CHP'de 24 Haziran seçimleri sonrasında sosyal medya üzerinden başlayan parti önü eylemleri ile büyüyen eylem yapanlara karşı olanların da katılımıyla bir anda Türkiye'nin ilk gündem maddesi olan "kurultay ve genel başkan değişikliği" sonucuna odaklanmış bir mücadeleyi izliyoruz. Parti, CHPlilerin muhalefet tarafından en çok eleştirilen özelliği olan hatta adına "CHP=Kurultaylar Partisi" denmesine sebep olan durum ile yeniden karşı karşıya.
Parti'nin neredeyse tüm fertleri buna kilitlenmemiş. Parti içinde yöneticileri başta olmak üzere mücadele anında sahne almaktan kaçanlar bile bir siyasi mesaj verme kaygısı ile sosyal medyada klavyelerine sarılmış mesaj verme kaygısına düştü. Parti neredeyse ikiye bölünmüş durumda. Seçim sonrası ülkenin gündemine oturması beklenen terör ve ülkenin ekonomik durumu bile unutuldu. Hatta CHP içindeki bu ayrışma mecliste çoğunluğu sağlayamayan ve MHP’ye muhtaç duruma düşen Ak Parti’ye bir nevi can suyu bile oldu denebilir. Her ne kadar bu durum sıradan bir değişim talebi olarak görülse de olay çok farklı boyutta. Buzdağının görünen kısmı değişim talebi ama herkesin bildiği gibi buz dağının altı görünen kısmından daha büyüktür. Peki nedir bu görünmeyen kısım?
Tüm partilerde olduğu gibi Genel Seçim sonrası herkes 2019 yılı mart sonunda yapılacak olan Yerel Seçimler de. Aday olmak isteyenler ve mevcut başkanların tamamı buna göre pozisyon belirleme çabası içerisinde hareket ediyor. Bu koltuklar için belirleyici olacak en temel unsur halen partilerin üst yönetimleri. CHP içinde yaşanan olaylara biraz da böyle bakmak lazım. Özellikle 2014 yılında yapılan yerel seçimlerdeki aday belirleme sürecinde yaşananları hatırlarsak bunu daha net görebiliriz. Bu yaşananlara en basit örnek olarak İzmir’de belirlenen adaylar ve son gece bu adaylara müdahale sonrası CHP’nin kaybettiği 8 ilçe olduğunu düşünürsek taşların ne kadar net yerine oturduğunu görebilirsiniz.
Parti tabanına göre lider sorunu olarak görülen bu süreç maalesef 9 ay sonra yapılacak olan yerel seçimlerdeki aday belirlenmesi satrancından başka bir şey değil. Kemal Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce tarafında olan isimlere bakarsanız ne demek istediğimi daha net anlayabilirsiniz. Bu kavgaya en net örnek ise Tuncay Özkan’ın İstanbul’dan listeye yazılıp sonra İzmir’den birinci sıraya gelişidir. O gün o mücadele de taraf olanlar bugünde aynı şekilde mücadele içindeler.
CHP’nin iktidarı için taraf olduklarını ifade edenler ve bu iktidarın değişimden geçmesi gerektiğini dile getirenler ile karşıtlarının pozisyonlarını irdelersek kimin neden bulunduğu safı tercih ettiğiniz daha net anlarız. Kavga o kadar sert yaşanıyor ki ilk CHP Parti Meclisi toplantısının Genel Başkanın açış konuşmasının ardından seçim sonuçlarının değerlendirmesi yerine tek gündem maddesinin “disiplin dosyaları” oluyor. Solun en önemli unsurlarının başında “özeleştiri mekanizması” gelir. Eğer bir başarısızlık varsa-ki bana göre de var, bakmayın vekil sayısının artmasına o artış ittifak sayesinde gelen oyların nedeniyledir- gereken parti üst düzey yönetiminin özeleştiri vererek edebiyle, parti tabanının kendilerine olan saygınlığını ve sevgisini kaybettirmeden nezaketle devretmek olmalıdır vuruşarak koltukta kalmak değil.
Sonuç olarak; savunanlar ve değiştirmek isteyenler, genel başkan ve genel başkan adayı arasındaki tercihini ideolojik ve örgütsel yönetim farkları üzerinden tarif edemiyorsa, sadece ve sadece kendilerine faydası üzerinden savunuyor ise bu mücadele yanlıştır!..