Geçmiş ve geleceği birbirinden ayıran bir çizgi gibidir içinde yaşadığımız an… Biz çoğu zaman bu çizgiden çok, birbirinden ayırdıklarıyla ilgiliyizdir. Belki de “an” elimizde olan tek şey olduğu için değersizleşir gözümüzde, çünkü avucunun içine aldığı herşeyi nedense değersiz görme eğilimindedir insanoğlu… Geçmiş ve gelecek, eski bir dost ve hiç tanımadığımız bir yabancı gibi, elimizde olmadığından hep kıymetli ve dikkat çekicidir.
Peki ne yapalım… Hangisidir doğru olan… Çizgi mi… Yoksa ayırdıkları mı… Aslında hepsinde birden olabilmek; geçmişten kaçmadan, gelecek kaygılarımızı bir kenara bırakıp, atacağımız adımlardan korkmadan ve an’ın farkında olarak…
Hayatta bazı anlar vardır ki yaşamımızın ya da karakterimizin dönüm noktası oluverirler. Hepimiz biraz yaralıyızdır. Bu durum geçmişte yaşadıklarımızla ilgilidir. Bazılarımızın ruhunda büyük, bazılarımızınkinde ise küçük yaralar açılmıştır. Belki almanız gereken sevgiyi alamadığınızdan, belki kötü muameleye maruz kaldığınızdan, sevilip değer görmediğinizden, aldatıldığınızdan, belki tacize uğradığınızdan, belki de ihmal edildiğinizden, belki uğradığınız kayıplardan dolayı yaralar oluşmuştur.
Zihnimizin ilginç bir yapısı var, yaşadığımız olayı sürekli bize hatırlatabiliyor. Bilmeliyiz ki bizi yaralayan, benliğimize hakim olarak an’ı yaşamamıza engel olan her ne ise geride kaldı. Bu mevzuyu kapatabilmek, geçmişin yüklerinden kurtulabilmek için öncelikle kabul edebilmek kendimizle yüzleşmek gerekiyor.
Hepimizin acıları, yaraları ve hayal kırıklıkları var. O yaraları kabullenip sahiplenmek gerek. Ancak bu şekilde kendimizi onarabiliriz. Geçenlerde tesadüfi olarak çok güzel bir bilgi edindim. Japonların eski ve kırılan şeyleri altınla tamir sanatı… Japonlar bu olayı şöyle çözmüşler. Kırılan eşyalarını özellikle de porselenlerini altın tozu kullanarak yapıştırıyorlar. Yüzyıllardır Japonya’da uygulanan bu gelenek bir sanata dönüşmüş. Bu geleneğin altında ise muhteşem bir felsefe gizli. Wabi-sabi felsefesi… Kırılan ya da eskiyen eşyalardaki güzelliği görmek anlamına gelen bu felsefeye göre; bir eşya ya da insan bir hasara uğramış, bir acı çekmiş ise bundan bir ders almıştır ve bu konuda bir hatıraya sahiptir. Bu yüzden artık daha önceki halinden çok daha güzel ve değerlidir.
Bunun temelinde, “wabi-sabi” felsefesi yatar. Kırılan ya da eskiyen eşyalardaki güzelliği görmek, kusuru kabul etmek anlamına gelen bu felsefeye göre, kırılan ya da hasar gören eşyalar yeniden onarılarak onlara yeni bir yaşam ve amaç kazandırılıyor.
Hayat bir mücadele, derim her zaman. Yaralarımızı sevelim, onlarla, onları çözmüş halimizle daha değerliyiz. Kalplerimizi kıran insanlara teşekkür edelim, onlar sayesinde kendimizi doğru tamir edebilmeyi öğrendik, şu anki biz olduk, kırık parçalarımızla mükemmeliz… Zamanında hata yapmış iyi insanlar haydi, yola devam edelim.