Beni tanıyanlar bilir. Bilmeseler de şivem Kürt olduğumu belli eder. Ceketimin yakasında Gazeteciler Cemiyeti'nin ay-yıldızlı rozeti, ofisimde Atatürk portresine sırtımı dayayarak çalışırım. Türkiye’nin birleştirici bu iki değeri dışında da çok fazla sembole anlam yüklemem.
Siyasilerle diyaloglarımı da bu iki değere (bayrak ve Atatürk) duyduğu saygı belirler. Kimse Atatürkçü olmak zorunda olmasa da saygı sınırlarında siyasetini yapmalıdır, bana göre. Sonrasında, hangi partili olduğuna bakmaksızın gazeteci yaklaşımıyla sohbetimizi yaparız. Aksi tavrı olanlarla selamlaşmayı bile zül sayarım.
Bir de bu değerleri hoyratça kendine kalkan yapıp iliğine kadar sömürenler var. Onlara değinmeden de geçmeyeyim. Bu yazıyı yazmamın asıl nedeni de bu sömürgen zihniyetin seçim döneminde "diriltilerek" mezarlarından çıkarılmaları. Hiçbir ittifak içinde kendine yer bulamayan bu zihniyet kendi içlerinde dahi birleşmeye gerek görmeden seçim sürecini bulandırmaya çalışıyorlar. Yapmaya çalıştıklarının kendilerinden başka kimseye ne zararı ne de faydası var. Ama onlar "adam yerine koyuldukları" yanılsamasıyla çığırtkanlık yapmaya devam ediyorlar.
En çok tartışmaya açmaya çalıştıkları isimlerden biri de CHP'nin 1. Bölge 1. sıra adayı Yüksel Taşkın. Taşkın'la henüz tanışmadık. Ama değer verdiğim insanlarda ciddi bir saygınlığı var. Yine de çok eleştirdikleri yazılarını okuma ihtiyacı duydum. Eleştiri malzemesi toplamak için okuduğum yazılar beni hiç şaşırtmadı. Çünkü Yüksel Taşkın'ın hedefine koyduğu ve Atatürk'ü sömürdüğünü düşündüğü zihniyetle benim sömürgen dediklerim aynı ortak paydada buluşuyordu. Kendilerine "Kemalist" diyerek Atatürk ve değerlerinde sömürülmedik yer bırakmayanlar bugün sahada, Atatürk'ü steril tutmaya çalışan isimlere saldırıyorlar. En çirkin ve en ucuz tavırlarıyla...
Ucuz dediğime de bakmayın, bu toz-duman dağıldığında ortaya çıkacak rakamlar dudaklarımızı uçuklatacak...