Erdoğan yönetiminin, elinden hiçbir şey gelmeme durumlarını bile sanki yapılabilecek en iyi şeyi yapmış gibi algılama yeteneği takdire şayan(!) doğrusu.
Sonra da acizliği yüzüne vurulunca -Sakarya mitinginde açılan “İsrail ile ticaret utancını sonlandırın” pankartını apar topar kaldırmalarında olduğu gibi- kendine değil yüzüne ayna tutana kızıyor. Ama dikkat, kendi vatandaşına kızabiliyor. Dışarıya? İçerlese de gürleyemiyor.
Hamas adına mangalda kül bırakmıyor. Ama mesela geçen Kasım’da Erdoğan’ın katıldığı İslam İşbirliği Teşkilatı sonuç bildirisinde Hamas’ın adını bile geçiremedi. Bildirinin “Filistin Halkının tek meşru temsilcisi FKÖ’dür” ifadesi, bir bakıma “bu Hamas değildir” manasını taşısa da, diğer imzacı devletlere şöyle ağız dolusu bir “eyy!” yükselmesi duyamadık.
İsrail alçakça bir soykırım yürütmekte. Buna sadece Erdoğan yönetimi değil, yurt dışında yurt içinde herkes öfkeli. Bu yaygın öfke seli yüzünden Almanya, ABD, İngiltere vb. devletler bile giderek daha dikkatli, küstahlığı biraz yontulmuş bir söylem tutturmaya çalışıyor.
Bazı devletlerin sonuç üretme potansiyeli olan adımları bunda etkili oluyor kuşkusuz.
Kimlerin olabilir? Mesela “Filistin halkına güçlü desteği” ile övünen AKP’nin mi?
Ne gezer!. Soykırım suçlamasıyla İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) davayı Güney Afrika devleti açtı. Hattâ ikinci bir tedbir davasını da o açtı.
AKP iktidarı bunu destekleyici bir yaklaşım göstermediği gibi, duyurmaktan bile kaçındı.
Artık bir ABD uydusu olan Alman devleti, davaya İsrail lehine müdahil oldu.
Hadi dava açamadı, bari bu aşamada Filistin lehine müdahil olsaydı ya. Ne gezer?
ABD-Almanya-İngiltere vb. gibi ülkelerden gelmesini beklediği sıcak paraya şiddetle muhtaç hale getirdiği ekonomiyle buna cesaret edebilir miydi? Nitekim edemedi.
Ama Almanya’nın küstah soykırım yandaşlığına karşı UAD’na dava açan da çıktı: Nikaragua!
AKP yönetimi Gazze üzerine bol bol konuştu, ama mesela UAD olanağını kullanmaktan kaçındı.
* * *
7-8 Mart’ta Türkiye, ABD ile görüştü. İsim fiyakalı: “Stratejik Mekanizma”!
Bu toplantıda Türkiye’nin “stratejik” kazanımları oldu mu? Şüpheli görünüyor.
Şu an itibariyle bizim sınır güvenliğimiz için stratejik öncelik ne? Güney sınırımızdaki PKK-YPG-SDG terör yapılanması.
Türk Dışişleri Bakanı, basın toplantısında, konuyla ilgili olarak: “(ABD’nin) geçici olarak başlattığı bu sürecin artık bir kalıcılığa dönüşmesinin iki ülke arasındaki stratejik ilişkinin ilerlemesinin önündeki en büyük engel olduğunu söyledik .. Aksi takdirde iki ülke daha büyük bir karşı karşıya geliş riskini taşıyor terör örgütü üzerinden. ..” demiş.
İyi tarafı, aşağı yukarı 10 yıldır kurulmasına uğraşılan ve binlerce tır silahla donatılıp eğitilen bu yapılanmanın “bir kalıcılığa dönüşmesinin” artık bizim tarafımızdan da anlaşılır olması.
BBC’nin aynı haberinden anlaşılacağı gibi, kötü tarafı ise ABD’nin her zamanki gibi kulağının üzerine yatması. Toplantıda alınan kararların basına yansıyanından anlaşıldığı kadarıyla, “Türkiye ve ABD’nin İŞİD ve El Kaide’ye karşı birlikte mücadele etme kararlılığı..” belirtilmiş.
Anlaşılan o ki “stratejik ortak”(!) ABD, “İŞİD ve El Kaide’ye karşı birlikte..”lik olabilir, ama YPG-PKK-SDG konusunda “birlikte” değil tek başınasın demiş kibarca(mı?)
Ya “enerji işbirliği” konusu? “Türkiye, LNG .. gereksiniminin yüzde 8’ini ABD’den karşılıyor ve taraflar bu rakamın artırılmasını ele alıyorlar” mış. “ABD’nin Türkiye’ye küçük modüler reaktörler tedarik etmesi de ele alınıyor” muş.
