M.S. 6 yy’da ilk Hindistan’da oynanmaya başlanan “satranç”, bilinen en önemli strateji oyunlarından biridir. Zekice hareket edebilme ve hızlı düşünme yeteneği gerektirir. Aynı zamanda birkaç ve daha fazla hamleyi hesaplayabilmek oyunu kazanmak açısından önemlidir.
Kim kimin şahını mat ederse…
Bazen saatlerce sürer. Kıran kırana geçen bir meydan muharebesini andırır.
Şahın teslim olması yani mat’la sona erer. Yahut zayıf olan tarafın karşı rakibe oyun hamlesi bırakmayarak pat’a götürmesiyle noktalanır.
Satrançta en önemli hamlelerden birisi “rok”tur. Kısa(kale tarafına yapılan) “rok” ve uzun (şah tarafına yapılan) “rok” olmak üzere iki farklı oyun türü vardır. Kaleyi şahın üzerinden atlatarak, şahı koruma altına almak için amaçlanmış bu hareket, belli kurallar çerçevesinde gerçekleştirilebilir. Öyle kafaya göre “rok” hareketi henüz literatüre dâhil olmamıştır.
“Rok” hamlesinin gerçekleştirilmesi için birkaç kural vardır.
Bunlar sırayla;
Şah ve kale daha önce yerlerinden oynanmamış olmalı
Şah ile kale arasında engel teşkil edecek bir taş olmamalı
Şah çekilmiş olmamalı
Şah tehdit edilen bölgelerden geçmemeli.
“Rok” yapıldıktan sonra şah tehdit altında kalmamalı.
Ve son kural da “rok”un gerçekleştirilebilmesi için şah ve kale aynı sırada olmalıdır.
Muhtemelen içinizden bunları neden yazdığımı soruyorsunuz…
Öyleyse gelelim asıl meseleye…
Malum Süleyman Şah Türbesi’nin trajik taşınma hikâyesi bugünlerde gündemimizi en çok meşgul eden konuların başında geliyor. Tarihsel önemi ve manevi yönü hafife alınmayacak kadar mühimdir.
1939 da Süleyman Şah Türbesi müştemilatıyla beraber Ceber Kalesi’ndedir. Ancak eski türbe tamiri imkânsız olduğu için yenisi yapılarak aynı alan içerisine nakledilir. Ceber kalesi türbeyle birlikte yıllara, savaşlara meydan okumaya devam eder…
1973 yılında Suriye Devleti Tabka Barajı’na su toplamasıyla Şah Türbesi bu defa müştemilatıyla beraber Fırat Nehri’nin doğu kıyısına taşınır ve böylece Ceber Kalesi’nden ayrılmak zorunda kalır. Günümüze kadar da Suriye'nin Halep ilinin Karakozak köyü sınırları içerisinde bulunan ve Türkiye'nin kendi sınırları dışında sahip olduğu tek toprak parçasıydı ve Süleyman Şah Türbesi Türkiye’den gönderilen 40 kişilik bir birlik tarafından korunmaktaydı.
22 Şubat 2015 tarihine geldiğimizde taşınma hikâyesine bir yenisi eklenir… Bu defa taşınmaya İŞİD terörü neden olmuştur…
Eskiden kale de bizimdi, şah da bizimdi…
KALE GİDELİ ÇOK OLDU DA ELDE KALA KALA BİR ŞAH KALMIŞTI.
“Rok” yapmayı beceremediğimizden ve de kaleyi kaybettiğimizden bu oyun kuralsız bir “rok”la pata gider mi düşüncesiyle son hamleyi yaptık…
Ne demiştik!
Şah ve kale yerinden oynamayacaktı… Kaleyi oynatmadık ama şah’ı kaleden uzaklaştırdıkça uzaklaştırdık. Kalesiz “rok” yapma gibi bir gaflete düştük…
Şah çekilmiş olmamalıydı. İŞİD tehdidi altında kalesiz “rok” yapma yoluna gittik…
Şah ile kale arasında engel olacak bir taş olmayacaktı. Kale zaten yoktu şahı ise getirip PKK’nın paçavrasının dibine konuşlandırdık…
Tarihine sahip çık diyen atalarımız bu durumu görse eminim ilk hamleyi yaparken elimize vurup aklımızı başımıza toplamamız için bir çift laf esirgemezlerdi bizlerden…