Öğrenciler açısından en zor ders matematiktir. Oysa matematik dersini sevenler bilirler ki; soruyu anladığın taktirde, en zor matematik problemlerini kolay çözersiniz. Günümüzde sosyal ve siyasi olayları da anlayamadığımızdan çözümden giderek uzaklaşırız. Olaylar, sorunlar, yalnız iç dinamikleriyle var olmuyorlar. Her olay gelişe bildiği ölçüde, farklı katmanlardan hem etkilenerek hem de etkileyerek dayanaklarını genişletir.
Dün bana bir video geldi sevdiğim ve düşünce tarzına güvendiğim bir arkadaşımdan. O videoda, “1999 da İstanbul'da Recep Tayyip Erdoğan'ın da olacağı bir toplantya, hatta toplantıyı anlatan kişinin ifadesine göre de amaçları Recep Tayyip Erdoğan'ı başbakan yapma düşüncesiyle bir araya geldikleri ifade ediliyor.” Gerçi haftalık Aydınlık Dergisi bir ABD raporuna dayanarak yanılmıyorsam bu haberi 1994 yılında yapmıştı.. O toplantıya Tuğrul Türkeş ABD'nin İstanbul Konsolos yardımcısı bir bayanla katılıyor. Sonuçta bu toplantıdaki düşünce ve amaçları 2-3 yıl içinde gerçekleşiyor. Yazıyı okuyanlar ne var bunda zaten bilinen bir durum değil mi diyecekler?
Ben toplantının amacına değinmeyeceğim. Yıllar sonra Tuğrul Türkeş AKP'ye geçip hatta bakan olunca, bizler hepimiz, ya da çoğumuz, konuyu doğru bazda tartıştığımızı hatırlamıyorum. “ Kimimiz hani bu "milliyetçiler" dincilere karşıydılar, kimimiz konuyu basit bir kişsel "kariyer" hırsı sayarak anlattık. Develet Bahçeli kayıtsız şartsız AKP'nin saflarına geçince de, ben hala konuyu doğru anlayabildiğimizden emin değilim.
Yukarda anlattığım bilgiye sahip olsak da hala 1999’daki Tuğrul Türkeş'in rolünü ve Devlet Bahçeli'nin bugünkü siyasi tavrını ne yazık ki "dünyayı kim yönetiyor*" gerçeğiyle birlikte ele almazsak anlayamayız.
Dün Cumhuriyet Gazetesi’nde Orhan Bursalı'nın yazısında ilginç bir bilgi vardı. Yargıtay CHP Milletvekili Enis Berberoğlu'nun mahkumiyet kararını, Can Dündar'ın yazdığı bir kitapta; "bu belgeleri solcu bir milletvekilinden" aldım ifadesine dayanarak verdiğini yazıyor. Bir gazetecinin haber kaynağını söyleme mecburiyeti yok. Neden "bir milletvekili" demiyor da "solcu bir milletvekili" ifadesini kullanıyor. Bu ifadenin “Basın İşlerinden Sorumlu” Genel Başkan Yardımcısına uzanacağı, bu olmasa dahi başka bir millet vekilinin aleyhine kullanılacağı bilinmez mi? Hatta hatırlayın o günlerin “fısıltı gazetelerine” Enis Berberoğlu’na asıl kimin verdiği açığa çıkarsa kimlerin töhmet altında kalacağı imaları hala akıllarda.
Ben bu “yetmez ama evetçi” tayfasını oldum olası bir türlü sevemediğim gibi “sinsi bir görevleri” olduğunu da düşünürüm. Fethullah’ın “Abant Toplantısı” bildirilerindeki paralel düşüncede olmaları tesadüf olamaz.
Dünyayı kim yönetiyor? Bu güçler sürekli birlerini bir yerlerde görevli kılıyor. Mehmet Ali Birant’ın bir televizyon kanalında “ABD’nın Irak işgalini meşru göstermek için Türkiye’de basın yayın kuruluşlarına ve bazı kişilere 68 milyon $ verdiği dedikoduları var” söylemi hala tüm canlılığıyla belleğimde.