Anayasa değişikliğini süphesiz en çok Tayyip Erdoğan istemektedir ancak; ortaya getiren ve kotaran Devlet Bahçeli olmuştur. Değişiklik süreci ve TBMM’deki tartışmalar ağırlıklı olarak gündemi işgal ettiğinden Bahçeli’nin bu rolü pek tartışılmamıştır. Bahçeli’nin kritik dönemlerdeki rolü ve etkileri, siyasi geleceğini yok etme pahasına hep gündeme damgasını vurmuştur.
Hatırlayalım; DSP, ANAP ve MHP’nin Bülent Ecevit’in Başbakanlığında kurdukları hükümette Devlet Bahçeli Başbakan Yardımcısıydı. Bilindiği üzere ciddi bir ekonomik kriz yaşandı. Dolar kuru 60 TL den 131 TL’ye fırlamıştı. Krizi çözmek için Ecevit’in ABD’den “danışman” ya da “Merkez Bankası Başkanı” yapacağı düşüncesiyle Kemal Dervişi davet ettiği günler. Ancak Derviş ben tam yetkiyle “Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı” olacaksam görev alırım, yoksa; dönerim demekteydi. Çaresiz, Derviş istediği yetkilerle hükümete alındı. Alınan ekonomik tedbirlerle kırizin faturası yoksul kesimlere çıkarıldı. Yaklaşık 40 milyar lira (bankalara yatırılan halkın tasarrufları), banka sahiplerince “iç” edilmişti. Yaşanan “Düzce depremiyle” birlikte halkın sırtına yüklenen “dolaylı vergiler” olarak adlandırılan, geçici bir süre için dedikleri, elektrik, benzin, gaz, içki, sigara, gaz, tüp ve otomobillere yüklenen vergiler tüketicilerin sırtında o günden bu güne devam etmektedir. Bu tedbirleri alan hükümet kriz sonrası, oluşacak tasarruflarla, daha bir buçuk yıllık seçim sürelerine kadar şirin görünüp halkın gözünü boyayacağını sanarken, ABD’nin talimatıyla, Kemal Derviş seçim teraneleri söylemeye başladı. Bu da nerden çıktı demeden Devlet Bahçeli de o kervana katılarak siyasi tükenişlerini bile bile erken seçime gittiler. Ecevit yalvar yakar ne yapıyorsunuz haykırışları para etmeden “erken seçim kararı" aldılar.
Diğer taraftan ta 1994 yılından beri ABD gizli raporlarında Tayyip Erdoğan’ın Başbakan, Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı olacağı iddiaları ortadayken, adı geçenler, Refah Partisi'nden Necmettin Erbakan’ı terk ederek AKP’yi kurdular. Seçim sonunda Kemal Derviş’in DSP’yi bölen partisi, MHP, ANAP, DSP barajı aşamayınca % 34 oy alan AKP parlementoda milletvekillerinin % 65’ini alarak hiç beklemedikleri halde iktidar oldular.
Olanı biteni bugünkü gibi kimse anlamadı. Ancak ABD’nin 2003 yılında Türkiye üzerinden Irak’ı işgal stratejisi gündeme gelince; Ecevit Hükümetinin neden düşürüldüğü yeni yeni anlaşıldı. Ülkede aklıbaşındaki fikir erbabı konuya bir yil sonra ayıldı. Kemal Derviş’in rolü, geldiği günden beri hep tartışıldı ancak; asıl erken seçimi sağlayan Bahçeli’nin rolü çok sonra anlaşıldı. Bahçeli'nin partisindeki Prof. ünvanlı kabine arkadaşları, Bahçeli’nin bu rolünü manidar bulduklarını hala söylemektedirler.
Ayni şekilde 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı adaylığında anayasa “nitelikli çoğunluk” olarak adlandırılan meclisin 3/2 sinin oyu gerektiriyordu. AKP bunu sağlıyamıyordu. Mecliste uzlaşma aramak zorundaydı. Zaten kanun koyucunun da amacı buydu. Fakat Bahçeli yine sahnede rol aldı. Hiçbir uzlaşma aramadan AKP’ye gizli bir destek vererek Abdullah Gül’ün AKP’nin adayı olarak seçilmesini sağladı.
Son anayasa değişikliği halkoylamasıyla gerçekleşirse, Devlet Bahçeli’ye belki birey olarak bir siyasi lütüf bahşedilebilir ama, partisinin bu sistemde yaşama şansı çok azalır. Peki neden bile bile bunu yaptı. Cumhurbaşkanlığı sistemi dedikleri bu ucube sistem küresel güçlerin yıllardır Türkiye’ye dayattıkları bir sistemdi. Bugün Tayyip Erdoğan’nın ABD’ye köpürmesi işine gelecek siyasi gelişmeleri de gündeme almayacak anlamına mı gelmeli? Hayır. Küresel güçler çıkarlarına uygun siyasi gelişmeleri sağlayacak uluslararası ölçekte kadroları şu ya da bu ünvanla vardır. Tayyip Erdoğan 15 Temmuz darbesini tahmin edebiliyor muydu? Üstelik dış destekli olduğunu hepimizden fazla haykırmaktadır. Ekmelettin İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmasını hangimiz tahmin edebildik. Dış telkinler yoktu diyecek biri var mı? Biz siyaseti hep iç olgularla ele alıp tartışıyoruz. Gündemlerinde Kıbrıs olmasa, İngiltere ve Almanya Başbakanları alelacele peş peşe Türkiye’ye gelirler miydi?
İşin enterasanı “ülkücü kesim” Türkiye siyasi hayatında ABD’nin rolünü artık “solculardan daha çok tartışılır oldular. Geçmiş yillarda AB “Türkiye Türklere bırakılamıyacak kadar önemli bir ülkedir” diyordu. Şüphesiz bu fikir tüm küresel güçlerin fikridir. Aşağıdaki alıntı MHP İstanbul Milletveki Atilla Kaya’ya aittir.
“ABD açısından kendi yanında olduğu ve söz dinlediği sürece bir ülkedeki siyasi rejimin hiçbir önemi yoktur. Hatta bütün bir kamuoyunu ikna gereğini ortadan kaldıran totaliter düzenler ehvendir. ABD’nin başka politikalarıyla karşılaştırıp çelişki aramak beyhudedir. Zira ABD pragmatizmin bedenlenmiş halidir ve pragmatizmde ‘ilke’ yerine ‘işe yararlık’ esastır; “o zaman işime öyle geliyordu, şimdi böyle; benim için doğru olan da budur” demek ayıp değildir. Bilakis, “işe yararlık” –felsefî anlamda- ‘doğruluk ölçütü’dür. Pragmatizm ABD’nin ruhudur.”
Bu Anayasa Dayatmasının Evet/Hayır boyutunu ilerde elbette ele alacağız. Ancak işin bu şekilde alel acele gündeme gelmesini çok masumane bulmuyorum.