı heba ettiniz. Urla'yı kayyuma teslim ettiniz" sözleri aslında herşeyin özeti.
Herkesin herşeyi bildiğinin, buna rağmen siyasi dengelerin işin içine girince sonuçların değiştiğinin tipik bir örneği.
Önseçimin olmadığı yerde sık sık karşılaşılan acı gerçek.
Urla örneği CHP'nin Türkiye'deki ağırlığını etkiler mi?
Elbette etkileyecektir.
Siyaseten iktidarın eline verilmiş önemli bir kozdur.
Bu kozu geri alabilmek, sağlıklı, gerçekçi, şeffaf bir süreç işletmekle mümkündür.
Göz boyayarak Urla'da yaşananlar geçiştirilemez.