Gündem belirleyenlerin gündeme sağır kör dilsiz kaldığı, muhalefetin, yürüyen muhalefete muhalif olduğu acaip günlerden geçiyoruz. Ki bizim acaipliklerimiz dur durak bilmez…
Yol uzun, zorlu ve açmazı çıkmazı çok elbette. Öyleyse yola çıkmadan önce boşaltmak gerekir yükleri ve dahi yol yürünürken gösterecektir herkes rengini.
Bu kez yaralarımıza değil yaralayana doğru yürümelidir ayaklar ve tam da buraya yakışır Nazım Usta’nın dizeleri…
Yürümek;
dost omuzbaşlarını
omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup
yürümek!..
Yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
bilerek
yürümek…
Şu caanım ülkede yargının hukukun üstünlüğü ve adalet ilkelerine dayalı işlediğine inancımızı yitireli çok zaman oldu.
Her iktidar tarafından siyasallaştırılmaya çalışılan yargı kurumunun içinde bulunduğu hal öylesine gözümüze batıyor ki ayrıca bir kanıt gerektirmiyor…
Yıllarca oynanan Ergenekon, Balyoz tiyatrolarını izlemiş insanlar olarak hepimiz biliyoruz, Enis Berberoğlu ne ilk ne de son adaletsizliğe uğrayan kişidir. Yargı bu kadar siyasallaşmışken dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek verip yaşanacak kaosu öngörememek ciddi hatadır.
Evet; CHP vekilinin apar topar derdest edilip hapse atılması karşısında Kılıçdaroğlu’nun yola çıkıp başlattığı “Adalet yürüyüşü” cesur ancak geç alınmış bir karardır.
Keşke bu kararlılık, Ergenekon, Balyoz vs kurgularıyla TSK lime lime edilirken, işlerini yapmaya çalışan gazeteciler tekrar tekrar içeri tıkılırken, HDP'li vekiller evlerinden toparlanırken, KHK'yla görevden alınıp “İşimizi istiyoruz” diyerek ölüme yatan Nuriye ve Semih tutuklanırken gösterilseydi, diye diye vereceğimiz örnekler o kadar çok ki...
Kendi kapımız çalınmadan anlamamakta ısrarlıyız. Keşke hepimiz haksız yere hapislerde yatmak zorunda kalıp vicdanımızı kanatan herkesin acısını içimizde duyabilseydik. Vatandaş her kapıda adalet ararken, başka masum insanlar zindanlarda çürütülürken yola çıkılsaydı.
Ve bütün bunların da ötesinde keşke bıçak kemiği kesmeye başlamadan; 16 Nisan akşamı ülkenin kaderini değiştiren mühürsüz oylara bu kararlılıkla itiraz edilseydi!
Ve fakat yine de; zararın neresinden dönülürse kardır. Geç kalınmış olması hiç başlamamış olmasından iyidir.
Tabi ki dokunulmazlıklar kaldırılırken eleştirilere kulak tıkanmış olması, bizi bugünlere taşıyan bir öngörüsüzlük.
Her şeye rağmen “Adalet yürüyüşü”yle adalet arayışı ülkenin yararınadır, katılınmalı ve desteklenmelidir.
“Provokasyonlar olabilir” diye endişelendiklerini ifade eden yetkililere de görevlerinin, anayasal hak olan bu yürüyüşü engellemek değil, provokasyonların olmasına fırsat vermemek olduğunu hatırlatmak boynumuzun borcudur.