Uzun süredir Cezayir Devlet Başkanlığı seçimleri ile ilgili mevcut devlet başkanının tekrar aday olmak istemesi üzerine yükselen protesto eylemleri Devlet Başkanı ABDÜLAZİZ BUTEFİLKA’nın görevinden istifa ederek seçime girmemesi, aklıma kendisiyle ilgili kısa da olsa bir anımı anlatma duygumu depreştirdi.
Kuzey Afrika ülkelerinden Cezayir bizim dönem devrimcileri için hep sempatiyle baktığımız bir ülke olmuştur. Ben “Cezayir Kurtuluş Savaşı” adlı Ahmet Bin Bella’nın yazdığı bir kitap okumuştum. Ayrıca, Türkiye Sosyalist Hareketinin önemli temsilcilerinden Mihri Belli’nin bir iki konferansında, Cezayir’den sempatiyle söz etmesi ve eşi Sevim Belli’inin bir dönem Cezayir’de doktorluk yaptığını öğrenmem benim Cezayir’e sempatimi pekiştirmişti. Zaten bizler sol düşünceyle tanıştığımız dönemlerin başında, Cezayir, Romanya, Yoguslavya ve Vietnam gibi ülkeler, üçüncü dünya ülkesi olarak tanımlanıyordu. Benim o yıllarda sempatik bulduğum bu ülkede, yaklaşık 40 yıl sonra çalışma şansım oldu. Üstelik Kuzey Afrika’nın gönlümdeki bu sempatik ülkesi 1990’ lı yıllarda çok acımasız dinci bir törör dönemi yaşamıştı. Halka yaşatılan toplu kitle katliamlarını ürpererek ülkemizin ve dünyanın televizyonlarında ibretle izlemiştik. Nitekim Ülkeye ilk gittiğim günlerde tüm “göbek” olarak tanımladığımız kavşaklarda, kum torbalarıyla örülmüş siperlerin arkasında silahları hedefe dönük askerler nöbet tutuyordu.
Çalışacağım iş, deterjan, hijyenik ve diğer temizlik ürünleri üreten, Türkiye’deki büyük bir gurubun % 100 Türk sermayesi ile kurdukları bir üretim tesisinin ;Gérant ve “ülke müdürü”, olarak görev yapıyordum. Ayni şekilde, üreteceğimiz ürünlerin, büyük bir coğrafyaya yayılmış ülkeye satılmasını da organize edip örgütlüyecektik. Çalışan sayısının 700-800 işçiyi aşan, ülkedeki en önemli yatırımlardan biriydi. Ülkeyi gezip tanıdıktan sonra arkadaşlarla, aslında biz bu tesisi Devlet Başkanı’na açtırmalıyız diye, inanmıyarak da olsa sesli düşünürdük. Nitekim bir gün Cumhurbaşkanlığından bir telefon aldık, “Devlet Başkanımız Sayın Abdülaziz Butefilka bugün saat 13’te fabrikanızı ziyaret edecek. Bizi aldı bir telaş, ne yapacağız nasıl ağılıyacağız oturacak mı, ikram kabul edecek mi, konuşma yapacak mı, kürsü platform vb bir durum ayarlıyalım mı? Derken kimseden hiçbir sorumuza olumlu yanıt alamadık. Ben de Büyükelçimizi aradım konuyu anlattım ve fabrikaya davet ettim. Bizler saat 13’te gelecek bir devlet başkanını karşılamak için normal mesai saatimiz olan 8’den itibaren beklemeye koyulduk. Saat 13’e yaklaşınca bir telefon geldi ziyaret saati saat 15 olarak revize edildi. Tam o saat yaklaşırken yeni bir telefon ziyaret saati 17 olarak belirlendi. Bizler tabi Sayın Büyükelçimizle birlikte sürekli yeni senaryolar yeni alternatiflerin olacağını düşünerek sabırla bekliyoruz. Derken yeni bir telefon ziyaret saati 19 olarak söylendi. Biz de de bitkinlik belirtileri ile birlikte kızgınlık da tezahür ediyordu. Gelmiyeceği konusunda senaryolar üretiyorduk. Hatta Büyükelçiyle gelmese daha iyi, gider şu restorana, yorgunluğumuzu atarız diye alternatif proğramlar geliştirmeye çalışıyorduk. Baktık yeni bir telefon ziyaret saat 21 de gerçekleşecek. El mahkum. Yemin ettirecek halimiz olmazki. Gelecek olan Devlet Başkanı. Saat yaklaştıkça fabrikanın bulunduğu yol üzerinde asker polis sayısı giderek artmaya başladı. Baktık bir süre sonra siren sesleri yoğunlaştı, ve nİhayet bizim Cumhurbaşkanımızın konvoyu gibi hangi arabada olduğunu bilmediğimiz arabalardan birinde Devlet Başkanı Abdülaziz Butefilka fabrika sahasına girdi. Bizi yaklaştırmadan, korumalar kendisini bize doğru getirdiler. Hoş geldiniz diyerek tokalaştık. Kendimizi kısaca tanıttık. Büyükelçimiz bizim gurubun Türkiyedeki yatırımlarını ve büyüklüğünü anlattı. Sonra tesisi gezdirdik. Aradan çok kısa bir süre sonra, bizim ürettiğimiz ürünleri korumak amacıyla ithalata gümrük koydu. Bu tavrı ve çalıştığım süre içersinde gözlediğim kadarıyla, emperyalizmin cirit attığı bir bölgede ülkedeki yatırımlara karşı milli bir duruş sergileme refleksinin hala var olduğunun belirtisi olarak gözledim.
Fransaya karşı yürütülen 1962 yılıdaki bağımsızlık savaşından sonra, kurulan devrimci hükümetin 25 yaşındaki dışişleri bakanı olması, kendisini sonraları devlet başkanlığına kadar taşıdı. Tüm azgelişmiş ülkelerin ortak kaderi olarak ülke yönetimine hakim “oligarşik yapılar” böylelerini kuşatarak, illa ki o görevlerde tutmak istiyorlar. Yeni mutabakatlar yeni oluşumlar sağlanana kadar da hastlığı kimseyi ilgilendirmez koltuğa bağlarlar. Cezayir halkı yeni bir kurtuluşa ulaşır mı bilemem? Ama en azından Abdülaziz Butefilka görevinden istifa ederek kendisini kurtardı.
Kaleminize sağlık abim