Küresel felaketi yaşadığımız şu günlerde zaten var olan gelecek kaygısına artık hayatta kalma, yaşama telaşı da eklendi.
Hayat pahalılığı, yoksulluk ve işsizlik hiçbir dönem olmadığı kadar artmışken, sebep olarak gösterilen faiz lobisi, dış güçler bahanesine sığınmaya çalışan hükümet, küresel felaket karşısında ekonomik çaresizliği de vatandaşına yaşatıyor.
Merkez Bankasının “kötü gün” akçesini hazineye devretmiş olmanın, işsizlik fonunda biriken paranın işsizler için kullanılmadığı gerçeği, işte en kötü günümüzde karşımızda dev bir sorun olarak beliriverdi.
Boşaltılan devlet kasasının yanı sıra cumhuriyet döneminin en büyük dış borcuna sahip ülkemizde yaşanan bu küresel felaketin yükünü de ne yazık ki yine vatandaş taşıyacak.
Avrupa ülkeleri pandemi mücadelesi için bütçelerini açıkladılar. En azı 200 milyar dolar olan ülkelerin yanında ne yazık ki vatandaşına Iban numarası vererek destek isteyen tek ülkeyiz. Sebebi olmadığı bu tablonun yükünü taşımak zorunda kalan vatandaş, yine sebebini bilemediği çözümsüzlüğün ağır bedelini ödemekle karşı karşıya bırakıldı.
Yapılan zehir zemberek açıklamaların satır aralarında okunan gerçek ise; pandemi sonrasında Türkiye’yi çok ama çok zor günlerin beklediği yönünde. Faiz lobisi, dış güçler argümanının yanına artık korona da eklendi..
Bu süreci en az hasarla ve kayıpla atlatmak, toplumun her kesimini kapsayacak bir dayanışmayı kaçınılmaz kılıyor. CHP’li belediyelerin dayanışma adına yaptığı olumlu girişimlerin hükümet kanalıyla engellenmesinin mantığını anlamakta zorlanıyoruz.
“Sen yapmadın ben yaptım”, ”sen düşünmedin ben düşündüm” tarzında siyasi hesapların insan hayatının önünde tutulması, yaşadığımız felaketin ötesinde son derece kaygı verici bir durum.
Yasaların yasa koyucular tarafından ihlal edilmesine AKP hükümetleri boyunca hep tanık olduk belki ama büyük bir felaketle mücadelenin paydaşı olan ve olması gereken belediyelerin saf dışı bırakılmasına tanık olmamıştık. Bunu kabul etmek mümkün değil.
“Ortadoğu’da bizden habersiz kuş uçmaz” sözü ile yaşadığımız fiyaskoyu, “korona bizden güçlü değil” sözü ile tekrar yaşamamayı ummaktan başka çare yok gibi görünüyor.
Tek büyük tesellimiz büyük şehir belediyelerimizin olduğunu bilmek. Sosyal devletin olmadığı ülkemizde belediyelerimiz tüm imkanları ile çalışıyorlar. İl ve ilçe belediyeleri, partililer ellerinden gelen çalışmayı yapıyorlar.
16 milyon nüfuslu İstanbul için sokağa çıkma yasağının mutlaka ilan edilmesi gerekirken, Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun günlerdir tekrarladığı bu gereklilik sürekli göz ardı edilmekte. Belediye başkanının salgının Türkiye’ye girdiği günlerde söylediği Sahra Hastaneleri projesine zamanında kulak vermeyen hükümet günler sonra bunun çalışmasına başladı.
Sokağa çıkma yasağı çağrılarına sessiz kalırken yapılan sahra hastaneleri ki en az bir ay sonra bitecek, salgının daha da yayılacağının beklenildiğini gösteriyor. Ama yine de yasak gelmiyor. Sebebi malum. Çalışan insanlar eve kapatılmasının sonucunda yaşamlarını devam ettirmeleri için devlet desteği gerekecek ve bunu karşılayacak bütçe yok. Bu acı gerçek; hükümeti istenmeyen sonuçları engellemekten alı koyuyor. Ama buna rağmen de siyasi gelecek kaygısı ile CHP’li belediyelerin çalışmalarına da engel olunmaktan geri durulmuyor.
Ne olursa olsun belediyeler mevcut yetkilerini maksimum düzeyde kullanıyor ve ellerinden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyorlar.
Sosyal medya gücünü pandemi günlerinde de gösteriyor. Mağduriyetler, yanlışlar hiç beklemeden paylaşılıyor. Müthiş bir telefon ağı oluşmuş durumda. Gerçek ihtiyaç sahibi kişiler belirleniyor. Yerel yönetimler anında bilgilendiriliyor. Bürokratik engeller birer birer aşılıyor.
Artan kadın şiddetinden haberdar olmak için sivil toplum kuruluşları devrede. Mağdur kadınlarımıza ulaşabilmenin yolları bulunuyor. Yetkililere görevleri her daim hatırlatılıyor.
Pandemi ortamında infaz yasasını gündeme getirme fırsatçılığına karşı kamuoyu sessiz kalmıyor. Tecavüz, çocuk istismarı, kadın cinayetleri faillerinin sokağa salınmasına karşı çıkıyor.
Toplumsal Dayanışma ruhu, yaşadığımız ülke gerçeklerimizi de çıplak gözle görmemizi sağlıyor.
Her ne kadar zor ve acı bir süreç yaşıyor olsak da, gelecek günlerimizin yaşananlardan ders çıkartmış bir toplumsal bilinçle şekilleneceğini bilmeliyiz.
Bu toplumsal bilinç ve dayanışma hiç kimsenin ve hiçbir gücün karşısında duramayacağı bir milli iradeyi yaratacak.
Dünya bu felaketi yaşarken, Neo liberal sistemin her şeyde olduğu gibi sağlık sisteminin de içini boşaltıldığına tanık oldu. Sermaye odaklı sistemlerin hüküm sürdüğü ülkeler korona felaketi karşısında çaresizler.
Bu felaket günlerinin ardından dünya da eskisi gibi olmayacak. Sermaye odaklı neo libarel sistem ve yarattığı vahşi kapitalizmin sonunu korono mı getirecek? Sorusu çokça sorulmaya başladı.
Acımasızca saldıran covid-19 yaşama şansını bu sistemde buldu belki ama tükenişi için gereken panzehir, “toplumsal dayanışma” ruhu ile uyanan toplumlar olacak.
Sağlıklı ve güzel günlere en kısa zamanda kavuşmak dileğiyle,
Sibel PARMAKSIZ
Kalemine,yüreğine sağlık ..