Yaşadığımız malum sürecin içinden büyük bir şaşkınlık, hayret ve dehşetle geçerken hep aynı şeyi duyar olduk… “Salgından sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
“Salgın” sözcüğü düne kadar afaki bir kavram olarak vardı hayatımızda. Dünyanın bazı bölgelerinde zaman zaman yaşandığını duyduğumuz, tarihte okuduğumuz, ya da distopik filmlerde izlediğimiz uzak bir kavram.
Ne olduğunu bildiğimiz ama başımıza geleceği aklımızın ucundan bile geçmeyen kavramın tam ortasına düşüverdik. İlk şaşkınlığı atlattıktan sonra, zorlansak da salgının bize dayattığı koşullara uyum sağlamaya çalışır hale geldik. Tabi ki bu uyum hiç kolay değil…
Bir filmde izlesek “yok artık” diyeceğimiz bir sürü saçma ayrıntının içinde yaşıyoruz.
Yanımızda biri hapşırsa ya da burnunu silse dehşetle “ kaçsam ayıp olur mu” bakışı atıp uzaklaşır olduk. Evin içinde bile uluorta öksürüp tıksırana “uzak dur!” bakışları atıp dezenfektan uzatıyoruz. Apartmanların tek selamlaşma ve sosyalleşme alanı olan asansör kapılarında bir “boş asansöre binme talebi” gerginliği baş gösterdi. “Zaten komşuluk yoktu bir de bu gerginlik nerden çıktı” derken sokağa çıkma yasaklarıyla evde hapis olmak durumunda kalınca, apartman girişine kolonya, dezenfektan koymak gibi jestler, kapı önü selamlaşmaları, küçük sohbetlerle komşularımızın “ iyi insanlar” olabileceğinin farkına vardık.
Balkonlarda kutlamak zorunda kaldığımız 23 Nisan ve 1 Mayıs’ı buruk ama belki ilk defa konu komşu birlikte her zamankinden daha coşkulu ve inançlı kutladık. Kutlamalara kimin katılıp katılmadığını görerek dünya görüşlerimizin kimlerle örtüştüğünü de çözdük. Birbirimize ihtiyacımız olduğunun farkına vardık ve bu güzellikleri “değişim elde var bir” deyip cebimize koyduk.
Kriz zamanları sanırım insanların krizin nedenini, krizden nasıl kurtulunacağını ve ben ne yapılabilirim’i sorguladığı zamanlar olmalı. Ki yaşanan krizden ders alalım ve tekrar yaşanmasın. Ya da böyle önlemeyen krizlerden en az zararla kurtulabilelim.
Ki eğer “hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” ise; önceden yapılmış büyük yanlışları düzeltmek olması gereken değişimin başlangıcı olmalı…
Salgın bütün dünyayı etkilediğine göre nedeni; kapitalizmin yüksek çıkarlarını korumak için bozulan doğal dengenin intikamı, biyolojik savaş silahı veya hiç bilmediğimiz her hangi bir şey olabilir. Hangisiyse hızına yetişip o hızı kesmek bilim adamlarının işi…
Biz ne yapacağız’ın yanıtı ise çok basit…
Önce, her birimiz kişisel, sonra toplumun geneli olarak verdiğimiz yanlış kararların, zamanında vermediğimiz tepkilerin, sahip çıkmadığımız değerlerin kaybetmenin nelere mal olduğunu görüp kabul edecek, görmeyene göstereceğiz.
Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatılmasına ses etmedik ya hani. Kapatılmasaydı kendi aşımızıı kendimiz yapacaktık. O halde yeniden açacağız, dünya aşı bulsun basar parayı alırım demeyeceğiz.
Bilim diyeceğiz ve bilim insanlarına sahip çıkacağız. En iyi koşulları sağlayacak, üretmelerine fırsat verecek, hak ettikleri saygıyı gösterecek yurdundan kaçırmayacağız.
Sonra insanımızla ve toprağımızla barışacağız.
Tıpkı bize ilkokula giderken öğretildiği gibi; “ kendi kendine yeten ülke” olacağız. Ki hiçbir şey ithal etmek zorunda kalmayalım…
Gördük ki kriz “ küresel” olunca tüm sınırlar kapanıyor ve kendimizle başbaşa kalıyoruz.
Bu bereketli topraklar üzerinde yaşarken, hiç kimsenin bu ülkeyi saman bile ithal eder hale getirmesine izin vermeyeceğiz örneğin…
“Virüsten korunmak için su ve sabun yeter” deniyor ya; bir gecede binlerce zeytin ağacının katledilmesine izin vermeyeceğiz, kendi zeytinimizden kendi sabunumuzu üretip kullanacağız.
Ormanlarımızı yakanın canını yakacağız, kağıt fabrikalarına sahip çıkacağız ki, kağıdın hammaddesini ithal etmek zorunda kalmadan havluyu peçeteyi tuvalet kağıdını kendimiz üreteceğiz.
Kendi pamuğumuzdan kendi bezimizi, kendi buğdayımızdan ekmeğimizi üretecek, samanıyla hayvanımızı besleyecek etimizi, sütümüzü sağlayacağız…
Çok eskiden bildiklerimizi hatırlayacak, bilmediğimizi öğrenecek yenileneceğiz…
Doğayla barışacağız…
“Bir karışını düşmana vermem” hamaseti yaptığımız, bakarsan bire bin veren toprağımız var ya; o toprağı ekip biçecek, israf etmeyecek, doyacak ve paylaşacağız…
Sil baştan geçmişe dönmek, her şeye sıfırdan başlamak gibi görünüyor değil mi, bizden bir-iki kuşak öncesine kadar böyle yaşandı, biz de yaşayabiliriz.
Şu salgın nerdeyse “gör” diye gözümüze sokulan yanlışları düzeltmek, daha yaşanabilir bir dünya kurma düşünü hayata geçirmek için fırsat olabilir…
Krizi fırsata çevirmek tam da budur belki…