Üstat Adem Nakçı’nın “İzmirlinin İstanbullu İnşaat Firmalarıyla İmtihanı” adlı yazısı çok önemli sorunları ve soruları ortaya koymakta. Deprem sonrası şehrimize birçok ilden müteahhit firmalar akın etmekte. Öncesinde de büyük Kentsel Dönüşüm ve yüksek yapı projelerine İstanbul ve Ankara merkezli firmalar yatırımlar yaptılar. İzmir’in kendine has kültür, yaşam tarzı ve ekonomisi projelerde çok dikkate alınmadığı görülmekte.
Pandemi sonrası yaşanan ekonomik darboğaz, “inşaat projelerini etkilemedi” gibi görünse de firmaların satışına bu durum ciddi şekilde yansıdı. Büyük Gökdelen projelerinin maliyeti ve sunduğu yaşam standardı, pek de İzmir yaşam biçimine uymamakta. Plaza ve işyeri projelerin de ciddi bir fazlalık söz konusu. Son yıllarda yüksek gelir grubu insanlar gerek deprem, gerek pandemi koşullarından kaynaklı şehirden uzak ve az katlı konutlara ilgi duymakta.
Yeni Kent Merkezi olarak planlanan bölgelerde ticari amaçlı ofis ve konutlar talebin son derece üzerinde bir fazlalıkta üretildi. İzmir için planlanan Liman projesinin akamete uğraması bu ekonomik canlanmanın gecikmesine sebep oldu. Şehir ekonomisi ticari ve lüks konut yapılaşmanın gerisinde kaldı. İzmir’in ihtiyacı yüksek bedelli ve lüks konuttan çok orta ve alt gelir grubuna hitap eden konutlardır. İzmir insanı; yürüyüş, dinlenme, eğlenme ve sosyal içerikli alanlara yürüyüş mesafesinde oturmayı önceler.
Kent ekonomisi; ticaret, turizm, eğitim, sanayii vb. konularda istenen ve beklenen gelişmeyi sağlayamadı. Yüksek yapılı konutlar, İzmirlinin aile ve sosyal yaşantısında beklentilerine çok da hitap etmemektedir. İzmirli; İstanbullu gibi yoğun ve ticaret eksenli bir yaşam sürmeyi öncelemez.
Yukarıda ifade etmeye çalıştığım nedenler daha da genişletilebilir. İstanbul da rant ve yoğun yapılaşma üzerine kurulmuş bir anlayış, en azından önümüzdeki üç-beş yıl için İzmirli yaşam biçimine uymayacaktır. Son yıllarda İzmir’e göç eden orta ve üst sınıf yöneticiler de bu anlayıştan kaçtığı için İzmir’e gelmekte. İzmir ağırlıklı olarak dar gelirli ve emeklilerin, iklim ve yaşam biçiminden dolayı tercih ettiği bir kent olagelmiştir. Aldığı göçü kendi kültürüne rahatlıkla adapte edebilen bir kentti. Fakat Son on yılda bu durum değişti. Yabancı göçüde bu duruma eklenince şehirde, mimari anlamda “çöküntü alanları” bir nevi gettolar oluştu. Bu durum da şehir merkezinde geniş Kentsel Dönüşüm alanları olarak şimdilerde karşımıza çıkmakta. Bu alanlarda 3.5 gibi yüksek emsaller ve ciddi inşaat kitleleri olarak yatırımcıya ihtiyaç duymakta. İzmir Müteahhitlerinin hem ekonomik hem de müteahhitlik kapasitelerini aşmakta. Dolayısı ile bu tür projelerde büyümüş İstanbul müeahhitlerine ihtiyaç duyulmakta.
Sayın Nakçı’nın belirtmiş olduğu, İstanbul müteahhitleri İzmir de yaşanan talep eksikliğinden projelerinde gecikmeler ve değişimler yapmasına neden olmakta. Yerli firmalar İzmir’in ihtiyaç ve gereksinimlerini bildiğinden bu durumda biraz daha öne çıkmaktalar.
Deprem sonrası yıkılan ve Kentsel Dönüşüm sürecine giren vatandaşlar da son zamanlarda İzmir Müteahhitlerindense farklı şehirlerden gelen müteahhit firmalara yönelmekte. Bu firmalar toptancı mantığı ile birçok yerle anlaşmaktalar. Gerek emsal artışından gelecek dairelerin kazanımı gerekse de maliklerden alacakları ödemelere göre fiyatlar vermekteler. Tabi vatandaş firmaları yeterince araştıramadığından ve artık bir bıkkınlık içine girdiklerinden fiyat odaklı olaya bakmaktalar. Başka şehirlerden gelen firmalar, inşaat süreci ve sonrasında imalat alanına uzak olduklarından birçok sorunu da neden olacaklar. İşte bu durumdan korunmak ve gerekli tedbirleri almak için sektörden insanlardan yardım almaları şart. Ben ve derneğim şimdiye dek onlarca bina ve siteye elimizden geldiğince bilgi ve tecrübe aktarımı yaptık. Yapmaya da devam edeceğiz. Konu uzun ve birkaç yazı daha yazmak gerekir.
Şehrin dinamik ve hassasiyetlerini bilmeden projeler üretenler, hem kendilerini hem de vatandaşı zarara uğratacağı aşikârdır.