CHP’nin aday belirleme süreci ile başlayan ve gün geçtikçe safların çok net ayrıştığı bir dönemdeyiz. Başta Genel Başkan Özgür Özel olmak üzere belirlenen adayların ve aday adaylarının büyük çoğunluğunun nasıl bir yazgısı olduğunu bilmediği bir süreci yaşıyoruz.
Bu süreç bana Franz Kafka’nın “Dava” kitabını hatırlatıyor. Okuyanlar bilir ki; kitabın arka kapağında; ”Dava, Korku Çağı diye adlandırılan 20. yüzyılda insanoğlunun artık neredeyse kurtulunması olanaksız bir yazgıya dönüşen kuşatılmış yaşamının öyküsüdür. Bu çağa korku egemendir, çünkü insan, hemcinsleriyle insanca bir dil aracılığıyla iletişim kurabilme, böyle bir dille insanca tepkiler uyandırabilme olanağından yoksun kalmıştır. Albert Camus'nün deyişiyle, bu olanağın bulunmadığı bir çağ artık ancak "Korku Çağı" diye adlandırılabilir.”
CHP’nin tekrar aday gösterilmeyen belediye başkanları ile aday olamayan aday adaylarının tavırlarına bakınca yaşanan ayrışma ve o ayrışma sonrası artık değişik bir siyasi yazgı oluşmaya başladığını çok net görebiliyoruz. CHPlilik ve solculuk adına mangalda kül bırakmayanların AK Parti yancılığı hatta daha ötesi ayakçılığını yaptığını da görüyoruz. Partisinin adayına karşılık Ak Parti adayını destekleyeni de görüyoruz. Bunun dışında kendi yerine gösterilen ve kazanması kesine yakın olan isimlere enkaz belediyesi bırakmak için bütçe savurganlığı ve çok fazla eleman alımını da görüyoruz. Son 3 ayda CHP’nin başına gelen bu senaryonun halktaki karşılığının ne olacağı sandığa kesin olarak yansıyacaktır.
Bilinmesi gereken sokağa karşı siyaset yapılamayacağı gerçeğidir. Şimdilik tek gerçek sokak bu yaşanan durumdan haddinden çok rahatsız. Sandıkta tepkileri ne olur bilmem ama yukarda saydığım icraatları yapanları eskilerin dediği gibi “kara kaplı deftere kırmızı kalemle” yazar. Bu isimleri siyaset tarihine gömerler.
İşte bu yaşanan süreç aslında daha büyük bir sorunu ortaya koyuyor. O da “CHP’de Lider Sorunu” olduğu gerçeğini. Maalesef Özgür Özel bu süreçte yüzde yüz belirleyici olmasa da işin günah keçisi kısmının yüzde yüzlük kısmında yer alacak. Seçime 15 gün kalmışken yapacağı birkaç manevra ile seçime etki etme şansı varken bu gün yaptığı “CHP’nin genel başkanı olarak bu kadar başarıya susamış ve insanların bu kadar travmatik bir döneminde, partinin sekizinci ve seçim geçiren altıncı genel başkanı olmak suretiyle eğer partimi bir genel seçimde iktidar yapmazsam bir gün durmam” açıklaması bence kaybetme ihtimaline kılıf aramaktan öte bir şey değildir.
Yerel seçim sonrası tüm ekiplerin anlaşmış gibi “1 Nisan’dan sonra çok şey olacak” sözlerinin yaratacağı atmosferi ve başına gelecekleri bildiğinden bir ön alma çalışması yaptığı net ortada. O nedenledir ki İzmir Ticaret Odası’ndaki toplantıda gaf üzerine gaf yaptı. Bu gaflardan en büyüğü kurucu irade olan CHP’nin en büyük zaferi Lozan Antlaşması ile ilgiliydi. Osmanlı İmparatorluğunun borçları Lozan’da kabul edilmedi aksine reddedildi. Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasından sonra bu borçlar Lozan Antlaşmasıyla imparatorluğu oluşturan ülkelere ilgisine göre paylaştırılmıştır. Lozan Antlaşmasına göre toplam 161.603.833 altın liralık borcun 105.553.623 liralık kısmı yani 1912 öncesi borçların yüzde 62si, 1912 sonrası borçların yüzde 77'si Türkiye'ye kalmıştır.
Umarım Albert Camus’un “Korku Çağı” diye adlandırıldığı bu belirsiz yazgı dönemi sonrası CHP çok büyük yaralar almaz. Zira güçlü bir ülke olmanın yolu güçlü bir muhalefetten geçer.