5 Aralık 1934 de Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verildi... "Verildi" diyorum. Çünkü Cumhuriyeti kuran zihniyet öyle aydınlıktı ki, bu hakkı elde etmek için Avrupalı kadınlar gibi savaşmak ve direnmek zorunda kalmadık. Hazır bulduğumuzdan olsa gerek değerini bilmedik.
Bu hakkın bize verilişinin 84. yıldönümünde şu anda başımızdaki zihniyet tarafından eklenen diğer "haklarımıza" bakıyorum...
İşyerinde mobbinge hatta tacize maruz kalma hakkımız var.
Aynı işi yaptığımız erkek personelden daha az maaş alma ve daha geç terfi etme hakkımız var.
Çocuk gelin olma, baban yaşında adamdan her yıl çocuk doğurma, doğururken ölme hakkımız var.
Koca, eski koca, abi, sevgili, herhangi bir erkek yakınımızdan (hatta hiç tanımadığımız herhangi erkekten) her daim dayak yeme, hastanelik olma hakkımız var...
Ve yine koca, eski koca, nişanlı, sevgili, baba, abi tarafından öldürülme hakkımız var...
Başı açık, makyajlı mini etekli, gece yarısı sokağa çıkıyor hatta işveli cilveli gülüyorsak, istisnasız her erkek tarafından taciz edilme, tecavüze uğrama hakkımız var...
Başı kapalı, makyajsız, gece sokağa çıkmıyor, gündüz bakkala giderken bile kimsenin yüzüne bakmıyorsak da istisnasız her erkek tarafından taciz ve tecavüz edilme hakkımız var.
Tecavüz sonucu hamile kalırsak kürtaj hakkımız olmasa da doğurup devlete baktırma hakkımız var.
Tecavüzcümüzle evlenme ve şiddete ömür boyu katlanma hakkımız var.
Ha bir de seçimlerde kocamızın istediği yönde oy kullanma hakkımız var.
Unuttuklarımı da siz ekleyin dediğimde değerli bir beyefendi büyüğümüz;
"Çalışabilmek için kocanızın rızasını alma zorunluluğu gibi bir hakkınız var."
"Tecavüze uğradığınızda ve başınıza gelen olaya ilişkin mahkemelik bir durum oluştuğunda, mağdura göre değil zanlıya göre yayın yasağı konma hakkı var" diye bu çok önemli haklarımızı hatırlattı. Kendisine teşekkür ediyorum.
Diyeceğim şu ki;
Kurtuluş savaşı kadınların büyük çabasıyla kazanıldı. Bu çaba; "Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu Kadınından daha fazla çalıştım diyemez" diyen Atam ve dönemin aydınlık kadroları tarafından onurlandırıldı.
Türk kadını pek çok çağdaş ülkeden daha önce ikinci sınıf vatandaş durumundan "seçme ve seçilme hakkına sahip eşit yurttaş" haline getirildi. Okudu çalıştı, devletin her kademesinde üstüne düşeni getirdi, getiriyor.
Dünyanın her yerinde, insanlık ve emek hamurunun ana maddesi kadın. En çok ezilen şiddet gören mağdur edilen de kadın...
İnsanca yaşam hakkına kavuşmak için en çok mücadele eden yine kadın.
Ve bu ülkede halen de büyük bir "kadın gücü" var!
O halde elimizden bir bir alınan haklarımızı korumak adına hiç bir şey yapmadan oturduğumuz yerden; "yaşasın 5 aralık seçme ve seçilme hakkı günü" mealinde içi boş kutlamalar yapılması, sizi bilmem ama benim içime sinmiyor...
Kutlanacak bir şey kalıp kalmadığını tekrar düşünmenin zamanı geldi de geçiyor.
Kadınların bilinci artmasın diye her sokak arasında açılan “kız kur’an kurslarına” gitme hakkınız var. Mili Eğitim Bakanlığının uyguladığı eğitim sisteminde kadının ikinci sınıf insan olduğunu vurgulayan derslerden ilham alma hakkınız var.