Kısacık ömrümüzde nasıl bir döneme denk geldiysek artık, hiçbir şeyden ölmesek kaygıdan öleceğiz resmen.
Geçmişten anımsadıklarıma bakıyorum, çocukluğum; muhtıra ertesi 70’li yıllar… Yokluk, kuyruklar, elektrik-su kesintileri, bölünmüş şehirler, sağ-sol çatışmaları… Ergenliğim, ilk gençliğim 80’li yıllar; baskı, darbe, askeri yönetim, gözaltılar, kayıplar, yine yoksulluk ve o yoksulluğa çok yakışan arabesk. Özal’lı tuhaf yıllar, çürüme. O yılları takip eden 90’lar, çürümenin kokuşmaya dönüşümü… Milenyum ve ertesi siber çağ, çılgın yaşam hızına geçiş…
Bütün bu dönemlerde eksik olmayan şey ne diye sorulsa; terör, savaş ve yoksulluk derim. Ne yaptık nasıl yaptıysak o dönemleri atlattık. Yaşarken neler getireceği az çok belli olduğundan o düzende yaşamayı, sabretmeyi öğrenmişiz demek ki…
Ama 2020 yılı öyle bir geliş geldi ki; zaten var olan sorunların üstüne; yangınlar, depremler, doğal afetler yetmezmiş gibi bir de corona virüs salgını ekledi. Ahir ömrümüzde bir de karantina dönemi koşulları gördük. Ve haliyle büyüyen ekonomik kriz, kapanan iş yerleri, artan işsizlik, dolar-altın-borsa üçlüsünün iniş çıkışları deseniz hızına yetişmek ve değişikliğe hazır olmak mümkün değil...
Diyelim ki bir roman yazıyorsunuz ya da bir film çekeceksiniz: Bir bilemediniz iki düğüm üzerine kurgularsınız öykünüzü. Daha fazlası inandırıcı olmaz diye düşünürsünüz. Ama biz her geçen gün karmaşası artan bir kurgunun içinde yaşamaya çalışıyoruz.
İnsanın ortalık yere çıkıp “Yetti yahu! Teker teker gelin!” diye bağırası geliyor da; “Düşünenin hali malum, bağıranın hali nice olur?” diyerek bağırmaktan vaz geçip, herkes kendi kendine söyleniyor…
Hani bir oyun vardı. Bir masanın üzerinde bir sürü delik, hepsinden bir kafa çıkar, siz elinizde tokmakla her çıkan kafayı içeri sokmaya çalışırsınız. Birine vurur indirirsiniz, pat öteki çıkar, sonra bir diğeri, kan ter içinde elinizde tokmakla pata küte vurur durursunuz ya; sanki şu yaşadığımız öyle bir şey. Yirmi yıl sonra şu yaşadıklarımızı olası torunlara anlatmaya kalksak “Bizim nine/dede kafayı yedi sallıyor da sallıyor” diyecekler…
Nasıl demesinler; bir türlü ulaşılamayan maskeler ve tuhaf nedenlerle engellenmeye çalışılan sosyal yardımlar konusuna girmiyorum bile. Ama, bizde uygulanan karantina yaşamayanın aklının alacağı cinsten bir şey değil.
Misal torununuza anlatıyorsunuz; “ Biz neler gördük neler, 2020 de bir de corona virüs salgını oldu karantina koşullarında yaşadık”
Torun soruyor haliyle; “ Karantina nasıl bir şey dede/nine”
Cevap veriyorsunuz; “Karantina eee şöyle bir şey; okullar ve bazı işyerleri kapandı, ama inşaatlar ve fabrikalar hep çalıştı. Ülke genelinde sadece hafta sonları veya bayram tatillerinde işleyen part time sokağa çıkma yasağı vardı, ama çalışanlar işe gidiyordu. Belli yaş gruplarına (18-65) tam zamanlı yasaklama vardı. Küçük esnaf kapandı ama marketler açık kaldı. Salgın hız kesince karantina da gevşetildi. Camilerde, park, bahçe, sahillerde yasaklar sürerken yasakları kaldırmaya Avm lerden başlandı. Sonra, belli günlerde çocuklara belli günlerde 65 yaş üstüne serbestlik tanındı. Milli bayramları evden kutladık. Dini bayramı da evde geçirdik sonra aniden bütün yasaklar kalktı. Salgın bitti her halde dedik demeye de 65 yaş üstüne hafta içi 10.00-20.00 arası serbestlik verme kararının nedenini bir türlü anlamadık. Demek ki virüs artık sadece 65 yaş üstüne ve belli saatlerde bulaşıyor her halde dedik, yoksa niye öyle bir karar alınsın di mi? Sonra efendime söyleyeyim bir de devlet yardımı falan vardı. Hatta her vatandaşa 5 bin TL göndermişler de! Benimkini yanlışlıkla başka birine gönderdiler herhalde bize gelmedi, maskeler de öyle kayboldu zaten.”
Siz böyle kendinizden geçmiş anlatırken bir bakacaksınız ki torun yok olmuş…
Niye dinlesin ki? Bugün yaşadıklarımız bizim normalimiz haline gelmişken onlara deli saçması olarak görünecek. Haklılar…
Biz yaşadığımız bunca çılgınlık arasında ve akıl sağlığımızı korumak, kaygılarımızı yönetmek ve “insan” kalmak zorundayız.
Başta da dedim insan ömrü dediğin kısacık hatta mikroskobik bir zaman dilimi ve yaşanacak olanları biz seçmedik. Ama nasıl yaşayacağımıza karar verebiliriz.
Evet bu aralar her şey çok üst üste geliyor ama atlatabiliriz…
Geçmiş dönemlerdeki acıların içinden nasıl geçip yaralarımızı sarmayı nasıl başardıysak yine öyle…