15 Ekim’de, Muhtarlar ve Başkan Soyer’i yazdım.
Çöp ve çöp konteynırlarını işledim.
Almanya’dan örnek vererek ‘Biz niye böyle olmuyoruz?’ dedim.
Yazımın sonunda da Başkan Soyer’e bir çağrıda bulundum.
“Başkan Soyer, umarım bu konuyu, ilçe belediyelerinin yetkisinde deyip es geçmez.
Çünkü, onların gücü, çöp bidonunda devrim yapmaya yetmez!” dedim.
Bu çağrıma bir cevap alamadım.
Eskiden, kim yazarsa yazsın bir açıklama yapılırdı.
Düzen değişmiş demek ki.
Yani, basını görmezlikten gelme konvoyuna CHP de katılmış,
Hayırlı olsun.
Neyse, ben de zaten gün olur belki ne düşündüğünü öğrenirim deyip dosyayı kapatmıştım.
Ve o gün geldi de..
Başkan Soyer, önceki gün bir internet haber sitesine konuştu.
A’dan Z’ye ne var ne yok anlattı.
Ve bu röportajda, ‘Sizce İzmir’in en temel 3 sorunu nedir?’ sorusuna da cevap verdi.
Bu cevapta, çöp sorunu da vardı!
Ama üçüncü sırada!
Başkan Soyer’e göre birinci sorun:
İzmir’in dünyaya kapalılığı…
İkinci sorun:
Ulaşım…
Üçüncüsü de malum çöp meselesi…
Şöyle diyordu Başkan Soyer:
1-Bizde ‘yere çöp atma’ denir, Japonya’da ‘yerde gördüğün çöpü al’ denir.
2-Arada çok büyük fark var. Aradaki bu farkın göçer kültür nedeniyle olduğunu düşünüyorum.
3-Biz dünyanın en temiz evlerine sahibiz.
Peki neden arabada giderken poşetimizi, atarız, çekirdeğin kabuğunu neden atarız?
4-Çünkü o göçerlik öyle bir şey ki bir daha oradan geçmeyiz diye genetik bir kod var.
5-Genlerimize o kadar işlemiş ki bu kültür değişmek zorunda.
Bu temizlikle başa çıkılacak bir şey değil.
10 misli konteynır koysanız değişmez.
Mesele insanımızın kirletmemesini sağlamamızda… Bu da kültür meselesi...
6-Onun için aylardır her cumartesi sabah gidip izmarit topluyorum.
Bunu bir kültür haline getirmeye çalışıyorum.
Nasıl güzel sözler değil mi?
Bence süper!
Peki çözüm?
Kültürel değişim…
Ölme eşeğim ölme…
Neden mi?
Çünkü Başkan Soyer, “Genlerimize o kadar işlemiş ki bu kültür değişmek zorunda.” diyor.
Ve bu değişime öncü olmak için de her cumartesi sabah izmarit topladığını söylüyor.
Güzel mi? Evet, çok güzel!
Peki, başka ne yapıyor?
Başka bir şey yapmıyor. Yani noktayı koyuyor.
Yani, örnek oldu oldu, olmadı yandı gülüm keten helva!
Başkan Soyer’in, “genetik de genetik…” sözleri aklıma İlber Hoca’yı getirdi.
O da demokrasi ile ilgili şöyle bir laf etmişti:
“Türkiye’de demokrasi istenen düzeyde gelişmiyorsa bunun en büyük nedeni insanların kurallara
uymayı sevmemesidir”
Evet, biz gerçekten kurallara uymayı sevmiyoruz.
Örnek almayı da sevmiyoruz!
Bu yüzden kırmızı ışıkta geçiyoruz!
Bu yüzden kaçak ev yapıyoruz.
Bu yüzden vergi kaçırıyoruz.
Bu yüzden doktorları, kadınları dövüyoruz.
Bu yüzden sınavlarda kopya çekiyoruz.
Örnekleri siz çoğaltın!
Ama kuralları uymayı sevmiyoruz diye…
Ya da bu sorunlar genetik diye meydanı boş bırakmıyoruz.
Peki ne yapıyoruz?
Eksisiyle artısıyla kanunlar çıkartıyoruz.
Mesela, milletin sigara kültürünü söndürmek için…
Önce ben içmiyorum, siz de içmeyin diyoruz.
Yani örnek oluyoruz. Daha doğrusu olamıyoruz!
Peki sonra ne yapıyoruz?
Kapalı alanlarda içilmesini yasaklıyoruz.
Yasakçı mıyım? Değilim!
Değişimci miyim? Evet hem de sapına kadar…
Ama, bu iki anlayış da sorunları çözmüyor.
Bu kafayla gidersek…
Yani, yasakçı olmayalım..
Sorunu kültürel değişimle çözelim demeye devam edersek…
Başkan Soyer, daha çokkkk izmarit toplar!
Ben de daha çokkkk poşet çıkartırım!
NOT: 25 yıldır haftada iki gün serbest dalış yapıyorum.
Ben poşet toplamaktan usandım, millet atmaktan bıkmadı!
Fikret bey, başkan izmarit topluyor, siz dalış sporu yapanlar deniz dibinden poşet topluyorsunuz,biz dağcılık kulübleri Doğan'ın içinden naylon ve şişe türünün her türlüsünü topluyoruz. Peki örnek olabiliyormuyoz ? Kocaman bir HAYIR. Eğitim, eğitim, eğitim. Kaleminize sağlık
Fikret bey siz dalmaktan millet poşet atmaktan vazgeçmez ama umut fakirin ekmeği