Mehmet Karabel abi, 5 Kasım’da yazmış.
Konu: Sosyal medya!
Biz eskiden “Fısıltı Gazetesi” derdik!
Mehmet abinin yazısından kısa bir özet:
“Epeydir ister mülteci deyin, ister sığınmacı…
Bir aydır Suriyeliler’le ilgili bir “geyik” dolaşıyor…
Facebook’da, Twitter’da…
“Suriyeli… Doktora Tezi… Yavuz…” yazın; şaak diye çıkıyor…
İddiaya göre…
Sözüm ona bir üniversite için yapılan doktora tezinden…
Bazı bölümler, okuyana “diken” gibi batıyor…
Mesela…
Sığınma kampındaki Suriyeli’ye soruyorlar:
“Niçin Türkiye’ye geldiniz?”
Cevap şöyle:
“Köyümüzü bastılar, Türkiye'ye gidin dediler…”
Olabilir; mümkündür…
Hassas soru şu:
“Nasıl yaşıyorsunuz; geliriniz ne?”
Bu cevaba, bu memlekette “nasıra basmak” denir:
“Aldığımız ev kirası bedeli 1400 lira…
Ben, annem, hanım, kardeşim, her birimize 1.250 lira sosyal yardım parası veriliyor…
Etti 5000 lira. Yedi çocuk var.
İkisi burada doğdu ve Türkiye vatandaşı oldu.
Devlet her bir çocuğa 895 lira veriyor…
Toplam: 6265 lira. Yani, ailemizin 11 bin 265 lira geliri var…”
“Yoook artık”; demeyin devamı var…
Doktora tezi konusu olan Suriyeli, diyor ki:
“Market kartımız var; markete para vermiyoruz.
Telefon için ayda 5 lira ödüyorum, dünya ile görüşüyorum…”
Doktora tezi pastasının bi’de kreması var:
Diyor ki, Suriyeli arkadaş:
“Para biriktirdim otomobil aldım; taksicilik yapıyorum!”
Ha’di buradan yakın!
Hele son soru, film repliği gibi:
“Savaş bitince ülkene dönecek misin?”
Suriyeli’nin cevabına bakar mısınız?
“Niye döneyim ki? Burada işlerim iyi. Daha iyisini bulamam!”
Evet, sosyal medyadaki bir paylaşıma göre durum buymuş!
Tabi, Mehmet abi, gerçeğin böyle olmadığını da anlatmış.
İş bulursa çalıştıklarını…
Aksi halde AB’den gelen 120 TL’ye mahkum olduklarını..
Vs..vs..
Neyse lafı fazla uzatmayayım.
Sosyal medya…
Bakanı, başbakanı, valiyi, belediye başkanını….
Hop oturup hop kaldırıyor.
PEKİ BİZİM BASIN NASIL?
Bir dönem, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç kabul edilen
bizim basın!
Valinin, kaymakamın, belediye başkanlarının..
Devlet kurumlarındaki müdürlerin…
Polisin, askerin, bürokrasinin basına bakışı nasıl?
Basının bu bakışa verdiği cevap nasıl?
ALIN SİZE İKİ ÖRNEK!
Biri Ege Üniversitesi ile ilgili…
2 yıl önce, Ege Üniversitesi Diş Fakültesi’ne bir haber için gittim.
Üniversite girişinde, görevliye basın kartımı gösterdim.
Aracım kenara çekildi.
Telefon trafiği başladı.
Dedim ne oluyor?
Rektörlüğe haber vermemiz lazım.
Ne alaka?
Cevap: Rektörlük izin vermezse giremezsiniz.
Görüşeceğim kişiyi aradım.
Kapıda bekletildiğimi söyledim.
Yarım saat sonra haber geldi.
İzin çıktı, içeri girdim.
Bu arada, araçlar habire yanımdan geçip duruyor.
Dedim, bunlara niye bakmıyorsunuz.
Onlar gazeteci değil ki!
Durumu çalıştığım gazetenin yetkilisine anlattım.
ARTIK İŞLER BÖYLE YÜRÜYOR CEVABINI ALDIM!
İyi dedim, bir dahakine ben de basın kartımı göstermem.
Öyle de yaptım..Kolayca girdim, çıktım..
Meğer ne büyük tehlikeymişiz!
DİĞERİ HEM BİR SOSYAL MEDYA HEM DE BİR GÜVENLİK GÖREVLİSİ İLE İLGİLİ
Gaziemir güzergahında bir araç, köpeğe çarpmış.
Arkadaşım beni arıyor.
Köpek, ölümle pençeleşiyor.
Gaziemir, Menderes ve Büyükşehir Belediyesi’ni aradık…
Yetkili kişilere ulaşamıyoruz diyor…
Olay yerine jandarma geliyor.
Sağa, sola bakıyor…
Bizlik bir şey yok diyor..
Vatandaş, basına haber vermek istiyor.
Jandarmanın biri araya giriyor.
Boş verin basını!
Siz …..cevirme sayfasını arayın diyor.
Yani, Mehmet abi’nin bahsettiği sosyal medya ağlarından birini…
Eski adıyla “Fısıltı Gazetesi”ni!
Onlar daha etkili oluyor diye de ekliyor.
Evet, durum bu…
Neden mi?
Oraya girmeyeceğim.
Bir kere yazdım..
Kimseden çıt çıkmadı..
Ne saçmalamışsın kardeşim…
Ne de kalemine sağlık diyen..
Hiç kimse çıkmadı…
Ortalık sus pus!
Bu yüzden, bir daha yazacak olursam…
Burada yayınlamayacağım…
Jandarmanın söylediği o sosyal medyaya yollayacağım!
Belki daha etkili olur!