“Okuyor musun ? Okumalısın, yalvarırım ! İnsan aklını ve sinir sistemini ancak böyle koruyabiliyor.” demiş Polonya doğumlu Alman marksist politika teorisyeni, filozof ve devrimci Rosa Luxemburg (1871 – 1919). Dünya her anlamda hızla raydan çıkarken, ülkemizde de gidişatın pek iyi olmadığını görüyoruz. Hak, hukuk, adalet, demokrasi ve özgürlük kavramları hızla biçim değiştiriyor. Çok zaman gittikçe zorlaşan hayatımızı sabırla devam ettirmek dışında elimizden hiçbir şey gelmiyor. Ben de elimden geldiğince okuyarak kendimi bu karmaşadan uzak tutmaya çalışıyorum. Çünkü Yüzlerce kişi haksız yere tutuklanırken, her kanalda göz göre yapılan asılsız haberler karşıma çıkıyor, sonra spor haberleri, hava ve trafik durumu… Ekonomi haberlerinde her şeyin nasıl da iyiye gittiği anlatılıyor. Bir sürü yalancı, yalanlarının yalan olduğunu bile bile akıl almaz bir pişkinlikle bize sunuyor. Twitter sansüründe dünyada birinci sıradayız. Her şey bu kadar çığırından çıkmışken ve ülkemiz derin bir depresyonda iken okumak, okuyarak güzellikleri ve aydınlığı çevremize kucak kucak dağıtmak, geleceğimiz ve çocuklarımız için yapabileceğimiz en iyi ve en doğru eylem.
Kitap düşmanlığını işleyen en iyi yapıtlardan biri olan, Ray Bradbury romanı “Fahrenheit 451” geldi aklıma. Kitap kağıdının tutuşma sıcaklığını gösteren derecedir Fahrenheit 451... Derin bir felsefesi olan iyi bir bilimkurgu romanı. Belirsiz bir gelecekte, kitapların yasaklandığı, insanların yalnızca yöneticilerin emir ve görüşlerini aktaran televizyona bağlı olduğu bir ülkede geçiyor roman. Ne kadar da tanıdık değil mi…
Devletin itfaiyesi yangın söndürmek için değil de kitap yakmak için çalışıyor. Nerede bir kitap olduğu ihbar edilirse itfaiye gidiyor, kitapları ve kitap bulunduran evleri yakıyor. Bence kitapların, kendilerini okuyacak kimse bulamamaları ile yakılmaları neredeyse eş değer. Kitaptaki, medyanın gücü, insanların zararsız bilgilerle beyinlerini doldurup ödüllendirilmeleri sonucunda kendilerini zeki sanmaları üzerine geçen cümleler müthiş… Yüzbaşı Beatty'nin Montag'a attığı nutuktan bir bölüm alıntılamak istiyorum: "...eğer adamın politik bakımdan mutsuz olmasını istemiyorsan, ona iki yönlü bir soru verme, tek yönlüsünü sor. Daha da iyisi hiç sorma. Bırak savaş diye bir sözcük olduğunu unutsun. Eğer hükümet yeterli çalışmıyorsa, çok işi varsa, vergiler deli gibiyse bırak öyle kalsın, bunun için insanların endişelenmesi daha mı iyi? Sakin ol, Montag. Onlara yarışmalar düzenle, en tutulan şarkıların adlarını sor, devletlerin başkentlerinin adlarını sor, geçen yıl İowa'da ne kadar mısır yetiştirilmiş, onu sor, bilsinler kazansınlar. Onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur. Öyle lanet olası olaylarla onları donat ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten parlak kişiler sansınlar. Böylece düşündüklerini zannetsinler. Hiç kımıldamadan hareket ettiklerine inansınlar. O zaman mutlu olacaklardır, çünkü bu tür olaylar ve konular hiç mi hiç değişmezler. Onlara felsefe, sosyoloji gibi esnek konular verme, olayları bağdaştırmak için. O zaman melankolik olurlar. Bugün birçok adamın yapabildiği gibi, tv antenini ayırıp, yeniden birleştiren kişi, tüm evreni ölçüp biçen, eşitlik arayan kişiden çok daha mutludur."
İnsanların zamanla her şeyi kabul edip benimsediğini, bunu gelecek nesillere rahatlıkla aktardığını, herhangi bir sorgulama ihtiyacı bile duymadığını görebiliriz kitapta. İtfaiyede görevli olan Guy Montag, bütün itfaiyeciler gibi göz altında tutuluyor, kitabın bir bölümünde Montag’ı izleyen amiri Beatty şöyle diyor: “Bitişik evdeki kitap, dolu bir silahtır. Yak gitsin. Silahtan kurşunu çıkar. Adamın kafasını kopar. İyi okumuş bir adamın hedefinin kim olacağını kim bilebilir ki?”
Evet, “İyi okumuş adam”ın hedefinin kim olacağını birileri biliyor olmalı ki müfredatta bazı değişikler söz konusu… Milli Eğitim yıllar sonra ilkokul, ortaokul ve lise müfredatını sil baştan düzenledi. “Atatürkçülük” kavramı sosyal bilimler derslerinin müfredatından tamamen çıkarıldı. Atatürk’ün işlenişinin kapsamı daraltıldı. Ayrıca Biyoloji ders programında işlenen Darwin’in “Evrim Teorisi” de müfredattan çıkarıldı.
"Eğer bir gün benim sözlerim bilim ile ters düşerse, bilimi seçin..." diyebilen bir lideri müfredattan çıkarıp o müfredata nasıl bilimsel diyebilirsiniz ki? Atatürk'ü müfredattan çıkarabilirler belki evet, Atatürk adını da anmayabilirler, Onun Cumhuriyetini yok ediyor da olabilirler...
Peki ya kalbimizdeki Atatürk sevgisini ne yapacaksınız, onu kaldırıp yok edeceğiniz bir müfredat var mı…
dokuzeylülikibinonyedi
Ayşegül harika bir yazı olmuş kutlarım. Farkındalığını ve sulandırılmaya çalışılan bu konuyu harika anlatmışsın.
tamam reset lediler.ATATÜRK cüler yobazları yine ..... cukuruna gömecekler