Hangi gözlüğü takıp hangi pencereden bakarsanız bakın er ya da geç aynı şeyi görürsünüz.
Yıl 1923
Gün ve ay 29 Ekim, küllerinden doğan bir milletin aydınlanma çağına giriş biletidir.
Ve hiç de kolay kazanılmadı...
Geçen yüzyılın başındaki paylaşım savaşından yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin yazgısı dönemin süper güçleri tarafından belirlenmiş koca Osmanlı paylaşım masasına yatırılmıştı. O ünlü Sevr antlaşması şöyle başlıyordu…
"Uluslar arasında işbirliğini geliştirmek, barış ve güvenliği sağlamak, adaletli ve onurlu uluslararası ilişkileri sürdürmek, hukuk kurallarına kesinlikle uymak için 'Milletler Cemiyeti' antlaşmasına uymayı taraflar kabul etmişlerdir..."
Kurallarına uyulacak olan "Milletler Cemiyeti", bugünün "Birleşmiş Milletler"i denilebilir.
Giriş paragrafında denilmek istenen şudur ki;
"Bak cancağızım, şunu bir kabul et; yenildin. Ben de topraklarını canımın istediği gibi böldüm, parçaladım. Sana gösterdiğim yerde, sesini çıkarmadan itiraz etmeden yaşayacaksın!"
Saltanat imzayı attı atmasına da; başlarında Mustafa Kemal olmak üzere bu toprakların çılgın vatanseverleri kanıyla canıyla topyekün Sevr'e karşı direndi, kazandı.
Yangın yerinin küllerinden yeniden doğup, yok olmak üzereyken var olduk.
Kurulan "yeni dünya" düzeninde Türkiye Cumhuriyetinin iradesini kabul ettirip, o koşullarda, tüm dünyaya "onur savaşı"nın nasıl kazanıldığını da gösterdik.
Türkiye Cumhuriyeti eğilmeyen, bükülmeyen “önce ben” değil “önce vatan” diyen lider kadrosunun yönetimi ve kendi gücüne inanmış bir milletin top yekün direnişiyle kuruldu.
Atatürk ve vizyon sahibi kurucu kadroların üstün çabalarıyla kısa sürede bütün dünyanın hayranlıkla izlediği atılımlarla çağdaşlarına örnek olacak ölçüde ilerledi büyüdü gelişti.
Yıl 2017...
Seçmesini bilmediğimizden olsa gerek, kurucu kadroların eğilmeyen bükülmeyen dik duruşu yerini rüzgara göre yön değiştiren, içine girdiği kabın şeklini almaya çalışan, içerde başka dışarda başka konuşan tutarsızlara bıraktı.
Bu deneyimsiz, bilgisiz, çapsız, donanımsız, basiretsiz kimi siyasetçiler ve onlar tarafından görevlendirilmiş bürokratlar sayesinde;
Dengeler kaydı, alışkanlıklar değişti.
Halk mutsuz ve ülkenin geleceğinden umutsuz. İşsizlik almış başını gitmiş, eğitim sisteminin tutulacak yeri kalmamış, sağlık kurumları çökmüş, devlete ait gelir getiren bütün kurumlar elden çıkarılmış, nehirler, ormanlar, tarihi alanlar şuna buna peşkeş çekilmiş...
Dış ilişkiler tarihin en kötü seviyesinde,
Ama dediklerine göre batı bizi kıskanıyor!
Tabi ki bilemeyiz kandırılmış da olabilirler…
Mesela Hollanda Türkiye Cumhuriyeti Bakanını ülkesine sokmuyor.
Avusturya, havaalanlarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına köpeklerle arama yapıyor.
Alman Başbakanı Alman kurnazlığıyla çaktırmadan satır aralarında şantaja tehdite benzer göndermeler yapıyor.
ABD Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına, hatta sıradan vatandaşı geçtim Adalet bakanlığı bürokratlarına vize vermiyor.
Falan filan, tutulacak yeri kalmayan sistemsizlik sürdükçe bu liste uzar gider…
Unutmayalım lütfen;
Cumhuriyeti kimse bize bağışlamadı ya da şans oyununda kazanmadık.
Hep birlikte sahip çıkmazsak, hep birlikte kaybedeceğiz…
29 Ekim Cumhuriyet bayramı…
En büyük bayram…
Kutlu olsun…