İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kredi notu konusunda sosyal medya hesabımda zaman zaman bazı eleştiriler yapmıştım. Eleştirilerimin dayanak noktaları ayan beyan ortada. Ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi hangi ekonomik başarısından ötürü uluslar arası tefeci kuruluşlarının gözetmen firmalarından yüksek not alıyor?
Otobüs işletmelerinden mi, körfezdeki vapur işletmelerinden mi? Yoksa, Devlet Demiryolları ile ortak işlettikleri İZBAN’dan mı kar ediyor? Metro'nun yolcu kapasitesi çok yüksek. Ancak yatırım süreci devam ediyor. Burdan kar etmesi şimdilik düşünülemez. Acaba diyorum; Balçova Termal Tesisleri işletmesi bünyesinde yer alan Doğal Yaşam Parkı içindeki kafelerden mi, Şehir içinde işlettiği restorantlardan mı, sokaklardaki otopark ücretleri mi? Yaptığı otopark kiraları mı böylesi ciddi karlar elde ediyor da, bu nedenlerden ötürü mü tefeci piyasalarının övgüsünü kazanıyor?
Son sıraladığım CAFE-RESTORAN işletmelerinin cirolarının tümü kar olsa bu tefeci kuruluşlarının not veren gözetmen firmalarının ilgisini çekeceğini hiç düşünmüyorum. Hele hele “the economist” ya da diğer finansal dergi ve gazetelerin ilgisini hiç çekmez. Bu nedenle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, bilmediğimiz önemli bir ekonomik aktiviteden ötürü cddi bir finansal kazanımı mı var? Yoksa; tam tersine halktan aldığını halka vermeyen adına tasarruf dediği bir tutumu mu var? Tasarrufu bireysel servetin için düşünebilirsin ancak halktan alınanın halk için harcanması zorunlu bir görevdir. Görüyoruz ki; yaptığı hizmetlerin ya çok pahalı olduğu ya da yetersiz kaldığı konusunda İzmir’in dışında da dikkat çekici eleştiriler gelmektedir.
İki yil önce ulaşım araçlarına bindiğimiz “İzmir Kent Kart” yenilemesinde gerekli uygulamalar yerinde ve zamanında yapılamadığından uyum sorunu yaşanmış, yaklaşık bir ay İzmir halkı parasız otobüs metro vapur ve İzban vb ulaşım araçlarına para vermeden yolculuk yapmıştı. Bu feci durumun mali ve idari sorumluları kimlerdi anlayamadık. Tabir yerinde ise konu tam anlamıyla “güm”e gitti. Oysa bu durum hem idari yönetim anlayışının hem de finansal disiplinin bir göstergesiydi. Bu durum nasıl olurda en yüksek kredi notu alır? Tek bir açıklaması var. Halktan aldığını halka vermemek.
Bu kanaatimi tanınmış yazar Nihat Genç’in Facebook sayfasında gördüğüm iki fatura ile düşüncemin, en azından bir boyutu aydınlanmış oldu. Yazar 9 tonluk bir su faturası İzmir’den 9 tonluk bir su faturası da Konya’!dan alarak bir kıyaslama yapıyor. Ayni su miktarı için İzmirli 60 tl Konya’lı 21 TL ödüyor. Yani İzmirli yurttaş tam 3 katı fazla para ödüyor. Hatta yazar soruyor “İzmir’in suyu deniz manzaralı mı ki; bu kadar pahalı?”
Uzun süredir çalışma masamın çekmecesinde bir su faturası duruyordu. İzmir'deki su fiyatını kıyaslamak için. Hatırlarsanız Sayın Kocaoğlu ile Melih Gökçek arasında bu su konusunda çok tartışma yaşanmıştı geçmişte. Bunların biri de su fiyatı üzerineydi. Bu nedenle fatura çekmecemde duruyordu. Gördüğüm şu; tüketilen su bedeli; 10.90 TL, atık su bedeli; 8,90, katı atık bedeli; 10.81 TL katı atık bertaraf bedeli de; 1.32 TL. Ayrıca 1.40 TL de çevre temizlik vergisi adı altında bir vergi alınıyor. Bu fatura 5 ton su için toplam vergiler dahil 36 TL lik bir fatura. Nihat Genç 9 ton için 60 dediğine göre fatura ve fiyat konusunda bir yanlışlık yok. Rakamlar kıyaslandığında “su parası” adı altında onun iki katı farklı hizmetler için para ödüyoruz. Bu rakamların tümü tek tek analize muhtaç pahalı sayılacak rakamlardır. Ne yazık ki halkın bu konuda bir savunmanı, siyasi örgüt, parti, ve herhangi bir demokratik oluşum yok. Siyasi partiler asıl bu konularda devreye girmelidir. Belediyelerin aldığı kararlar buyruk gibi.
Demek ki belediye bize verdiği tüm hizmetlerin bedelini zaten bizden alıyor. Ayrıca İller Bankası aracılığıyla aldığı İl Katkı Payı ayrı, şüphesiz. Emlak ve tabela vergileri zaten dahil değil. Böyle olunca bir belediyenin tefeci piyasalarında kredi notu nedeniyle övgü alması halktan aldığını halka vermeyen, halkın sırtından kişi bilgisiyle ya da yönetim becerisiyle ilgisi olmayan hatta hak edilmeyen bir itbar algısı yaratılıyor. Oysa açıklanması gereken asıl doğru, belediye olanaklarının halkın katkısı düzeyinde sunulmadığı gerçeği. Belediye ya da Başkanı yaptığı görev nedeniyle üstün bir itibar sahibi olacaksa bunu yaptığı hizmetlerle kazanmalı. Belediye’nin ekonomik itibarı halkın verip de harcanmayan parası olmamalı.
Durum böyle olunca elbette, İzmir Büyükşehir Belediyesi neden tefeci kuruluşların gözetmen firmalarından yüksek not alır. Bu firmalar afili görünsün diye çok yüksek itibarlı oldukları anlaşılsın diye adlarına “kredi derecelendirme kuruluşları” deniyor. Dünyada para satmak artık herhangi mal ya da hizmet satın alma gibi işliyor. Yani yalnız bankalar kredi vermiyor adına “hedge” fon dedikleri bir araya gelmiş tefecilerde bu piyasalara para satıyorlar. Para satabilmeleri içinde gözetmen firmanın kredi notuna ihtiyaç duyarlar.