Belli ki ABD, enerjide Rusya, İran gibi ülkelerle fazla haşir neşirsin, artık bizi gör mealinde konuşmuş.
Bundan zafer havası çıkarılamadığı için, hattâ acizlik işaretleri taşıdığı için yerel seçim konuşmalarında pek anılmıyor.
Yerel seçimde “31 Mart’ta Gazze’deki mazlumlar sevinecek..” hamasetinden hicap duymayan zihniyet, baskın gelmiş olsa, “Stratejik Mekanizma” sonuçlarını, adı gibi afili bir hamasetle sunmaz olur muydu hiç?
* * *
ABD’nin tamamen hukuksuz ve Türkiye’nin egemenlik haklarına pervasız bir saldırı niteliğindeki bir faaliyeti daha yansıdı basına.
Türkiye’deki “ABD Büyükelçiliği ve konsolosluk görevlilerinin, Rusya ile iş yapan Türk firmaları ve finans kuruluşlarını ziyaret edip, yaptırım listesine eklemekle tehdit ettiği..” yazılıyor.
Hacettepe Üniversitesi Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı’ndan bir hocanın ifadesiyle “.. bu yasadışı bir faaliyet. Yaptırım için ya Birleşmiş Milletler kararı ya da bakanlıkların yönergeleri olması lazım. Yoksa hukuk dışı bir olay. Baktığımız zaman her ikisi de mevcut değil. Hükümetin de doğrudan müdahale etmesi, bu görevlileri ‘persona non grata’ (istenmeyen adam) ilan etmesi lazım”.
Bu konuda bir yalanlama veya resmi bir adli soruşturma var mı?
Stratejik Mekanizma toplantılarında ABD’lilerden bir ricada bulunuldu mu bilinmez.
İster resmen soruşturmamak olsun, isterse öyle kapalı kapılar ardında ricada bulunmak olsun ikisi de aynı kapıya çıkar: Yeri geldi mi “antiemperyalist” havalar atan hamasetin ardındaki kocaman bir acizlik!
* * *
Ekrem İmamoğlu’nun, Gazze Yardım Tırları Uğurlama’sında, Murat Kurum’un Gazze edebiyatına karşı yaptığı konuşma AKP Siyasetinin veciz bir tanımı olmuş: “Kazanırsa Gazze kazanacakmış, ben buradan tek şey söylüyorum Allah seni affetsin diyorum. Açık ve net. Şunu söyleyelim Türkiye'nin hamaset dolu ama aslında korkak dış politikasının sözcülüğünü yapıyor .. Bir yandan da hükümete sen bir şey yapmadın demek istiyor. O gelince İstanbul'a Gazze ile ilgili süreçleri çözeceğini iddia ediyor. Farkında olmadan Erdoğan'ı Gazze konusunda eleştiriyor. .. Aylardır Filistin'de mazlumlar inim inim inlerken, ticareti durduramayanlar, gemileri, limanlara çekemeyenler, kalkıp utanmadan Gazze edebiyatı yaparak İstanbul seçimine malzeme yapmaya kalkıyorlar. .. Biraz samimi olsaydınız Güney Afrika hükümetinin gösterdiği gayreti gösterirdiniz. ..”
* * *
AKP siyaseti, yarattığı “dış borçkolik” ekonomi ile dış politikada NATO kutbu ile Çin-Rusya kutbu arasında, içeride satacak bir başarı hikâyesi yaratamayacak kadar sıkışmış halde.
Göçmen politikasıyla da Avrupa’ya hizmet, Türk halkına eziyet ettiğini Macaristan Başbakanı Orban net söylemiş: “Türkiye olmasaydı şu anda .. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri tamamıyla istikrarını kaybetmiş olurdu. Erdoğan bir yerde Avrupa kıtasını kurtardı. Nerdeyse son sekiz yıldır da bu görevi üstlenmekte. ..”
Şimdi bu güçlülük mü acizlik mi?
İç politikada milleti nasıl bir yoksulluğa sürüklediğini yaşayarak görüyoruz zaten.
Onun tek diri yanı kentsel rant iştahı.
İBB’nin İstanbul Planlama Ajansı ile İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığının yaptığı çalışma, İstanbul’da, AKP’nin kaybettiği 2019’a kadar sermayeye aktardığı rantın devasa boyutunu gösteriyor ki bunu önceki yazımda aktarmıştım.
Şimdi İstanbul’u geri almak hırsının ardındaki tek dürtü de bu olsa gerek.
Yerel seçimde çok ciddi bir dersi fazlasıyla hak ediyor bu iktidar.