Şuan hasta yatağında yatıyorsun. Hissediyorum canın çok yanıyor. Keşke acını paylaşabilsem, keşke sancını içinden çekip alabilsem. Zaman, zaman İki elimle kulaklarımı kapatıyorum. Kızma Babam ne olur, ama ölüyorum diye inlemelerini duydukça kanım çekiliyor.
Şimdi uyuyorsun ve ben hemen yanı başında seni izliyorum. Bu gece hiç bitmeyecek gibi. İçim daralıyor bir an önce sabah olsa ve sen hiç bir şey yokmuş gibi dimdik ayağa kalksan.
Bir ara öyle içim geçtiki, ayak ucuna, kıvrılıp uyumuşum. Henüz dalmıştım ki, ellerimle sımsıkı sardığım ayaklarının buz kestiğini fark ettim. Hemen avuçlarımın içine alarak ısıtmaya çalıştım.
O sırada daha evel hiç duymadığım bir sesle irkildim.
Yabancısı olduğum sesin sahibi bir yandan başında dua okuyor, diğer yandan bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
"Yorma kendini kızım, onun ayakları çoktan ölmüş!"
Sadece on dakika uyumuştum kahretsin, sadece on dakika. Ben uyurken, sen hala yaşıyorken ölüm fermanını imzalamışlardı bile. Can havliyle kendimi odadan dışarı attım. Sadece ağlamak istiyordum. Hiç susmadan saatlerce, günlerce sadece ağlamak.
Annem geldi yanıma telaşlıydı, "baban fenalaştı koş" diyebildi sadece.
Hepimiz yanına koştuk. Tüm kardeşler kenetlenmiş sana güç vermeye çalışıyorduk, tıpkı senin bize öğrettiğin gibi.
Kulağına eğildim ve "baba yorma kendini bak terliyorsun" dedim. "Onlar ecel teri kızım" dedin.
Dünya başıma yıkılmıştı. Ecel senin değil de, benim etrafımda dolanıyor gibiydi.
Seni o halde görmeye daha fazla dayanamadım. İstem dışı arkamda duran duvara attım kendimi. Duvardan güç almak istedim. Duvar sen değildi babam. Beni sen gibi sarıp sarmalamadı. Yere fırlattı hiç düşünmeden.
Oracıkta yığılıp kaldım. Ailemizin üzerine adım, adım bir felaket yaklaşıyordu bunu hissedebiliyordum.
Korkuyorum babam. Bütün dünya üzerime geliyor sanki. Nefes alamıyorum, çok çaresizim.
Hadi koca Necat, hadi Siirt in delikanlısı babam. Kalk artık o yataktan. Kalk lütfen kalk.
25 Aralık saat 20:38. Bir baba kızın, daha güzel başlayan masalı dünyanın en büyük acısıyla noktalandı.
Oysa ne çok yalvarmıştım "Babam beni bırakıp gitme" diye.
Çoğu geceler resmine bakıyorum uzun, uzun. Sonra gözlerine ilişiyor gözlerim. Saatlerce bakışlarımızla konuşuyoruz.
İki kahve yapıyorum biri sana, biride bana. Baba kız karşılıklı içiyoruz. Eskiden olduğu gibi.
Çenem düşüyor bazen anlattıkça, anlatıyorum. Sende hiç bıkmadan dinliyorsun.
Sensizliğimi, senden sonra yüzümün gülmediğini, en mutlu anlarda bile ailenin bir tarafının eksik kaldığını, ne kadar büyürlerse büyüsünler boyunlarının bükük kaldığını anlatıyorum.
Ellerini saçlarımın arasında htiğimde ayrılık vaktinin geldiğini anlıyorum. "Biraz daha kal babam" diyemiyorum. Biliyorum gideceksin, gitmek zorundasın.
Ve şunu çok iyi biliyorum. Ben nefes aldığım müddetçe biz her gece bulaşacağız.
Bizim masalımız ben yaşadıkça bitmeyecek.